DERİN YARALIDAN BİR ÖLÜYE MEKTUP
Abdullah KILIÇ
İnancımıza göre kişi öldükten sonra müsaade edilen nispette dünya âleminde yaşananları görür ve işitir. Çok ender hallerde belli ilişki ve yakınlığı olan insanlara da mesaj verebilir. Ruhun bedenden ayrılmasıyla başlayan bu hal kabirde iken de bir müddet devam eder. Dolayısıyla beni duyacağını zannediyorum.
Bilirsin dinimizde bir ayet “suçsuz bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” hükmünü taşır. Ayrıca nefsi müdafaa dışında hiç kimse bir cana kıyma hak ve salahiyetine sahip olamaz. Bu durum toplumda fitneye yol açacak en vahim bir haldir. Dinimizde bu hususta yine müminlere şöyle buyrulmaktadır: “Fitne katlden beterdir.”
Netice olarak bir insanın hayatına haksız yere kıymış olan kendi de dâhil bütün insanları öldürmüş olma vebalini yüklenir. Onun için şimdi sen bir ölüsün. Bunu bir müddet sonra daha iyi anlayacaksın. Şimdi sana kabir azabını hafifletmek ve vicdanına yönelecek azap verici suallerden kısmen korunmak üzere bir “talkım” vereceğim.
Önce yukarıda meallerini bildirdiğim ayetlere imanını tazele ve bütün varlığınla Allah’tan af dile. Çünkü her mümin Kuran’ın tamamına şeksiz ve şüphesiz iman etmedikçe iman sahibi sayılmaz. Sonra da maktulün hanımı ve çocuklarından affedilmeyi talep et. Bunun kabulü için elinden gelen bütün gayreti göster. Zira sen bir cana kıyarak bir ocağa ateş düşürdün ve onları hayatları boyunca yaşayacakları bir eksikliğe ve yokluğa mahkûm ettin. Bu doğrudan kul hakkı demektir. Biliyorsun ki, bir insan hak sahibi kul tarafından affedilmezse Allah onu affetmeyeceğini beyan etmektedir. Bunların yerine getirilmesi gerçek bir pişmanlığı ifade eder. Bu kurtuluş için tek ümit kapındır. Ancak sana seni öldürtenler asla bu kapıya yanaşmaman için planın tamamında gerekli önlemleri almışlardır. Bu önlemler sen kabre koyulmadan sahnelenir ki; vicdanın doğruya yol tutmasın. Önce olayın çıplaklığına rağmen seni bile şaşırtacak bir sis perdesi oluşturulur. Sen bile “ulan bu enayiler her halde durumdan bihaberler” havasına kapılırsın. İlk savunmacın gelerek seni bu sis perdesinde bırakacak laflar söyler. Sen kıyametten önce hemen akıl almaz bir şekilde kefeni mefeni toparlayıp kalkacağına inanmaya başlarsın. Oysaki yapılanlar seni kurtarmak için değil seni arkadan iteleyenlerin kurtulması içindir. Unutma müruru zaman diye bir şey vardır. Kısaca hakikatleri zamanında söyleyemezsen hem o hükmünü kaybeder, hem de sen onu açıklama hakkını kaybedersin. Hani sen musalla taşındayken sana ölmeyeceksin muameleleri çekiyorlardı ya işte o “ben nasıl bir yiğidim dünya âlem görsün” hülyasına seni kaptırmak ve olayı saptırmak içindir. Sen anana babana bak. Onların gözleri gülüyor mu? Yüzlerinde mutluluktan eser var mı? Sana gerçeği ilk beyan edecekler onlardır. Ah evladım ah… Vah yavrum vah… Bu figan melekleri bile ağlatır.
Günler geçer gün ışığını özlemeye başlarsın. Sigara dumanı çöreklenir üzerine sabrın taşmaya yüz tutar. Hani kabir sıkmaya başlar. Sen işlerin ters gitmeye başladığına hükmedecekken ağzı iyi laf yapan kelli felli savunucular seni avuturlar. Ha bu gün ha yarın… Aylar geçer etrafında umursamaz boş gözler artar hoş sözler kesilir. Acayip bir yalnızlık başlar. En çok anneni özlersin. Hesabını kendin yapmaya koyulursun. Yaşım, iyi halim, tahrik mahrik 28’imde dışarıdayım gibi bir teselliye çaktırmadan tutunursun. Sana boş vaatler enjekte edilmeye devam eder. Bu dönem seni sevenlerin gönlünde korkunun büyüdüğü dönemdir. Çünkü işin için çete mete derken yük hayli ağırdır. Hüküm vakti yıkılırsın figan feryat para etmez. Her şeyi açıklamanın da zamanı geçmiştir. Hani müruru zaman hikâyesi… O dönemi de az hasarlı atlatmak isteyenler davanın Yargıtay safhasında kesin halledileceğini zaten ona güvendiklerini falan filan yuvarlarlar. İnsan darda olunca ümidin doğrusunu yalanını seçemez. Gün gelir hakikat sırtına biner. Kemiklerin çatırdar. Ancak acı duymazsın, feryat bile edemezsin, düşünemezsin. Çünkü sen bir ölüsün. Bir ses çalınır kulağına tek doğru odur: “AĞLARSA ANAM AĞLAR GERİSİ YALAN AĞLAR”. Ne diyeyim Allah günahlarını affetsin…
Yorumlar