Diziler diziler diziler…
Bıktık artık… her kanalda, erkekleri taciz edip arkadaşlarını satan zıvanadan çıkmış, genç kızlar, Türk aile yaşamını saptırttan para, alkolün satın aldığı kültür yoksunu yaşamlar aciz erkekler, rakip olmuş anne kızlar, uçkurundan gayri yaşam şekli olmadığını abarta abarta vurgulayan insanlar, satılmış ruhlar… Gaz çıkararak anlaşan gençler…
Nedir bunlar kim seyreder bu dizileri? 
Diyorum ama yayında olduklarına göre izleyenleri bol! Sonra da sigara, nargile şöyle yapar böyle yapar …
Kamu spotunuzu yiyim!!!…
Alkol satışı 22.00’den sonra yasak… Yok filmler de küfüre bipp… sigaraya çiçek!
En büyük 3. Havaalanı açılmış umurum da değil…
Gençlerimiz kurban edildi. Geleceğin nesli katlediliyor.
Tıpkı yeşilin katledildiği gibi… Kurunun yanında yaş da yanar gibi…
Yok diziler, yok yasaklar, yok değişim çerçevesi… teknolojik cazibeler…
(Bu arada aktarmadan geçemeyeceğim.
İstanbul’un kocaman bir inşaata dönüştüğünü gören bir yabancı; “İstanbul’u 1453’te aldınız hala yerleşemediniz” demiş. Ne kadar doğru, rezil olduk dünyaya…)
Gençler özgürlük için sağa sola saldırıyorlar. Ne özgürlüğü ise. Kendilerini kurdukları sanal bir dünyada forsa zannediyorlarl
Tüketmekten başka bildikleri birşey yok. Tüm sokaklar garip gençlerle dolu. Kimi orasını burasını açmış elinde son model telefon, dudaklarını tuhaf yapıp; “Verceeez verceez diolar vermiolaaar”
Allahım saçlarımın dipleri acıyor, yüreğim yanıyor…
Hiç dillerinin sabırı yok ağzına geldiği gibi savuruyorlar küfürleri…
Lüks mekanlar alkol müzik ve uyuşturucuyla dolup taşıyor. Bu paralar nasıl kazanılıp nasıl dağıtılıyorsa.
Geçen hafta sürekli geçtiğim bir yol sayılan Cevahirin yan sokağında tuhaf kıyafetli garip şakaları olan gençler-ki ne zaman bir kavga çıkacak diye bekliyordum- aniden  biribirlerine girdiler. Oysa arkadaş görünümündeydiler…
Bir genci feci dövdüler ve yerde yaprak gibi titreyen çocuğu bırakıp fırlayıp gittiler. Bir de bıçak sapladıklarını ambulans gelince anladık.
Vahşice-taş kalplerle bunlar arkadaşlık bile bilmiyorlar. Hatta ne yaptıklarının bilincinde bile değiller.
Anne olarak kendimi çok kötü hissediyorum.
Köşe de bir tinerci kendi dünyasında çekip duruyor.
Gazeteler yazıyor:
“Selçuk Üniversite’sinde Doç. Dr. Celalettin Özdemir odasında boğazı kesilmiş halde bulundu. Katili Prof. Ahmet G. çıktı.” Bir kadın yüzünden tartıştık demiş…
Buyrun gençlerin toplu katline karar verdik, bunlar da eğitimlerini kağıtlarda almış olan yetişkin gençler… Hatta kuduran ihtiyar delikanlılar…
Evlilik programında; Kocam genç kadına kaçtı benim canım yok mu diyen yaşlı teyze… Bina… Zina…
Allahım Nuh 2 nerede?
Armageddon?
İnsanlık nasıl kurtulur?
Saniyede onlarca insan öldürülen New-York’u geçiyor muyuz ?
Buyrun karşınızda yeni dizimiz;
“Ulan İstanbul” muş…
Sözlükler der ki; Ulan kelimesi çok kaba bir biçimde öfke ve nefret anlatır. Başka bir şekilde ifade de ise erkek çocuklara seslenme sözü olarak kullanılır.
Fatih kuşatma esnasında İstanbul’u dişi olarak nitelediğine göre, bu diziyi koyanın onu erkek olarak çağırmadığı kesin.
Diğeri ise çok kaba …
Kodu değişmişliğe bir adım daha…
İstanbul’uma ULAN dedirtmem!
Ulan Türkiye
Ulan Ankara
Ulan Başbakan denemiyorsa Ulan İstanbul’da dedirtmem.
İvedilikle bu dizinin adının değişmesi şart!
Recep İvedilikle demedik yanlış anlaşılmasın…