Dünyada finans merkezi olan şehirler vardır. Örneğin: Newyork, Londra, Frankfurt, Şankay, Hongkong bunlara örnektir. Biz finans merkezi olduk demekle, finans merkezi olmak mümkün değildir. Bazı bankaları ve finans kurumlarını İstanbul’a taşıyoruz ve bunlara yeni devasa binalar yapıyoruz. Aslında, bu çok yanlış bir politikadır. İstanbul’un sağlıksız kentleşme sürecine, olumsuz etki yapmaktadır. İstanbul finans merkezi olmak noktasından fevkalade uzaktır.
Bir kere, sizin dünyada finans merkezi olduğunuzu tüm finans otoriteleri ve merkezleri kabul etmelidir. Ben 29 Haziran 2012 günü İTÜ’nün İstinye Kampüsünden, Göztepe’deki evime 2,5 saatte gelebildim. Bu durum gösteriyor ki, İstanbul bir finans merkezi olabilmenin alt yapısından mahrumdur. Bir çok yabancı dostumun Atatürk havaalanına, otellerinden üç saat önce hareket ettikleri halde ulaşamayıp, uçaklarını kaçırdıklarına şahit oldum! İstanbul’un trafik ve ulaşım açısından, içinde bulunduğu feci durum finans merkezi olabilme özelliklerine engel olan önemli hususlardan birisidir. İstanbul’da, trafik bir kabusa dönmüş ve insanlar 20 dakikalık yere, iki saatte gittikleri için sinir küpü haline gelmişlerdir. Öte yandan köprülerde, otoyollarda ve şehiriçi yollarda duran trafik ve yerinde çalışan arabalar nedeniyle, Türkiye yılda 2,5 milyar $ zarara uğramaktadır. Bu israf, Türkiye’nin yıllık 55 milyar $ olan akaryakıt faturası içinde önemli bir meblağdır.
İstanbul’da büyük kongreler yapacak, delegeleri misafir edecek salonlar ve oteller yetersizdir. Hiç unutmuyorum, Rahmetli Özal, turistik bir tesisi açarken, daha o yıllarda “İstanbul’a en az 50 adet 5 yıldızlı otel ve kongre salonları lazımdır” demişlerdi. Belki de, bu sayı şimdi en az 100 olmalıydı... Bir şehrin finans merkezi özelliklerini taşıyabilmesi için güçlü bir bankacılık sistemine ihtiyacı vardır. Ne yazık ki, Türkiye’nin tüm bankalarının eriştiği mali yapının tutarı, Avrupa’daki iki bankaya eşittir. Türk Bankacılık sektörü, Türkiye’nin 2023, 100. yıl hedeflerini gerçekleştirecek, yatırımları finanse edebilecek bir mali yeterliliğe ve niyete sahip değildir. Nitekim, Ekonomi Bakanı Sn. Zafer Çağlayan, yeni teşvik sistemini devreye sokarken, “bu teşvik sistemi çerçevesinde yapılacak yeni yatırımlar Türk Bankacılık sektörünün silkinip, kendisine gelmesini ve yatırımları finanse etmesine bağlıdır” demiştir.
Finans merkezi olabilecek olan bir ülkenin ve şehrin, dünya borsalarında söz sahibi olması gerekir. Bizim borsa yolu ile işleyen hisse senedi ve tahvil sistemimiz, dünya borsaları arasında binde 2 seviyesindedir. Öte yandan, finans merkezi olabilme iddiasında olan bir ülkenin ve şehrin, sadece Türkiye’deki değil, tüm dünyadaki eligible projelere ve yatırımlara finansman sağlayacak enternasyonel bir bankaya veya finans kuruluşuna ihtiyacı vardır. Aynı şekilde, ithalat ve ihracatı finanse eden Türk Eximbank’ın, dünya çapında bir oyuncu olması gerekir. Son olarak da, dünyada finans merkezi işlevini götürecek olan bir ülke ve şehrin, yabancı sermayeden fazlasıyla yararlanması ve yabancı sermaye varyasyonlarını ehil bir şekilde kullanması gerekir. Dünyada dolaşan 1,2 trilyon $ mertebesinde olan yabancı sermayeden, Türkiye’nin aldığı payı hepimiz biliyoruz! Bu itibarla, ben finans merkezi oldum, demek yetmez ve İstanbul’un finans merkezi olabilmesi için, büyük reform ve değişimlere ihtiyaç vardır...
***
PS: Tüm Mülkiyelileri kucaklayan, Mülkiyeliler Birliği Genel Merkez Ankara’da olmak üzere, Mülkiyelilerin bulunduğu çeşitli şehirlerde faaliyet göstermektedir. Bazı Mülkiyeliler Birlikleri fevkalade aktifdir. Biz Mülkiyeliler, bulunduğumuz şehirde bir Mülkiyeliler lokali olsun istiyoruz. Ancak, yeteri kadar ilgi göstermiyoruz. Örneğin İstanbul’daki Mülkiyeliler Birliği Yönetici arkadaşlarımızın büyük gayretleri ile Kuzguncuk’ta, şık, nezih, ucuz ve enfes yemekler sunan biçimde hizmettedir. Ancak, Mülkiyelilerin ilgisizliği nedeniyle, kapanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hem birlik merkezi olsun diyeceksin, hem de ilgi gösterip, gitmeyeceksin. Peki Mülkiyeliler Birliği nasıl yaşayacak? Biraz ayıp olmuyor mu?...