“CHP, kendi kontrolünde olmayan her şeye düşmandır” Bu söz 21-22Şubat 1962 ve 20-21 Mayıs 1963 yıllarında sonuçsuz iki darbe teşebbüsünün liderlerinden Süvari Binbaşı Fethi Gürcan’a aittir ve çok şey ifade eder… Bu gün yaşadıklarımızı ve sıkıntılarımızı anlamak ve çözebilmek için geçmişin acı olaylarını iyi bilmeye mecburuz. 27 Mayıs 1960 darbesinin “Kudretli Albayı” olarak nitelenen Rahmetli Alpaslan Türkeş ve arkadaşları 14 kişilik bir gurubu teşkil ediyorlardı.Bunlar 37 kişiden oluşan MBK (Milli Birlik Komitesi)’nin üyeleriydiler ve komite “Milli Birlik “ adına rağmen, başlangıçta dört parçadan oluşuyordu.Öyle dört parça ki; her fırsatta biri diğerini yemeye hamle etmiş ve nihayet komitede kaç kişi varsa o kadar fraksiyon meydana gelmiştir.Burada ibretlik mesele kendi birlik olamamış kimseler nasıl olacaktı da “milli birliği” sağlayacaklardı.Nitekim bunu sağlayamadılar ve halkın nazarında her gün değer yitirerek milletin “Peygamber Ocağı” ordusunu zan altında bırakarak vicdanlarda mahkum edildiler. Bu günkü anlamda milletimize kan kusturan,ilk darbenin İttihat Terakki Komitacılarının 1908 Bâb-ı Âlî Baskını olduğunu söyleyebiliriz.Onun için darbe meraklıları bazen buna bazen da Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in “Gece Baskını” dediği 27Mayısa ,”ihtilallerin anası” adını verirler. 27 Mayıs darbesini hazırlıkları bakımından farklı tarih ve süreçlerle başlatanlar vardır.İhtilal olduğunda ve olduktan bir müddet sonra işin iptidasına kendilerini koyanlar zaman ilerleyip vatandaşın,öfkesi ve kini hissedilmeye başladıkça konumlarını değiştirmeyi tercih etmişlerdir.Özellikle Menderes ve üç arkadaşının asılmaları işin vahamet boyutuna getirmiş ve olay sadece mahkeme heyetiyle üç beş subayın üzerine yıkılmaya çalışılmıştır. Gerçek şu ki;idamlara samimiyetle karşı çıkanlar sadece 14ler olarak isimlendirilen Alpaslan Türkeş ve arkadaşlarıydı.Onlar bu tutumları ve idarenin CHP’ye peşkeş çekilmemesi huşundaki ısrarlı tavırları sebebiyle MBK başkanı Cemal Gürsel ve Talat Aydemir gurubu tarafından yalnız bırakılmışlardır.14’ler önce kurşuna dizilmek üzere Mürtet Hava üssüne getirilmişler ancak orduda meydana gelen infial üzerine sürgün edilmelerine karar verilmiştir.Konuyla ilgili Rahmetli Alpaslan Türkeş’in dar dairede yaptığı birden çok sohbetini dinledim açıklamalarına şahit oldum.Menderes ve arkadaşlarının asılmasından duyduğu teessürü her zaman müşahede ettim. Yoğun siyaset yaptığımız dönemde bu husus adeta MHP’nin açmazıydı.İhtilalde birinci derecede rol oynamış CHP bile bu konuyu bize karşı bir propaganda malzemesi olarak kullanırdı.Bizim basındaki güçsüzlüğümüz ve belli mihrakların kasıtları bütün çabalarımızı sonuçsuz bırakırdı. Zaman zaman değerlendirmelerde Rahmetli Türkeş’e durum intikal ettirildiğinde o ihtilale iştirak etmesini ramak kala ve ihtilalin tam sol bir ideolojiye teslim olmaması şeklinde izah ederdi.Zaman ilerledikçe Birinci hususta Rahmetli Türkeş’in haklı olmadığını ikinci husustaki haklılığının da CHP’nin gücü karşısında sönük kaldığını öğrenmiş olduk. Çünkü Rahmetli Türkeş’te iktidara göz dikmiş ve bununla ilgili çalışmaları 1957 yılında Talat Aydemir’le kim lider olacak seviyesine getirmiştir.Zaten 13 Kasımda 14’lerin tasfiyesine Talat Aydemir’in göz yumma sebeplerinden bir de muhtemel bir ihtilal liderini saf dışı bırakmaktır.Bunu Mamak’ta tutuklu iken “ben Türkeş’i iki kere gömdüm,bir daha dirilemez” şeklinde ifade etmiştir.Bundan kastı; 13Kasım1960’ta 14’lerin tasfiyelerine göz yummaları,ilki de Türkeş’in ihtilal liderliğini reddetmesidir. Gelin görün ki; Aydemir bu kadar atlayıp zıplamanın sonunda adeta çırak çıkmış,hareketlerinden şüphelenilmesi sebebiyle 27 Mayıs arifesinde Kore’ye gönderildiği için MBK üyesi bile olamamıştır.Sonra, dinmek bilmeyen ihtirasa onu tetikleyen kin de eklenince önce 21-22Şubat1962 darbesine, on da muvaffak olamayınca sonunu getiren 20-21Mayıs 1963 darbesine tevessül etmiştir. Milletimiz bu güne kadar darbe ve muhtıra olarak milli iradeye yönelmiş 12(benim bildiğim)darbe ve darbe teşebbüsüne şahit olmuştur. Bunların tamamı sol karakterlidir.Çoğunda CHP’nim tahrikleri ve örtülü teşviklerinin olduğu yazılıp çizilmektedir.Her birinin arifesinde o günün şartlarında bu güne benzeyen hal ve hareketler mevcuttur.Bütün dünyadan farklı olarak ülkemizde aydın geçinenler şaşılacak derecede darbe teşvikçisi ve şakşakçısı olmuşlardır.Bunun da temelinde mevcut kafa yapıları ile milletten oy almalarının mümkün olmadığını bilmeleri yatar. Bu mesele uzun ve girifttir.Ancak benim vardığım bazı sonuçları meraklıları için yazmak istiyorum: - Darbe faaliyetinde işi biten veya deşifre olan silinir.Onun içindir ki;5Temmuz1963 günü saat 02:30 sıralarında Talat Aydemir idam sehpasına doğru götürülürken; “İnönü Amerika’dan döndü mü?Diye soruyor;gardiyan ise dönmediğini ifade ediyordu.Oysaki İnönü Amerika’dan döneli on günü geçmişti.Talat Aydemir :Derin bir iç çekişle “Ah bir dönse beni kolay kolay asamazlar” diyordu. - Benim okuduklarımdan görebildiğim üç darbeciden biri istihbarat mensubu oluyor.Şayet bunlar dört olursa diğeri de malum bir partinin irtibat elemanı… - Darbecilerin kanunu darbeyi yapmaktır.Sonrasını hep ötelerler.Şayet iktidarı ele geçirirlerse onu bir müteahhide vermeyi yeğlerler. - Darbeciler atomlarına kadar bölünme eğilimindedirler.Çünkü her biri en kahraman ve başa en layık olarak kendililerini görürler. - Darbecilerin plan ve programlarına verdikleri kotlar,isimler size komik ve bayağı gelebilir ama maalesef onlar bunu böyle yaparlar. - Darbeciler kansız darbelere iltifat etmezler,aksini savunanları sakıncalı kabul ederler. - Darbeler ordu içinde yüzbaşı-albay seviyesinde teşkil olunan komitelerin çalışmalarının su yüzüne çıkması ve rütbeli mevcuda nispetleri%30’u bulması halinde vuku bulur. - Darbecilik, bünyedeki kanserli hücre kalkışması gibidir.Devâsı zor tedavisi uzun uğraşlar ve emek ister. İşin doğrusu; sağlıklı bünye için kansere karşı gerekli önlemleri alabilmektir.Bunun da temelini akıl ve ruh sağlığı teşkil eder.