28 Ocak’ta, Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan yılın ilk Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan kararlara ilişkin yapılan açıklamanın en önemli maddelerinden birinde, “Türkiye’nin Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunlarının çözümünde her platformda, öncelikle diplomasi ve diyalogdan yana olduğu, buna karşılık ülkemizin uluslararası hukuk ve anlaşmalardan kaynaklanan hak ve çıkarlarını korumakta kararlı olduğu vurgulanmıştır” deniliyor.  

İyon Denizi’nde karasularını 12 mile çıkaran, Batılı dostlarının yönlendirmesiyle silahlanma yarışına kalkışan Yunanistan ve destekçilerine Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta hak ve çıkarlarımızı koruma konusunda kararlı olduğumuza ilişkin net bir mesaj verilmişti. 

Bu mesaj,  Yunanistan’a “Oyuna gelme komşu” mesajıydı. 

Bu mesaj, Yunanistan’a, yüzyıl öncesinde yaşanmışlıkların iki ülkenin de yararına olmadığını ve olmayacağını hatırlatan bir mesajdı.  

Bu mesaj, Ege’nin iki yakasında yaşayan insanların sonsuza kadar barış içinde yaşamaya mahkum olduklarını anlatan bir mesajdı. 

Bu mesaj, “uluslar arası anlaşmalara uyalım, sonu belirsiz maceralara heveslenmeyelim” mesajıydı.

Sormak isteriz: Bu neyin hazırlığı komşu?

Türkiye ile Yunanistan, 25 Ocak’ta, Ege Denizi’ndeki sorunları görüşmek üzere, 61. kez İstanbul’da biraraya geldi. Bu turdaki görüşmelerin en büyük sürprizi, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Başkanvekili de olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın katılması oldu. Kalın’ın heyette yer alması, 23 Ocak’ta Vahdettin Köşkü’nde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında yapılan ve Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın da katıldığı “Dış Politika” başlıklı toplantıda kararlaştırılmış. 

İstanbul’da 61 tur istikşafi görüşmelere Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın  “Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Başkanvekili” sıfatıyla katılması, Atina’da, “Türkiye’nin Ege’deki sorunlara ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi” olarak yorumlandı ve “Türkiye’nin sürprizi” olarak duyuruldu. 

Türkiye ile Yunanistan arasında ilk turu 2002'de yapılan ve 2016'da kesintiye uğrayan  istikşafi görüşmeler, 5 yıl sonra İstanbul'da yeniden başladı. İki ülke, görüşmeleri sürdürme kararı aldı.

Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde gerçekleştirilen görüşmede, daha önce yapılan 60 turda ele alınan konuları değerlendiren taraflar, bir sonraki istikşafi görüşmenin Atina'da yapılması konusunda anlaştılar. 

YUNANİSTAN OLDU-BİTTİLERİN PEŞİNDE

Son dönemde ABD’nin ve Fransa’nın verdiği destekleri fırsat bilen Yunanistan İyon ve Ege’de bir takım oldu-bittilerin peşindeydi. Özellikle Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşma, Yunanistan ile Doğu Akdeniz arasında bir barikat oluşturmuştu. Bu barikat, Doğu Akdeniz’den çıkaracakları doğalgazı Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya pompalamayı düşleyenlerin planlarını altüst etmişti.

Hem Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki doğalgaz servetini kontrol altına almak hem de Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya uzatacakları doğalgaz boru hattının (EastMed) güvenliğini sağlamak amacıyla Güney Kıbrıs’ta ve Girit’te büyük askeri üsler kuranlar, uçak gemilerini demirleyenler, Türkiye’nin, Kıbrıs kadar haklı olduğu Girit konusunu gündeme getirmesi olasılığından büyük rahatsızlık duyuyorlar. 

Çağdaş haramiler, Türkiye’nin Girit konusunu gündeme getirme hazırlıklarından  rahatsızlık duymakta haklıydılar. Çünkü, Libya ile yapılan deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmayla birlikte, Türkiye’nin, Girit konusunu da gündeme getirmesi, çağdaş haramilerin planlarını bütünüyle çıkmaza sokacaktı. Türkiye topraklarından geçiş izni alamayan çağdaş haramilerin, Doğu Akdeniz’den başlayarak Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya uzatmayı planladıkları doğalgaz boru hattı (EastMed) önünde bir Türkiye-Libya barikatı oluşuvermişti. Türkiye’nin Girit’teki haklarını güdeme getirmesiyle bu barikat daha da güçlenecekti.   

Son yıllarda, eskiye oranla, çok daha aktif bir dış politika izlemekte olan Türkiye’nin, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi, Girit’teki hakları konusunda da ısrarcı olması, Avrupa ülkelerinin doğalgaz konusunda Avrupa ülkelerinin Rusya’nın yanı sıra Türkiye’ye bağımlı kalmalarına neden olabilirdi. Çünkü, TürkAkım hattıyla Rus doğalgazının Avrupa’ya ulaşmasını sağlayan Türkiye, TANAP ve TAP hatları üzerinden, Azerbaycan doğalgazını da Avrupa’ya ulaştırmayı başarmıştı. 

Hazar Denizi’ndeki petrol yataklarını Azerbaycan ile birlikte işletme kararı alan Türkmenistan’ın da TANAP-TAP hattına eklemlenmesi, bölgedeki enerji denklemlerini altüst edebilirdi. 

Yunanistan’ın silahlanma telaşını, İyon Denizi’ndeki karasularını 12 mile çıkarma kararını irdelerken, arka plandaki enerji rekabetini gözden kaçırmamak gerekir.  

Yunanistan’ın, bir ada devleti olmadığı halde, İyonya Denizi’nde, adalarını da kapsayacak şekilde, kara sularını 12 mile çıkarma kararı, Türkiye’nin Girit’in statüsünü gündeme getirmesi olasılığından kaynaklanan kaygılarla ilişkilidir. 

YUNANİSTAN NİÇİN SİLAHLANIYOR?

Yunanistan, son 11 yılın en büyük savunma bütçesinin ayrıntılarını açıkladı.  2020'de 3.39 milyar euro olan savunma bütçesini 5,49 milyara çıkaran Yunanistan, bunun 2,5 milyar eurosunu silahlanmaya harcayacak. Atina yönetimi, derin ekonomik kriz nedeniyle yıllar içinde savunma bütçesini düşürmüş ve harcamalar 2017'de 3,163 milyar euroya kadar inmişti.

Koronavirüs salgını nedeniyle ekonomisinde yüzde 10,5 küçülme beklenen Yunanistan 2020’de savunma bütçesinin yalnızca 540 milyon eurosunu silahlanmaya ayırabilmişti. Doğu Akdeniz'deki gerginliği bahane eden Yunanistan, Batılı dostlarının da yönlendirmesiyle, 2021 savunma bütçesini, rekor bir artışla 5.49 milyar euroya yükseltti. 

Sormak isteriz; Komşu hangi tehdit nedeniyle kime karşı silahlanıyorsun? 

İlk turu 2002'de yapılan ve 2016'da kesilen istikşafi görüşmelerin 61. oturumu, 5 yıl aradan sonra, 25 Ocak’ta İstanbul'da yeniden başladı ve iki komşu ülke, görüşmeleri sürdürme kararı aldı. Bunca yıllık deneyimden sonra bu görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağını biliyorduk. 

Fransa’dan 18 adet Türkiye’de olmayan silahlarla donatılmış Rafele savaş uçağı alan, eskiye F-16’larını bir üst modele yükseltmesi için gönderdiği ABD’den F-35 uçakları isteyen Yunanistan’ın, İyon Denizi’nden sonra, Ege’de de karasularını 12 mile çıkarma hazırlığında olduğu anlaşılıyor. 

28 Ocak’ta, Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan yılın ilk Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan kararlara ilişkin yapılan açıklamanın en önemli maddelerinden biri Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’la ilgiliydi; “Türkiye’nin Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunlarının çözümünde her platformda, öncelikle diplomasi ve diyalogdan yana olduğu, buna karşılık ülkemizin uluslararası hukuk ve anlaşmalardan kaynaklanan hak ve çıkarlarını korumakta kararlı olduğunu vurgulanmıştır” deniliyordu.  

Yunanistan ve destekçilerine Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta hak ve çıkarlarımızı koruma konusunda kararlı olduğumuza ilişkin net bir mesaj verilmişti. 

Bu mesaj,  Yunanistan’a “Oyuna gelme komşu” mesajıydı. 

Bu mesaj, Yunanistan’a, yüzyıl öncesinde yaşanmışlıkların iki ülkenin de yararına olmadığını ve olmayacağını anlatan bir mesajdı.  

Bu mesaj, Ege’nin iki yakasında yaşayan insanların sonsuza kadar barış içinde yaşamaya mahkum olduklarını anlatan bir mesajdı. 

Bu mesaj, “uluslar arası anlaşmalara uyalım, sonu belirsiz maceralara heveslenmeyelim” mesajıydı. 

YUNANİSTAN İYON DENİZİ’NDE KARASULARINI NEDEN 12 MİLE ÇIKARDI?

20 Ocak tarihli BBC NEWS’te, Stelyo Berberakis imzalı haberde, “Yunanistan, İyon Denizi'nde karasularını 12 mile çıkardı” deniliyordu. 

Yunanistan parlamentosu, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nın ülkenin batısında kalan İyonya Denizi’ndeki kara sularının 6 milden 12 mile çıkarılmasına ilişkin yasa tasarısını kabul etti. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, İyonya Denizi’ndeki karasularının 12 mile çıkarılmasıyla, Yunanistan'ın egemenlik sahasının 13 bin kilometrekare genişlediğini “müjdeledi”. 

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, yasaya ilişkin konuşmasında, "Yunanistan'ın, karasularını 12 mile çıkarma hakkının 1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'nden kaynaklandığını" söyledi ve "geri kalan deniz bölgelerinde de kullanma hakkını saklı tuttuğunu" belirtti. Miçotakis’in, “Geri kalan deniz bölgeleri” derken nereyi işaret ettiği gayet açıktır. 

Bize 1982 Uluslararası Deniz Hukuku’nu hatırlatan Miçotakis’e Yunanistan’ın bir ada devleti olmadığını ve de Girit’in statüsüne ilişkin 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması’na hatırlatırız. 

Yarın: GİRİT’İ UNUTMAYALIM