Öyle bir ülkede yaşadığınız varsayın ki hizmet etmek, hizmet üretmek ve bu arada daha da önemlisi birilerinin kanun dışı çıkarlarına karşı dik durmak başarı değil, başarısızlık hanenize yazılsın!.. Yöneticiyseniz, kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmamak ve de üstelik birilerinin çıkarlarına hizmet etmekse artı puan kazandırsın! Neminize gerekirdi durup dururken, bölgenizin o muhteşem taş işçiliğine yakışmasa da var olan makamınızda kahvenizi içmek, hoş sohbet etmek ve gelen gidene ağamsın, paşamsın demek varken, gecenizi gündüzünüze katarak o beldeye gönlünüzü verip çalışmak!... Gecelerinizi gündüz, gündüzlerinizi gece yaparak taşlara hayat verip taşın, toprağın mekânın aslına dönüşerek insanıyla bütünleşmesine ve bu yolla cansız kabul edilenin de duasını almağa doğru yol alırken, çıkar düşkünleriyle aşiret yönetmeyi şiar edinmiş birilerinin hışmına uğramamak mümkün olabilir miydi? Haksız da olsalar aşiret yönetiminden başlayarak sağınıza solunuza, temenna çakmak kolaycılığı ile makamlar tırmanmak varken, taşını toprağını hal hamur ederek çalışmanın âlemi olabilir miydi? Onun bunun çıkarına çomak sokmak nasıl bir akıl kârıdır ki aşiret yönetimi sizi daha fazla taşıyabilsin!.. Çoktan da fazla çalışır, heyecanlarınızı anlamayanlara bile anlatmağa çabalar ve halkla bütünleşirken yaran takımını elinizin tersiyle iterseniz başınıza gelecek, takdirden çok makamınızdan uzaklaştırılmak tarzında tecelli ederse buna böylesi bir yönetimde çokta şaşmamak gerekir!.. Asırlara dayanan devlet kimliğine rağmen, kişilikleri icabı aşiret olmağa talip bir yönetimin, sizi, çıkarları haleldar olanlara feda etmesini beklememek mümkün olabilir mi? Çünkü siz “sahibinin sesi” olmayı red etmektesiniz, bu en büyük suçunuzdur.. Sizi iltifatlara boğan büyük, büyük liderler mi? Onlar nutuk atmaya devamla yeni seçilecek aşiret elamanlarının “halka sorarak onaylanacağı” masalını anlatmağa devam edeceklerdir. Güler mi yoksa ağlar mısınız? Bu halka sorma masalını şöyle bir düşündüm. Şu kadar bin kişinin aşiretin yüce meclisine aday adayı olmak üzere başvurduğunu iftiharla söyleyen karizmatik(!), -ben bu kelimeye gerçekten çok takılıyorum-, lider, bir de halkın temayülleri lafı etmiyor mu, insanın ister istemez sorası geliyor? Hadi, seçimlerde halkınızın önüne koyacağınız geniş listede “tercih oylarıyla” doğru ile yanlış isimleri ayırmağa muktedir olma yetkisini halkınıza vermekten kaçınmaktasınız, hiç değilse “ön seçim” diye bir uygulama olduğunu da mı bilmek istemezsiniz! Ön seçim ile hiç değilse aşiretinize bağlı cemaatınızın(!) gerçeğe yakın görüşlerini almış olursunuz. Yoksa “halka sorma masalının” seçici olarak atanmış 20 kişinin, sonra üst kademedeki 4 kişinin, hadi biraz samimi olalım esas itibariyle “tek seçici zatıâlinin” parmak kaldırıcılarla yola devam etme ihtirasına, ocak ve bucak teşkilâtları da olmadığına göre, demokrasi oyunculuğu adını verirsek kimse üzülmemelidir!.. Merkez yoklaması!.. Peki bu temayüle ne oldu dersiniz? Rahmetli T. Özal tek seçicinin isimlendirmelerinin belli sayıyla sınırlanması yol açabilecek bir uygulama olması muhtemel, 100 kişiyle sınırlı bir Türkiye Milletvekilliği tasarlamıştı, hatırlayan siyasimiz var mı dersiniz!.. Yanılmıyorsam yönetiminin tadına varmadan birileri de bu iddiayı ileri sürmüşlerdi! Ama “iktidar” herhalde bir başka şey olsa gerek!... Peki ya gelecek nesillere neler anlatacaktır bugünün bazı çalışkan ve faziletli yöneticileri? Gençlere örneklerden hareketle “devletinize, milletinize hizmet ediniz ve karşılık beklemeyiniz, yönetimler mutlâka değerinizi takdir edecektir” sözünü söylerken kendilerini gösterip “işte ben meselâ” diyebilecekler midir?.. İşte ben, “kendi içinde çöken, giderek aslî unsurunu kaybeden bir yerleşim yerine hayatiyet kazandırdım. Bir iki tane konaklanacak gibi var olan otellere karşılık yöreye 4 adet beş yıldızlı yeni yapının gelmesine imkân sağladım. Atandığımda var olan Organize Sanayi Bölgesinde kısmen çalışan bir tek kuruluş bulunuyordu, yeni yatırımcı talepleriyle bugün ikinci bir organize sanayi bölgesi kurulması gerekliliği ortaya çıktı. Esas itibariyle mükemmel ama köhnemeye başlamış taşınmaz kültür varlıklarına hayatiyet kazandıracak restorasyon çalışmalarına öncülük ettim. Bu vesileyle yılda 100 - 200 000 civarlarını aşmayan turist sayısı geçen yıl 1 milyon 200 binleri buldu. Geçen yıl Mayıs ayından Ekim ayına uzanan zaman diliminde boş yatak kapasitesi bulunmuyor, diğer yerleşim yerlerimizin imkânlarından yararlanılıyordu. Bu zaman zarfında Belediyenin yapması gereken hizmetler bile bizden sorulduğunda, hiçte yüksünmeden onlara çözüm bulmağa çalıştım. Kültürel faaliyetler gelince. O günlere kadar neredeyse sosyo-kültürel faaliyetler açısından ölü bir hüviyeti taşıyan yerleşim yerimizde sempozyumları, kurultayları, resim atölye çalışmaları, fotoğrafçılık hareketleri, kültür ve musiki sohbetleri, konserler vb pek çok konuda tam 77 faaliyetin gerçekleşmesine imkân verdim. Bu arada bastırdığımız kitaplar dolayısıyla bir STK’dan ödül bile aldım. Ve belki çok önemli olanlar arasında yerleşim yerimize hayatiyet kazandıran müzecilik konusunda da önemli adımlar atıldı. Doğrusu daha fazlasını saymak istemiyorum. Ama gördüğünüz gibi devletim beni değerlendirdi. Size örnek olmak benim haddim değil ama sadece şunu söylemek isterim. Karşılıksız vatanınız için çalıştığınızda hem bu dünyada, hem de inanıyorum ki ahirette takdire mazhar olursunuz…” Yukarıdaki bölüm hayalle hakikat arasındaki ince çizgiyi ortaya koyuyor. Ama her şeye rağmen yapılması gereken, dik durmasını becererek örnek şahsiyet kisvesiyle bu devranın gençlerimiz elinde iyileşeceğini ummaktadır… *Bu yazı devlet adamı kimliğine sahip bir aziz dosta ithaf edilmiştir.