KKTC Ana muhalefet lideri Tahsin Ertuğruloğlu diyor ki; “Halkın çoğu Soyer’den rahatsız!...” Doğrudur… Hükümetin başı olması sebebiyle, şimdi tüm oklar ona çevrilmiş ve nişan alınmıştır… Hatta kendi partisinin önde gelenleri bile! Ekonomi tepe taklak olmuştur, suç Soyer’indir… Elektrikler sık sık kesilmektedir, KDV kalkmıştır, susuzluk ve kuraklık yaşanmaktadır, sıcaklar tavan yapmıştır, nem oranı artmıştır, yine suç ondadır! Hatta Allah korusun deprem olsa, sel felaketleri yaşansa, çığ düşse hedefteki ilk suçlu yine o olacaktır! Ülkede yaşanan olumsuzluklarda elbette ki Başbakan olması nedeniyle onun da payı vardır, bu bir yadsınamaz gerçektir, ama sırf bir kişiye de topu atarak kimse bu işten kolay-kolay sıyıramaz kendini! Başbakan hükümetin başı olup en tepedeki adam olmasından dolayı suçludur da eğer bir suç varsa, bunda diğer bakanların da, vekillerin de, onu oraya getiren örgütlerin de, hatta muhalefetin ve seçmenin bile suçu yok mudur? Tabi ki Sayın Ertuğruloğlu, muhalefet lideri olmasından dolayı hükümete ve başına yüklendikçe yüklenecektir ve bu da zaten onun en doğal hakkıdır! Ona göre halkın çoğu Soyer’den rahatsızdır, bana göre ise halkın tümü siyasetçilerden rahatsızdır! Hatta rahatsızlık bir yana siyasetçiyi görmek bile istememektedir! Siyasetçiye güveni kalmamıştır, onun ağzından çıkan kelimeler bile artık bir anlam ifade etmemektedir… Soyer, baş olması nedeniyle ortada ilk göze çarpan bir biblo gibidir şimdi! Namlular kendisine çevrilmiş ve tetiğe basıldığı an bulunduğu yerden düşecektir… O tetiğe ama muhalefet, ama kendi partisinden birileri basacaktır… Artık hiç kuşku kaldırmaz ki o tetik 2010 yılından çok önce birileri tarafından basılacak ve makamı bakımıyla ülkedeki tüm olumsuzlukların başı sayılan Başbakan, makamından indirilecektir! Peki sonra ne olacaktır? Yerine o veya bu partiden bir başkası oturacaktır… Sonra bildik teraneler devam edecek ve o makama oturan da günah keçisi ilan edilip siyasetçiye güven şimdikinden de daha az olacaktır! KKTC’de artık denenmemiş, makama geçmemiş hiçbir parti bulunmamaktadır… Bir makam elde edemeseler bile en azından kendine mecliste koltuk bulmayan bir siyasi görüş yoktur… Muhalefet iktidarı, iktidar geçmişteki iktidarı şimdiki muhalefeti suçlamaya devam edecek ve bu kısır döngü de hiçbir zaman değişmeyecektir! Ama hep bir günah keçisi olacak ve diğerleri bu işten kendini sütten çıkmış ak kaşık sanacaktır… Ama tabi ki vatandaş bunların hiçbirini yutmayacak ve siyasetten, siyasetçiden soğumaya devam edecektir! Bunun son örneğini DP Genel Başkanı Serdar Denktaş gözümüzün içine sokmuştur… Daha hükümetten atılmasının yıldönümü bile dolmayan DP’nin genel başkanı şimdi sanki de geçmişte hiçbir şey yaşanmamış gibi eski ortağıyla bazı şartlar yerine getirildiği taktirde hükümet kurabileceklerini söyleyerek mesajlar göndermektedir… Tabi böyle bir ortaklığa partisinin tabanı ve tavanı ne der bilemeyiz ama işte bu örnekte de görüldüğü gibi siyasette atılan her adım, ağızdan çıkan her kelime sessiz çoğunluğu siyasetten uzaklaştırmaya ve soğutmaya yetmektedir! Bizce yapılacak tek ve en iyi şey artık bir seçim takvimi belirlenerek 2008’in hemen başında erken seçim tarihi belirlemek ve bu arada sistemi de sorgulayarak gerekirse başkanlık sistemi de dâhil vatandaşa yeni umut olabilecek alternatifler üretmektir! Yoksa dün Eroğlu kötüydü, bugün Soyer, yarın da belki Ertuğruloğlu kötü olacak ama aslında hiçbir şey değişmeyecek ve siyasetten kopan halk devletinden de kopma noktasına kadar gelebilecektir… Bizce Kıbrıs Türk’ünü bekleyen en büyük tehlike de budur! Günün Fıkrası İki sarhoş kadın! İki evli kadın bir akşam kocalarını evde bırakıp kadın kadına eğlenmek için bir bara gitmişler ama içkinin dozunu fazla kaçırmışlar ve dışarı yalpalayarak çıkmışlar. İkisinin de fena halde çişi varmış ama ortada tuvalet hesabına hiçbir şey yokmuş. Yalnız biraz ileride mezarlık varmış ve iki arkadaş tek çare olarak oraya gitmişler. İkisi de karanlıkta işlerini görmüşler ama temizlenmek için tabii orada tuvalet kâğıdı vs yokmuş. Kadınlardan birisi sarhoş kafayla külotunu çıkarıp tuvalet kâğıdı niyetine kullanmış sonra da orda bir yere atmış. Diğer kadın ise ''ben külotumu çıkartmam'' demiş. Mezarlıktaki çelenklerden birinin üzerindeki kâğıdı almış o da onunla temizlenmiş, sonra iki kadın birlikte eve dönmüşler. Ertesi sabah kadınlardan birinin kocası ötekinin kocasına telefon eder: -''Baksana sana ne diyeceğim, seninkiyle benimki dün gece birileriyle fingirdeştiler galiba... Benimki eve sarhoş geldi üstelik külotsuzdu.'' -''Oooo seninki gene iyi, benimki kapıdan içeri girdiğinde poposunda “seni asla unutmayacağız” yazılı bir kâğıt sarkıyordu...