IŞID militanlarının Türkiye'nin egemenlik alanı olan Musul elçiliğimizi sardığı sırada, Meclis'te yapılan toplantıda, gelişmelerin tehlikeli bir şekilde tırmandığı uyarısında bulunan milletvekiline, "Atma, delilin var mı?" şeklinde tepki gösteren milletvekillerimize bir yararı olur düşüncesiyle, 15 Ocak 2014'te başlattığımız "MÜJDE, İKİ YENİ KOMŞUMUZ OLDU" başlıklı yazı dizimizi yeniden yayınlıyoruz.
Dizimizin sonunda, konuyla ilgili gelişmeleri ve olası sonuçlarını değerlendireceğiz.
[email protected] (Bu yazımız 15 Ocak 2014 tarihinde yayınlanmıştı)
Müjde, iki yeni komşumuz oldu; biri Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), diğeri Rojova.
Irak-Şam İslam Devleti de, Rojova da, Irak ve Suriye'deki güç dengelerini değiştirebilecek, Ortadoğu'yu Cehenneme çevirebilecek cepheleşmelerin ürünleridir.
Bu iki devletçik, emperyalistlerin kurguladıkları "Büyük Kürdistan" üzerinden "Vaad Edilmiş Topraklar"a uzanan yol haritasının kilometre taşlarıdır.
Aslında, Irak-Şam İslam Devleti militanları tarafından Bağımsız İslam Emirliği'nin kurulması, ABD ile İsrail'in uzun zamandır arzuladıkları, Suudilerin de desteklemeleriyle oluşturmaya çalıştıkları İran-Irak-Suriye Şii hattını güneyden saracak bir Sünni kuşak, Ortadoğu'nun çatışmacı, mezhepçi, hoşgörüsüz kültür coğrafyasında ideal bir çatışma ortamıydı. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) gizli ajandasında, Irak'la Suriye'nin Sünni bölgelerinin ana gövdeden koparılması, yeniden düzenlenecek yapılandırmayla iki ülkedeki Sünnilerin (Türkiye'nin değil) Suudi Arabistan'ın kontrolündeki bir devlet çatısı altında birleştirilmesi planı zaten vardı. Ortadoğu'da, El Kaide uzantısı IŞİD militanlarının bağımsız devlet ilan etmelerine uzanan hareketlenmelerle, Türkiye'de bir devlet krizi yaşanmasına neden olan gelişmelerin paraleliği dikkat çekicidir.
Sözün özü, uzun ömürlü olamayacağı iddia edilse de, Irak-Şam İslam Devleti, bölge ülkelerinin iç savaşa sürüklenmelerine, bölünüp parçalanmalarına neden olacak etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenmesini sağlamak amacıyla - belli bir noktaya kadar- el altından desteklenecek, yaşatılacaktır
MÜJDE İKİ YENİ KOMŞUMUZ OLDU
Müjde, iki yeni komşumuz oldu; biri Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), diğeri Rojova. Irak-Şam İslam Devleti de, Rojova da, Irak ve Suriye'deki güç dengelerini değiştirebilecek, Ortadoğu'yu Cehenneme çevirebilecek cepheleşmelerin ürünleridir. Bu iki devletçik, emperyalistlerin kurguladıkları "Büyük Kürdistan" üzerinden "Vaad Edilmiş Topraklar"a uzanan yol haritasının kilometre taşlarıdır.
Türkiye, Gezi olaylarından bu yana iç politikada gündemi oluşturan gelişmelere odaklandığından, küresel güç dengelerini etkileyebilecek, bölgenin geleceğini belirleyecek derecede önemli olan Irak ve Suriye'deki oluşumları izleme konusunda eskisi kadar etkili ve başarılı olamıyor.
Türkiye'nin, güneyindeki iki komşusundaki son gelişmelerden ne yönde nasıl etkilenebileceği ve Ankara'nın bu gelişmeler karşısında nasıl bir duruş sergileyeceği, bölgede bir hesabı ya da bir beklentisi olanlar tarafından merakla izleniyor. Bu arada, Osmanlı'nın varisi olan Türkiye, çeşitli odaklar tarafından, giderek Ortadoğu denkleminin dışına itilmektedir. Türkiye'deki son gelişmelerle El Kaide uzantısı militanlarının bölgedeki stratejileri arasındaki paralelliğin bir rastlantı olup olmadığını zaman gösterecektir.
Son zamanlarda, hem Irak'ta hem de Suriye'de, El Kaide'ye bağlı cihatçılar oldukça etkili hale geldiler. Önceleri "Irak İslam Devleti" adını kullanan ve Suriye'de iç savaş çıkmasından sonra hedef büyüterek "Irak-Şam İslam Devleti" (IŞİD) adını alan örgüt, ele geçirdiği yerleri merkezi yönetimden kopararak şeriat ilan ediyor, bağımsız birimler oluşturmaya çalışıyor. El Kaide'nin bölgedeki uzantısı olan Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile El Nusra Cephesi, Suriye'nin Halep kentinden Irak'ın Felluce ve Ramadi kentlerine uzanan bölgede Ortadoğu'nun en büyük silahlı gücü konumuna geldiler.
IŞİD'in, Irak ve Suriye'nin Sünni bölgelerini birleştirip bir Emevi devleti kurma peşinde olduğu biliniyordu. Halep'ten sonra Irak'ın Anbar bölgesindeki Felluce ve Ramadi kentlerini ele geçiren IŞİD militanları burada "Bağımsız İslam Emirliği", yani Irak-Şam İslam Devleti'ni ilan ettiler. IŞİD Emirliği'nin Suriye bölgesindeki araçlarının plakalarında "Hilafet Devleti/1/ Şam Vilayeti" yazıyor.
Irak, ABD'nin işgali sonrasında, "toprak bütünlüğüne saygılıyız" kandırmacaları arasında fiilen bölünmüştü. Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesi gibi, Anbar bölgesinin de ülkeden kopmasından endişelenen Başbakan El Maliki, Sünni nüfusun ağırlıklı olduğu Felluce ve Ramadi'yi kurtarabilmek amacıyla bölgedeki askeri varlığını arttırmıştı.
SURİYE'DE SAVAŞAN GRUPLARIN SAYISI BİLİNMİYOR
Suriye ve Irak'ta otoritenin zayıflamasından kaynaklanan öylesine yaygın bir kargaşa yaşanıyor ki, kimin kiminle ortak olduğu, kimin hangi amacı gerçekleştirmek için savaştığı belli değil. Etnik ve mezhepsel kaynaklı çatışmalar, Irak ve Suriye'de savaş içinde savaşlar yaşanmasına neden oluyor.
Suriye'deki iç savaşın oluşturduğu kaos ortamında Esad'a karşı savaşan grupların sayısını bilen yok. İşin ilginç yanı, Esad'a karşı savaşan gruplar, çeşitli bölgelerin egemenliği konusunda birbirleriyle de çıkar çatışmaları yaşıyorlar.
ABD'nin, Türkiye'nin bir zamanlar yakın ilişki içinde olduğu El Nusra'yı terör örgütü ilan etmesinin ardından, El Kaide'nin bir başka kolu olan Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Irak'ın Anbar bölgesinde bağımsızlık ilan etmesi, Ortadoğu denklemini daha karmaşık duruma getirdi. Bölgede etnik ve mezhepsel savaşların yaygınlaşmasından ve derinleşmesinden ve bu çatışmanın Batılı emperyalist devletler tarafından körüklenmesinden kaygı duyuluyor.
Suriye'den iyice kopan ve PKK uzantısı PYD'nin kontrolüne geçen Kürt bölgesi Rojova da, bağımsızlık ilan etmek için fırsat kolluyor.
TÜRKİYE'NİN TEPKİLERİ YAKINDAN İZLENİYOR
Bölgemizde küresel aktörlerin siyasi mücadeleleri sonucunda oluşan yeni ekosistem yabancı basında değerlendirilirken, "Türkiye artık bölgesel güç değil mi?" sorgulamasına varan yorumların yapılması, Türkiye'nin yakından izlenmekte olduğuna ilişkin bir değerlendirme olmasının yanı sıra, Türkiye'nin geleceği konusundaki bir takım beklentilerin, temennilerin dillendirilmesi olarak da dikkate alınmalıdır. Çünkü, dünya enerji kaynaklarının çok önemli bir bölümünü barındıran bölgemizde, adını koymak istemesek de, III. Dünya Savaşı'na davetiye çıkaran paylaşım kavgası yaşanmaktadır ve bu kavgada, bölge ülkeleri kadar Türkiye de hedeftir.
Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve çoğunluğu Müslüman olan coğrafyada yer alan ülkeler, ırkçılık ve mezhepçilik ekseninde tahrik edilen çatışmalarla kaosa sürüklenip parçalanmaktadırlar. Soğuk Savaş döneminde kapitalizm/kömünizm ekseninde körüklenen ve ideolojik dinamiklerin öne çıktığı çatışmalar, günümüzde, etnik ve mezhepsel çatışmalar şeklinde organize ediliyor. O nedenle, Şiilerin ağırlıkta olduğu bir coğrafyada kurulan Sünni IŞİD'in bölgede etnik ve mezhepsel çatışmaları körüklemesinden ya da bu amaç doğrultusunda kullanılmasından kaygı duyuluyor.
TÜRKİYE'NİN ETKİLENMEMESİ MÜMKÜN MÜ?
Ülkeleri kaosa, iç savaşa, sonuçta parçalanmaya sürükleyen ırkçılık ve mezhepçilik ekseninde organize edilen çatışmalar, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan coğrafyayı Cehennem kazanına dönüştürmüştür. Tarihi ve kültürel bağları nedeniyle stratejik bir derinliği olan Türkiye'nin, varisi olduğu eski Osmanlı coğrafyasında yaşananlardan etkilememesi düşünülebilir mi?
Irak-Şam İslam Devleti ve Rojova'nın bağımsız birimler olarak ortaya çıkmaları, bölge ülkeleri açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da çok dikkatle izlenmesi gereken ve çok ciddi gizli ajandaları olan gelişmelerdir.
Felluce 650 bin, Ramadi 700 bin nüfuslu iki Irak kenti. Sünni nüfusun yoğun olduğu Anbar eyaletinin bu iki kentinde El Kaide emirlik, yani Irak-Şam İslam Devleti kurduğunu ilan etti. Bu ketlerde El Kaide'nin Hz Muhammed'in mührünü taşıyan siyah bayrağı dalgalanırken, kulaklarda dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice'ın Irak'ı ziyaretinde söyledikleri yankılanıyor: "Bölgede 22 ülkenin sınırları değişecektir."
HATIRLAYALIM..
Hatirlayalım;Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında tek kutuplu dünyanın tek hakimi konumuna gelen ABD, Saddam'ı tahrik ederek Kuveyt'i işgal ettirmiş, sonra da BM kararıyla oluştuğu Batılı koalisyonla Saddam'ı tepelemişti. Bu arada, Kuveyt çöllerine atarak erittiği on yıllık silah stokunun faturasını da Şeyh'in önüne koymuştu.
1990'daki I. Körfez Savaşı olarak bu operasyon, aslında Kırım Savaşı sonrasında Rusların sıcak denizlere inmesini engellemek amacıyla planlanan "Büyük Kürdistan" projesini yeniden hayata geçirme çalışmalarının ilk hamlesiydi. Bu savaş sonrasında Irak 36. paralel boyunca bir pasta dilimi bölünmüş, Saddam'ın uçaklarına yasak bölge ilan edilmiş ve Irak'ın kuzeyinde, ülkemizde konuşlanan Çekiç Güç'ün kanatları altında, tam teşekküllü bir devlet kurma çalışmaları başlatılmıştı.
PKK'nın palazlanması da aynı dönemde olmuştur. Rahmetli Ecevit'in "Çekiç Güç Cudi Dağı'ndaki PKK'ya helikopterlerle erzak taşıyor" uyarması duymazdan gelinmişti.
"BÜYÜK KÜRDİSTAN" YERİNE "GÜVENLİK KUŞAĞI"
Zaman içinde Türkiye'nin bir Türkmen yurdu olan Kuzey Irak'la ilgili kırmızı çizgileri bir bir silinmişti. Bugün, Misak-i Milli sınırları içinde olmasına rağmen, 1926'da "Bağımsız Irak"a bırakmak zorunda kaldığımız parselde tam teşekküllü, bağımsızlığını ilan için gün sayan ve "Büyük Kürdistan"ın çekirdeğini oluşturan bir devlet yapılanması var.
11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şoku sonrasında, Afganistan ve Irak'ın işgaliyle başlatılan yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonları, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP ve GBOP) en önemli hedeflerinden biri de "Büyük Kürdistan"dı.
Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve çoğunluğu Müslüman olan coğrafyadaki ülkeler renkli devrimlerle, "Arap Baharı" rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenip parçalanırken, "Büyük Kürdistan"a uzanan yolun taşları döşeniyordu.
ABD Başkanı Obama'nın Esad'ın vurulması konusunda ayak sürümesi nedeniyle BOP en önemli aşamasında, Suriye parselinde tıkandı. Putin'in devreye girmesi Esad'ı kimyasallarını vermeye ve Batılılarla masaya oturmaya ikna etmesi üzerine, İsrail'in güvenliği açısından çok önemli görülen "Büyük Kürdistan" projesi bekleme odasına alınmak zorunda kalındı.
Cenevre görüşmelerinin sonuçları beklenirken ABD, İran'dan başlayan, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a uzanan bir "Güvenlik Kuşağı" oluşturdu. İsrail'in güvenliğini sağlamaya yönelik bu "Güvenlik Kuşağı" ile iki yeni komşumuzun oluşumu yakından ilgilidir. "Güvenlik Kuşağı" sayesinde Hizbullah'ın, İran, Irak, Suriye ve Lübnan askerlerinin ve bu ülkelerdeki Filistinli militanların El Kaide'ye karşı daha organize bir şekilde savaşacakları söyleniyor.
Dikkat, "Büyük Kürdistan"ın güncel versiyonu olan "Güvenlik Kuşağı" Türkiye açısından da, İslam Alemi açısından da tehlikeli sonuçlar üretebilecek bir gelişmedir.
Yarın: iKİ YENİ KOMŞU BİZİ NE YÖNDE, NASIL ETKİLEYEBİLİR?