Kıbrıs’ın, Akdeniz ve kıyısındaki ülkeler için stratejik önemi çok büyüktür.
Türkiye için Kıbrıs üzerinde hakimiyet ve söz sahibi olmak milli varlığımızın vazgeçilmez şartıdır.
Özellikle Yunanistan ile aramızdaki Kıbrıs meselesi tam da Denktaş’ın ortaya koyduğu ölçülerde bir çözüme ulaşırsa bu milli şarta riayet edilmiş olur. Bunu başka bir formülle değiştirmek Kıbrıs Türk halkına ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılacak en büyük kötülüktür.
Rauf Denktaş’ın rahmete kavuşması vesilesiyle; KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun yaptığı konuşma milli davadan taviz verilmeyeceğinin ifadesi olmuştur.
Annan Planı ile ortaya koyulan birtakım çözüm yolları Denktaş tarafından samimi bulunmadığı ve milli menfaatler açısından risk taşıdığı için tenkit edilmiş bu da Türkiye’de iktidarla Denktaş arasında bir soğukluğa sebep olmuştur.
Oysa Denktaş’ın Kıbrıs mücadelesi ve tecrübesi iktidardakilerin neredeyse yaşlarına eşit bir zamanı kapsar. “Akıl yaşta değil baştadır” diyenler de bir bilge insanla karşı karşıya geldiklerini göreceklerdir. Çünkü Denktaş sıradan bir insan değildir. Bir dava adamıdır ve bütünüyle bu konuya adanmış bir ömrü ifade eder.
Nasıl ki; Aliye İzzet Begoviç; Bosna Hersek’in, Türk milletinin tarihinde ve insanlık hayatında unutulmayacak bir sembol isim ise Denktaş da öyledir.
Ben Denktaş’ın hayatta iken iyi anlaşılmadığını biliyorum. Esas korkum Hakk’a yürüyüşünden sonra da anlaşılamamasıdır.
“Hayır, buna izin verilmeyecektir” diyenlerin bizzat ona kulak vermesi kaçınılmazdır. Çünkü o gençlik yıllarını idrak etmeye başladığı günlerden itibaren hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelmiş;bir yandan geçimini kazanırken bir yandan da okumuş ve yazmıştır.
1988 yılında Asya Yayınları tarafından basılan “Saadet Sırları” adlı eserinin ön sözüne şöyle başlıyor:
“Saadet Sırları”nı 1943’te henüz 19 yaşında iken yazmıştım. Ne cür’et desem yeridir. Fakat hakikatte bu çaba, kendi kendimi teselli için okuduklarımla düşündüklerimden meydana gelen bir hamurdu.
Teselliye muhtaçtım. 1941 Ekim’inde babamı kaybetmiş, hayatta kimsesiz, yapayalnız kalmıştım.”
İşte böyle başlayan, sarp yolların, acımasız yokuşların, her türlü zorluğun önünü kestiği Denktaş yılmadan, usanmadan her merhalede yeni bir güç ve gayretle yoluna devam etmiştir.
Bunu nasıl başardığını ise yine neredeyse çocuk yaşlarında yazdığı “Kur’an’dan İlhamlar” adlı eserinin ön sözünden okuyalım:
“İlkokul çağlarında bize ‘Müslüman’ım çok şükür, Türküm bana ne mutlu!’ demeyi öğretirlerdi.
……
Cuma günleri de camiye götürülürdük. Fakat camiye zorla götürüldüğümüz için buna karşı bir reaksiyon vardı içimde.
Büyüklerimiz ise ‘İngilizler bize milliyetçiliği unutturmak için dini bir araç olarak kullanıyorlar’ derlerdi.
………
Neticede, ilkokuldan bize kalan din bilgisi ile yolunu bulmaya çalışan bizler…
Kur’an’ı ilk olarak İngilizce tercümesinden okudum…
Ve hep öldüğümüzde çocuklarımız bize bir Fatiha okuyamayacak diye hayıflandım.
Cemaat meclisi döneminde İlahiyat Fakültesine burslar vererek çağdaş din adamları yetiştirilmesine çalıştım….Kıbrıs’ta İslam’ın ve Türklüğün üç asırlık mührünü görülür hale getirmek için uğraştım.
…………
Okullarda din dersi?İmam-Hatip kadro açığını dolduracak bir İmam Hatip Lisesi?Bunlar kuma dökülen su sanki. Eğilen, ele alan, düşünen yok….
………
‘Kıbrıs meselesinde, Türkiye ve Yunanistan arsındaki diğer ihtilaflarda ne yapacağımız’ bize her Pazar kilisede söylerler; kararlar kilisede alınır’ demişti Yunan asıllı bir Amerikalı!
Biz hâlâ ‘laiklik okullarda din dersi verilmesine müsait mi?’ Şamatası arasında yılları geçiriyoruz.
……
Bu yol çıkış yolu değildir.
Evvela laikliği bilelim ve sosyal bir mesele haline gelmiş olan ‘din tedrisatı’ konusuna ciddiyetle eğilelim.
Allah sevgisi ve Allah korkusu ile silahlanmış imanlı bir gençlik istiyorsak bu konulara omuz silkip yüz çeviremeyiz……
Söz konusu esrin içinden arka kapağa alınmış şu ifadeler onun nasıl bir iman ve dava adamı olduğunu ortaya koymaktadır:
“Bilmediği bir ülkeyi dolaşmak, balta girmemiş ormanlardan geçerek son hedefe harap olmadan, perişan olmadan varmak isteyen bir seyyah, kendisini bu seyahate hazırlar ve elinden pusulasıyla haritasını eksik etmez. Hayat yolculuğunda din-iman ve Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim işte budur…….”
Bu iman ve dava adamını; “İmtihan Dünyası” adlı eserinin başındaki “Her Yeni Günün Duası” olarak kaleme aldığı duası ile uğurluyor ve ihtiramla selamlıyorum:
“Yüce Allah’ım!
Her gün, her saat sana hamd edecek, şükredecek zamanı bulmama yardımcı ol. Beni düşünmeden su gibi akıp giden, nereden geldiğini, nereye gideceğini bilmeyen; bakıp da görmeyen, işitip de anlamayan kullarının arasına koyma. Bana etrafımdaki nimetleri, güzellikleri görüp şükredecek, kötülerle senin yolunda mücadele edecek şevki ve gücü ver; imanımı çoğalt, azaltma; hak yolunda önümü aç, ufkumu aydınlat.
Yüce Allah’ım!”