Hakkari rüyalarımdı…
Cilo rüyalarımdı…
Sadece gazetelerde beyaz ekranlarda görmek, doğasına hayran olup kokusunu duyamamak, derin acılara onlarsız yanmak…
Yüksekovası, Çukurca’sı, Başkale’si…
Gün olur alır başımı giderim diye başladım söylenmeye, deeerkennn
Geçtiğimiz hafta kendimi Van Havaalanı’nda buldum. 
İstanbul’da çok engel olmak isteyen çıktı “Gitme… Aman ortalık çok karışık” diye…
“Karışıksa al kenara koy “derdi toprağı bol olsun rahmetli Sadri Alışık
Biz de kenara koyup, “Cesur Yürekler” olarak rehberimiz Hacı Tansu’nun peşinden tıpış tıpış çıktık Cilo Dağlarına…
İyi ki de çıkmışız…
Akdamar Adasına tekne, Edremit’te balık derken düştük yollara…doğru Hakkari!
Van’dan çıktığımızda sağımızı solumuzu çevreleyen geniş ovaların etrafında bizi gölge gibi takip eden, yumuşak kıvrımlı ve dokulu dağlar gittikçe yerini hırçın görüntülere, sert çizgili dokular şekline dönüştü. 
Tıpkı yüzünde bol çizgilerle tecrübesini karşıya aktaran milyon yaşında neneler gibi… 
Hakkari Şehir Merkezi’nde ki otelimize girerken şaşkın yorgun ve yüzümde arkaik bir tebessüm taşıyordum.
Çünkü burası gelirken yolda gördüğümüz yerleşimlerin dışında, evleri ve görüntüsüyle bana Edirne Halkını hatırlatan insanların rahatça dolaştıkları bir şehirdi. Ve nüfusu ancak 100.000’di… O dağlar bizi buraya kadar takip etmiş ve üzerimize çadır olacak kadar yükselmişlerdi.
Adının Sümbül olduğunu öğrendiğim karşımdaki dağ yüksekliğinin aksine çok mülayim bir ifadeyle seyrederek, bize “Hoşgeldin” der gibiydi…
Ama fısıltısını ben duydum;
“Nerede Kaldın?”
Şaşırdım… mahçup oldum…
Başımı çevirince çok tanıdık bir yüz; Taksim arkadaşımla karşılaştık.
Toma…
Allahım dedim memleketimin en ucunda Edirne halkı modern çizgide insanlar, İstanbul’un Gezi ile özdeşleşen Toması, Akrebi, burada memleketimin en bi doğusunda da var. Ama…
Şehir huzur dolu…
Niye peki bize, gitmeyin oralara dediler?
Ben gitmezsem sen gitmezsen nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Neden niçin gitmeyecekmişiz?
Biz beraber ağlamadık mı binlerce yıldır bu topraklarda…
Bizi heryerde “Hoşgeldiniz Hocam” diye karşılıyorlar. Nereden biliyorsunuz hoca olduğumuzu dedim. Meğer dışarıdan gelen bayanlara öyle hitap edilirmiş. Keyiflendim tuttu…
Ertesi gün hiç vakit kaybetmeden doğru Cilo Dağları… Hepimiz çok heyecanlıyız çaktırmadan ürküyoruz da…
Vadim o kadar yeşildi ki romanı halt etmiş!
Alp Dağlarına buradan önce çıktığım için züppeliğime çok kızıyorum hatta bu kadrajdan utanıyorum.
“Sen Cido’nun resmini yapabilir misin Abidin?”
Sanki burnumun ucunda duran en az 10 km.lik bir alanı çevreleyen ve her bir tarafından ağlayan sularıyla tepelerinde kar yüklü sivri dağlar. Tepemizde güneş, ayaklarımızın altında yeşil örtü bir tabloyu oluştururken, Hareket sadece kelebekler ve sadece değişen rüzgarın akan sulara karışan sesi…
Tepeler de bizi kim seyrediyor bilmem hiç de umurumda değil zaten,
Tanrı hepimizin üzerinde…
Kilometrelerce yürüdük. 
Buzullara kadar öyle dağınık yürümüş ve kaybolmuştuk ki yaşamın içinde miydik yoksa dışında mı?
Zirvede kar suları bir gölet oluşturmuştu.
Ölmemiştik…
Küllerimizden yeniden doğmuştuk…
Çok mutluyduk.
Bizim dağlarımız, bizim insanımız, bizim doğamız…
Şırıl şırıl akan derenin çoşkusu bize yansıyordu.
Ertesi günü yine dağlar Meydan Yaylası… Yine çok büyük bir alan.. top oynayan oturan şakalaşan gençler bizi Başkala oynamaya davet etti. Basit gözüken ama epeyi terleten oyuna katıldık.
Parmaklarımız kenetlendi… kimdi elime sım sıkı yapışan, bize sevgilerini akıtan bu gençler… kardeşimin elini tuttum Süryani Hrıstiyan, Alevi, Kürt, Ermeni, Arap, Bedevi… kasap, öğrenci, çiftçi… siyah, beyaz ne önemi vardı? Hepimiz topraklarımızda karşılaşmadık mı? 
Ellerimiz kavuşmuştu ve Tanrı bizi görüyordu.
Bana kırçiçeklerini özenle toplayıp vermek için sıraya geçen o canım kara gözlü, renkli fistanlı  kızcıklar boynuma sarılıp kaldılar. 
Toprak kokusu çocuk kokusu içimde garip duygulara döndü…
İçtiğim en güzel ayran ve yediğim en güzel peynir ve bu sıcak karşılama…
Tekrar çabuk gelin derlerken ben tekrar gelme planlarımı çoktan yapmıştım.
Neden korkayım, neden sarılmayayım, neden dinlemeyeyim?
Arkadaşlar,
Bu vatan bizim. Onlar hepimizin…