Yine Benim afacan arkadaşımı yâd edeceğim. Boğaza bakan, kirası birkaç aydır ödenmediği için mal sahibinden başka ziyaretçisi olmayan, hayal pilavlarının kralının demlendiği yazıhanemizde acılı günler yaşardım. Çaycı bile çay vermeyi kesmişti. Halen düşündükçe ürperiyorum. Benim arkadaşım ikide bir yerinden fırlar hayatla dalga geçer gibi elinde dürbünü boğazdan geçen gemileri tarassut ederdi. Bazen boş bazen de dolu der; ciddi bir eda ile cigarasını tüttürürdü. Artık dayanacak halim kalmamıştı. Bir daha yerinden kalkınca, hiç anlamadığım bu davranışını ne maksatla yaptığını, yaşadığımız sıkıntıların onu neden etkilemediğini öfkeyle haykırdım. O da bana; "ben yerimden kalkmazsam biri getirip de para mı verecek" diye karşılık verdi. Sözü doğruydu. Adam hiç olmazsa bir şey yapıyordu. Boş veya dolu, ama bir şey. Peki dedim: -Neden bazı gemilere boş, bazılarına dolu diyorsun?(Zira o yokken dürbünü alıp acaba bu gemilerin boş veya dolu oldukları görünen bir yerlerine yazılıyor mu diye birkaç kere bakmıştım.) Kendine has alaycı bir tavırla gülerek; duvara yapıştırdığı bir tekne çiziminin başına geçti: -Bak arkadaş; şu teknelerin su çizgisidir. Bu çizgi gemi yüklü ise suya teğet gözükür. Yükü fazla ise, suyun içinde kalır ve gözükmez. İçimden ; "vay anasını ulan ne kafasız adammışım" dedim; fakat ona malzeme olmasın diye hemen savunmaya geçtim. -Peki, bunun bize ne faydası var, gemi boş olsa ne olur, dolu olsa ne olur! -Öyle deme evlat bir gün bir işe yarar, dedi ve büyük bir keyifle cigarasının dumanını yüzüme doğru üfledi. Madara olmuştum vesselam. * * * Geçen gün hamamda yıkanırken kurnada gayrı ihtiyari tası yüzdürüyor bir taraftan da trajediden komediye dönüşmekte olan son olayları düşünüyordum. Aklıma eski dost ATTİLA (isminin tek T ile yazılmasına gıcık olurdu, bende hep ismini tek T ile yazardım ama artık ona hürmetim sonsuz) geldi; irkildim ve fırladım peştamalla dışarı çıktım. "Duran emmi! Çabuk bir kâğıt getir buldum! Buldum!" demeye kalmadı bir maşrapa buz gibi su kamçı gibi yüzümde şakladı. Afallamıştım hışımla bağırdım: -Ne yapıyorsunuz be! -Beyim kusura kalma ısıcakta böyle şeyler olur, bizde az buçuk okuduk sen o gâvur gibi peştamalla "buldum! Buldum" diye fırlayınca hülyalandın belledik. -Başlatmayın gâvurunuza da hülyanıza da dedim amma biraz da hülyalandım sanki. Aklımdan geçenleri yeniden düşündüm. Draft, gemi, yüzme... * * * Evet, mükemmel bir gemimiz olsa, dünyanın en iyi tersanelerinde, en ince hesaplarla yapılıp suya indirilse; şayet su gemiyi yüzdürmeye kifayet etmezse, draft çizgisi kıpkırmızı bir hat olarak tepemizde dikilip kalacaktır. Kaptan bir ileri bir geri pervane ile dibi karıştıracak, ne uskur bırakacaktır ne mil ne makine. Yeni bakım onarım... Su yükselmedikçe meselenin halli asla mümkün olmayacaktır. İşte devlet gemisine yeterli suyu sağlayan tarihidir, tarihi gerçekleridir, tarihi yaşama havzasıdır. Siz bu ülkenin tarihini kuşa çevirip, kültürünü tarumar edip bu suda bu şilebi yüzdürmeye yeltendikçe -kusura bakmayın amma- kaza nispet etmeye çabalayan tavuğa dönmeye mahkûmsunuz. Bu işlerin düzelebilmesi derin sularımıza, ondan da önce, o arzu ve şuura kavuşmamıza bağlıdır. Aksi halde "su hattı su kesmeyen" bir teknenin ihtişamı, yol almaya yetmez. Gürültüsü ve vereceği hasar da cabası. Şu ihtişamlı transatlantikleri düşünün. Müşteri bölümlerinde ne zarafet, ne incelik, ne konfor hâkimdir. Amma makine dairesine girdiğinizde adamın aklını başından alan bir mekanizma, koşuşturma, pistonların ortalığa velvele veren hâkimiyetini görürsünüz. Buna karşılık, yukarıdaki insanlar cennette yaşar gibidirler. Bunu öncelikle gemilerini yüzdüren derin sulara, sonra da bu ekipmanları sevk ve idare eden usta mürettebata borçludurlar. Sefere çıkmadan önce akıllı ve temkinli bir kaptanın gözü su hattı çizgisindedir. Gemi yükünü dengeli olarak aldı mı? Yüklenme normal mi, bunları önce çıplak gözle kontrol eder; sonra son sistem elektronik aletlerle kontrollerini yapar, ihtiyatı ve gözlemi asla elden bırakmaz. İşte aklıma bunlar geldi. Yıllar sonra ATTİLA'cığımın sözleri kulaklarımda çınladı. "Bir gün işe yarar belli mi olur?" Tabi hayal, gerçek karışık bu yazımızın anlam kazanabilmesi için; GEMİNİN SAĞ SALİM MENZİLİNE VASIL OLMASINDA, SUDAN SONRAKİ ŞARTIN ADALETE DAYALI AKILCI BİR YÖNETİM OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR.