Merhaba, İstanbul’lular, havaların ısınmasıyla birlikte, piknik alanlarına hücum ettiler... İyi de ertesi günü “Kene ısırığı yüzünden onlarca kişi hastanelerde sıralar oluşturdu” diye haberler de peşinden geldi. Bu ne demektir? Açıklayayım... Son yıllarda metropollerin çilesinden bıkıp, kendini toprakla özdeşleştiren halkımız, uyanık müteahhitlerin ot gibi bitiriverdiği bahçeli villalara çok fazla ilgi gösterdiler. Keneler de, insanlar apartmanda oturdukları zaman sakin sakin yaşamlarını ikame ediyorlardı. Baktılar ki yeşillik, toprak pek bir revaçta, “Bahçeler elden gidiyor kalkın keneler” dedi baş kene...Hepsi sinir yaptılar. İş öyle büyük boyutlara çıkınca bazıları mutasyona uğradılar ve insanlara savaş açtılar. Kendilerine “Kongo Kenesi” süsü verdiler. Aslında aldanmayın, bunlar öz ve öz vatanımızın kenesi. Onları görünce panik yapmayın, sevin... “Gel kardeş bu çimde sana da yer var bize de” deyin. Sakın piknikden sonra ortalıkta çöp bırakmayın, en kızdıkları şeydir. Rastgele ateş de yakmayın. Vallahi gazaba uğradınız mı, siz mefta olana kadar uğraşıyorlarmış. Benden söylemesi... Latife ne güzel şey! Keşke hayatımızı her zaman, böyle hikayelerle süsleyip kafayı dağıtıversek. E yalan mı şimdi? Ben bir şey anlamıyorum. “Evcil hayvan sevgimiz, müstakil evlerle artıyor” sa, şimdiye kadar keneler vahşi hayvanlar mıydı? İllahi gazeteler, dergiler de ki villa reklamlarının fotoğraflarında “Golden Red River” köpeklerinin fotoğraflarını koyuyorlar da neden hiç “Kene” resmi olmuyor? Onlar da bahçelerde yaşamıyorlar mı? İşte böyle alınır hayvancıklar. Yıllar önce bir arkadaşım, gittiği bir piknikte farkına bile varmadığı keneyi 3-5 gün sonra vücudunda bulmuş. Hayvancık öyle bir kıvrım bulmuş ki hareketlere bile engel olmadan , orada görünmeden beslenmiş. Günler sonra banyoda, arkadaşımla göz göze geldiklerinde, herhalde sadece birisi değildi çığlık atan...Çekip, çok güç çıkarmış. Tentürdiyot sürüp hayatına devam etmiş. Tabii ki arkadaşım yaşıyor. Çok da sağlıklı. E böyleydi kene milleti. Ben iki yıl öncesine kadar Paşa’dan ( köpeğim) elimle çekip çıkarırdım. Ancak o cesareti bu kadar haberden sonra herhalde gösteremem. Nedense son iki yıldır da şükür Paşa’yı da rahat bıraktılar, artık insanlara musallat oldukları için...Bu arada siz veya hayvanınız keneyi yapışmış vaziyette görünce sakın ola kendiniz çıkarmayın. Çünkü ayakları içinde kalırsa da tehlikeliymiş artık... Aslında “Kene” kelimesi memleketimizde yabancı bir kelime değil. Bir de iki ayaklı başka mutasyona uğramış türleri vardır ki, biz onlarla, piknikte rastladıklarımızdan çok daha önce tanıştık. Kanımıza girip bizi çok daha uzun zaman diliminde öldürüyorlar. Nasıl mı? Enflasyon, teknoloji, alışveriş merkezleri, özel okullar, özel dersler, özel hastahaneler, spor merkezleri, bahçeli villalar, otoyollar, yeni trend caz konserleri...Sizin kimbilir aklınıza daha ne keneler geliyor. Benim de geliyor. İşte bu keneler cebimize yerleşiyor ve bünyemize göre uzun veya kısa mutlaka öldürüyorlar... Benim bu hafta sözünü ettiğim keneler, kendilerine “Kongo Kenesi” süsü verenler. Bu arada, bir keneye yakın açıdan bakılmış bir fotoğrafı inceleyenler bilirler. Bu keneler tıpkı Afrika kabile reislerine benziyorlar. Türkiye deki resmi ilk vaka Tokat’da ortaya çıkmış. Demek ki bunlar da inşaat sektöründekiler gibi Karadeniz bölgesinden yayılmışlar. Güzel Karadeniz’im, neler çıkarıyor! Yaşamı doğaya kaydırıp, doğal olarak hayvan sevgisi büyüyenlere bazı tavsiyelerim daha var. Öncelikle; Gülü seven dikenine katlanır! Kırsal alanda kapalı ve açık renk giysi giyinin. Vücudunuzda yakalarsanız patlatmayın, kan üstünüzü kirletir, demiycem tabii ki...Hemen “Ace’li Ayşe Teyze”gibi yanınızda her daim taşıdığınız cımbızla, vida gibi çevirerek çıkarın. Kene ile bir iletişim olursa 10 gün içinde, aniden başlayan ateş, kusma, başağrısı, bulantı varsa mutlaka bir sağlık kuruluşuna gidin. Bu dönem de böyle napalım. Sabır... Tanrı sevdiği kullarına sıkıntı verirmiş. Bilgelik de böyle sınavlardan geçmiyor mu? O Kung-Fu filmlerinde ki bilgenin ismi neydi? Eveet...Çekirge. Çekirgeler de kırlar da yaşar. Burasını konuyla ben de pek bağdaştıramadım. Bu Pazar da bunu düşünelim. Oyalanırız... Yorumu olan, bana mail atsın. Ben şöyle bir yaklaşım da bulunuyorum. “Dandini dandini dastana, keneler girmiş bostana” Bu arada geçen hafta ki yazımdan bir düzeltme yapıyorum. Ve çok özür diliyorum. Nuh’un gemisi açılışına desteğini veren vali “Iğdır Valisi” idi. Çok yoğun ve yorgun olduğum için farketmemişim. Affınıza sığınıyorum. Hoşcakalın.