Eskiden iki kutuplu dünyada genelde dış politikalar “doğu veya batı bloğu ekseninde“ çıkar ilişkilerinden çok mevcut durumu korumaya yönelik şekillenirdi. Ancak, soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte ülkelerin dış politikalarında büyük değişiklikler olmuştur. Kısacası bugün o klasik statükocu dış politikalar yerine, başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde çıkarlara dayalı revizyonist politikaların yürütülmekte olduğunu görmekteyiz. Soğuk savaş döneminden sonra Türkiye’nin stratejik öneminin azaldığını iddia edenler gibi düşünmemekle beraber önemin her zamankinden daha çok artığını söyleyebilirim. Çünkü, yeni kurulan devletlerin kendi siyasi ve ekonomik sıkıntıları bir yana, etraftaki komşuları ile tarihten kalma ciddi sorunları vardır. Hele hele Balkanlarda ve Kafkasya’da olup bitenlere baktığımızda bu bölgelerde çok uzun bir süre daha istikrar ve barıştan söz etmek sanırım mümkün olmayacaktır. Her ne kadar Ortadoğu bir oyun alanı olarak gözüküyor ise de, Balkan ve Kafkaslar üzerinden bazı tehlikeli oyunların tezgâhlandığı, bazı teorilerin yürütüldüğü bilinen bir geçektir. Bu vesile ile Türkiye bu üçgende istikrar ve barışın bir simgesi, temsilcisi olarak uzun vadede çıkarları ve güvenliği açısından dış politikasını risk içeren faktörlerden arındırarak sürdürmelidir. Türkiye son yıllarda çok boyutlu ve farklı eksenlerde yürütmekte olduğu dış politikada başarılı olduysa da, bu başarı kişilere endeksli olduğundan uzun vadede sürdürülebilirliği tartışmaya açıktır. Tarihe yön verecek ulusal politikaların oluşması ve kurumsallaşması için farklı yapılanma başta olmak üzere nefes getirecek uzmanların yetiştirilmesi şarttır. Türkiye geçmişte yürüttüğü gelişi güzel ve basit dış politikaların faturasını çok ağır ödemiştir. Ege sorunundan tutun da Balkanlarda Türk azınlık sorununa kadar maalesef hiç bir sorunun üstesinden gelemedik. Haklı olduğumuz halde Rumların Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama çabalarını bile engelleyemedik. Birileri diyor ki, efemdim Kıbrıs Yunanistan’a değil AB’ye bağlandı. İyi de, ha AB ha Yunanistan fark bunun neresinde? Elbette ki dış politikada yaşanan bazı yeni gelişmeler memnuniyet vericidir. Ama şurası bir gerçektir ki tarihsel bir misyona sahip olan Türkiye henüz arzu edilen ray’a girmiş, ihtiyacı olan dinamizme kavuşmuş değildir. Türkiye ipin ucunu sıkı tutarak, küreselleşmenin gereklerini yerine getirmek suretiyle, Avrasya vizyonunu güçlendirmelidir. Herkesle stratejik ortaklık yapmanın faydalarını bilmem ama Türk dünyasının bu durumdan pek memnun gözüktüğünü söyleyemem.