Mart ayı sonunda gece ve gündüz saatlerinin eşitlenmesinin ardından enerji tasarrufu için saatlerin bir saat ileri alınması ile sanki kışın karanlığı kasveti de geride kaldı, günler uzadı, havalar da ısınmaya başladı. Cemrelerin müjdelediği ilk bahar, artık Nisan ayı ile birlikte tabiata, dünyaya renk kattı, hayat verdi. Tomurcukları çatlayan ve çiçek açan ağaçlara, rengarenk papatyalarla bahçeler kırlar daha bir alımlı, daha bir çekici oldu. Kış uykusundan uyanarak sanki yeniden doğan hayvanlar, sıcaklara doğru göçeden göçmen kuşlar ve uyanan nebatatla; adeta bolluğun, bereketin işareti, öncüsü olarak hayatımıza giren baharı, şair de “Bahar dişidir doğurur” diyerek ne güzel ifade etmiş değil mi? Doğanın muhteşem mucizesi bahar, siyaset aleminde anlaşma, uzlaşma gerginliklere son verme gibi sihirli bir anlam taşısa da; bu baharda da siyasi ortam, bir bahar havasından uzak çekişmelere, zıtlaşmalara, anlaşmazlıklara adeta teslim olmuş gibidir. Aylardır TSK’ni yıpratmayı hedef alan talihsiz gelişmelerden sonra şimdi de, anayasa değişikliği üzerindeki tartışmalardan gözlerimiz hiç bir şeyi göremez oldu. Geniş anlamda devletle millet arasında bir mukavele niteliğinde olan, karşılıklı hak ve vazifelerin belirtildiği ve geniş bir uzlaşma ürünü anayasaların uzun ömürlü oldukları bilinmektedir. Ancak, herkes ve her kurum bu kurallara uymak yerine, kendine göre kural koymaya çalışırsa tabii uzlaşma sağlanamadığından kısır çekişmeler sürüp gitmektedir. Şimdi de iktidarla muhalefet ve diğer toplum katmanları arasında uzlaşma sağlanamadığından, TBMM’nde ve daha sonraki evrelerde anlaşmazlıklar giderek artacağa benzemektedir. Ben de kamu oyunda pek de üzerinde durulmayan bir hususu dikkatlere sunmak istiyorum. 82 Anayasasının 125 nci maddesi ile Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının yargı denetimi dışında tutulduğu malumlarıdır. Bu maddeye göre YAŞ’ın; albayların general rütbesine, generallerin de bir üst rütbeye terfileri ile emekliye sevkedilmelerine ve disiplin dışı tutum ve davranış içinde olan subay ve astsubayların TSK’yle ilişiklerinin kesilmesi kararlarına itiraz edilemiyordu. Yani bir üst rütbeye terfi edemeyen albay ve generallerle, ordudan ilişiği kesilen subay ve astsubaylar, haklarını arayamıyorlardı. Yapılacak değişiklikle YAŞ’ın sadece disiplin dışı tutum ve davranış içinde olan subay ve astsubayların TSK’yle ilişiklerinin kesilmesi kararları için yargı yolu açıkmakta, bir üst rütbeye terfi edemeyen albay ve generaller için yargı yolu yine kapalı tutulmaktadır. Bu bir ayırımdır ve hem İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 1 ve 2 nci maddelerine, hem de Anayasamızın 10 ncu maddesine açıkça aykırıdır. YAŞ’ın kararlarının, benzeri bütün kurum ve kuruluş kararları gibi yargı denetimine açılmasından daha tabii ne olabilir? Ancak sadece disiplin dışı tutum ve davranış içinde olan subay ve astsubayların TSK’yle ilişiklerinin kesilmesi kararlarına yargı yolunun açılmasını anlamak mümkün değildir. Disiplin dışı tutum ve davranış içinde olduğu iddia edilenlere tanınan hak, mesleğinde temayuz eden, üstün başarı gösterenlere niçin tanınmamaktadır? Bu düzenlemeye hiç bir makul sebep gösterilemez. Düzeltilmesi bir büyük yanlışlığı önleyecektir. Yüce Meclisin bu yanlışlığa meydan vermeyeceğine inancımız tamdır. Yaklaşık 1,5 aydır Balyoz operasyonu nedeni ile tutuklanan meslek hayatı içinde pek çoğunu tanıdığım ve suçsuz olduklarına kalben inandığım emekli ve muvazzaf general ve subay arkadaşların pek çoğu, bu güzel baharla birlikte, kuvvetli suç olguları bulunamadığından tahliye oldular. Adaletin mutlaka tecelli edeceği düşünceleri içinde, hepsine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.