İSTİKLÂL MARŞIMIZ VE MEHMET ÂKİF ERSOY
Abdullah KILIÇ
İstiklal Marşımız için iki kere sevinmemiz lazım. Çünkü o hem dünyanın en anlamlı ve en güzel marşıdır, hem de dünyanın en yüksek seciyeli insanlarından Akif tarafından Türk milletine armağan edilmiştir.
2011 yılının Akif yılı ilan edilmesi bu eşsiz marşa ve onun şairine güzel bir vefa ifadesi olmaktadır.
Ülkemizin dört bir yanında şanlı marşımız ve Akif’imiz ses vermektedir.
Geçtiğimiz hafta aziz dostum Abdullah Akgül beyle sabah sohbetimizde mevzuumuz bu oldu. Bana daha önce hediye etmiş olduğu Eşref Edib’in Mehmet Akif adlı eserini okuyup okumadığımı sordu. Çok arzu etmeme rağmen vakit bulamadığımı söyledim.
Bunun üzerine eserden bazı bölümleri benimle paylaştı. Özellikle Akif’in vefatının ikinci yılında İstanbul Üniversitesinde yapılan anma programında Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın konuşmasından bahsetti.
İfadeleri beni etkilemiş olduğu için eserin bu bölümünü beş kere okudum. Gerçekten hakikatlerin en yüksek duygu ve edebi ifadeleri ile karşılaştım.
Abdullah Akgül beye teşekkür ederek bu konuşmanın bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“O’nun sesi
O’nun sesidir, kalplerimizde, hançerelerimizde yekpare bir iman halinde ihtizaz eden bu ses!
O’nun sesidir,
Ruhumuzda gökler gibi gürleyip köpüren bu çağlayan!
Ben bu imanı ne tunca, ne granite benzetebilirim; elmasa benzetirim.
Eğer onun ruh ve hassasiyeti dünyalar kadar ağır ızdırab altında ezilmeseydi bu elması yaratamazdı.
Bu çağlayan bu’d ve mesafe mevhumunu ezecek kadar yüksek bir iman şahikasından dökülmeseydi ruhlarımızda bu kadar beyaz, bu kadar temiz köpüremezdi.
……………………
Vatanın felaketleri Karşısında Akif
Akif bir imparatorluğun müthiş tarrakalarla yıkıldığı bir zamanda yetişti. Harb gürültüleri, kan kokuları içinde piyano veya keman konseri dinlenmez. O anın mûsikîsi tiz boru sesleri, binlerce insanı bir anda ölüme sürükleyen askerî bandodur.
Akif bu yıkılmak üzere olan İmparatorluğun hudutlarına sarılmış, feryâd eden sanatkar bir vatanperverdir. O feryatlar sembolik veya kûbik olsaydı ancak gülünç olabilirdi.
Kütleye hitap eden; onu yerinden kımıldatmak, ileriye atmak isteyen samimi bir sanatkar ancak ve ancak Akif gibi, felaketi en açık dille söyleyecek, en gür sesle feryad edecek, kükreyecekti.
Safahat’ı baştan başa okuyunuz. Akif’in şahsî ve uzvî ihtiras ve ihtibaslarına ait bir satır yazı bulamazsınız.
Namık Kemal:
Bâis-i şekvâ hûzn-i umum’idir. Kemâl!
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdıma.
demişti. Akif bu beytin mânâsını en kuvvetle temsil etti.
………………….
Türk gençliği seni bilir ve unutmaz
Akif, sen hayatında bir defa yalan söyledin ve:
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım,kim,beni nereden bilecektir?
dedin. Bu yalanı söyleyen senin tevazuudur. Fakat aldanıyorsun.
Ölümünden iki sene sonra burada az evvel ciğerlerimizden yükselen senin sesindi.
Sen mi sessiz yaşadın?
Cenaze otomobili içinde mübarek na’şın Beyazıt Câmiine geldiği zaman seni gözyaşları içinde bağrına basan, tabutunu gufran-ı ilahi gibi, Türk Bayrağına saran Türk gençliği mi seni bilmedi?
Kışın o karlı, çamurlu günü arkasında belki pardösü olmadığı halde, seni elleri üstüne alıp omuzlarına bile indirmeye kıymadan Beyazıt’tan Edirnekapı’sı dışına kadar gözyaşları içinde taşıyan, seni cenaze arabasına koymayı hatırana hürmetsizlik telakki eden Türk geçliği mi seni bilmedi? Ve nihayet bugün mezarının üzerinde hayatın kadar beyaz ve temiz; seciyen kadar metin,mermer bir abidenin temelini atan Üniversite gençliği mi seni bilmedi?
Hayır, büyük şair, müsterih uyu!Ne sen unutulabilecek bir insansın; ne de biz seni unutabilecek bir nesiliz…”
Dünya durdukça milli bekamızın ve bağımsızlığımızın sembolü bayrağımız, İstiklal şairimiz Akif ve İstiklal marşımız milletimizin sinesinde dalgalanacaklardır.
11 Mart 2011
Abdullah Kılıç
Yorumlar