14 Haziran 2015, Türk siyasi yaşamına damgasını vurmuş, Türkiye’ye hizmet yolunda birçok eser ve projede imzası, katkısı bulunan Başbakan ve Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’in ebediyete intikal ettiği tarihtir.
Isparta’nın bir köyünden çıkıp, çobanlık yapan hatta kendisini “Çoban Sülü” diye tanıtmaktan keyif alan Demirel, “Ben Cumhuriyet ve Atatürk sayesinde okudum, İTÜ’yü bitirip, mühendis çıktım, genç yaşta DSİ Genel Müdürü, Başbakan, Cumhurbaşkanı olabildim” demiştir. 1965 seçimlerinde, kurduğu Adalet Partisini tek başına iktidara getirmiş, daha sonrada 1969 seçimlerinde bu başarısını yinelemiştir. Demirel döneminde Türkiye düşük enflasyon, yüzde 7 büyüme hedefini yakalamıştır. Gene Demirel döneminde, Türkiye tarım ve gıdada kendine yeten, dünyanın 8 ülkesinden birisi olmuştur. Demirel, “Ben deruhte ettiğim görevlerde, birlikte çalışmak istediğim ilk kişi, Turgut’tur” diyerek, Turgut Özal’ı Devlet Planlama Teşkilatı’na müsteşar olarak getirmiş, kolları sıvayarak, beraber vata ve millet için fevkalade önemli işler başarmışlardır. Benim de DPT’de uzman olarak görev yaptığım o yıllarda, Demirel ve Özal arasındaki sıcak, samimi ilişkileri, bizzat gözlemlemiştim. Demirel, Özal’ı Bakanlar üstü bir konumda, büyük yetkilerle donatmıştır. Özal, Demirel’e “Ağabey” derdi. Ne acı bir tecellidir ki, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, Türkiye’nin kalkınma yolunda aldığı yol akamete uğradı. Daha sonra başlayan, hiçbir zaman yararına inanmadığım koalisyonlar, anarşi ve terör sürecinde, devlet işleri, projeler, hizmetler aksadı. Bu istikrarsız durum, 12 Eylül 1980 darbesini getirdi. Tekrar demokrasiye geçiş sürecinde, Özal Anavatan Partisi’ni kurarak, darmadağın olmuş siyaseti, siyasi kadroları toparlamaya çalıştı. Daha sonra siyasi yasakların kalkması ile Sn. Demirel, Doğru Yol Partisi’ni kurarak, tekrar siyasete döndü.
Türkiye sevdası, inanç ve fikirleri, kadroları, tabanları birbirine benzer iki parti, ANAP ve DYP birbirine rakip oldular. Bu talihin ve tarihin acı bir cilvesiydi. Hep düşünürüm, eğer Demirel ve Özal daha o tarihlerde, birbirine benzer bu iki partiyi birleştirip, birisi Cumhurbaşkanı diğeri Başbakan olarak görev yapsalardı, Türkiye uçar, rahatça dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girebilirdi. Bu yapılamamış, Demirel, SHP ile koalisyon yaparak, ANAP’ın rakibi olmuş, bu iki kardeş parti arasında kıyasıya bir rekabet ve mücadele meydana gelmiştir. Özal ve Demirel’in, Cumhurbaşkanı olarak bir ölçüde pasifize olmaları ile kurdukları partiler, giderek küçülmüş, sonunda ANAP ve DYP siyaset sahnesinden silinmişlerdir.
Demirel’in, Güniz Sokaktaki evine yaptığım ziyaretlerde, eski Cumhurbaşkanı olarak, siyaseti çok yakından izlediğini ancak hiç müdahale etmediğini gözlemlemiştim. Bu tutumunu yadırgamıştım. Benim, siyaset sonrası mütevelli heyet üyesi olarak görev aldığım, Kadir Has Üniversitesi’nin kurulmasında, kendisi ile yakın temaslarım oldu. Kadir Has Üniversitesi’nin kuruluşuna ilişkin işlemlerde, adeta Ankara’da kamp kurmuştum, üniversite için istediğim yasal isteklerde, Demirel ve o tarihlerde Başbakan olan Mesut Yılmaz’ın büyük katkıları oldu.
Sn. Demirel ile ilgili anekdotları daha önce yazmıştım. Örneğin; “Neyin olacağını görmek için, neyin olamayacağını görmek lazımdır.”, “Dünün güneşi ile bugünün çamaşırını kurutamazsınız.”, “Türlü, Çeşitli”, “Siyasette 24 saat bile çok uzundur.”, “Yollar yürümekle aşınmaz.”, “Benim şapkam, demokrasinin, adaletin sembolüdür.”, “Şapkamı ve GAP’ı kaptırmam.”, “Ben altı defa gittim, 7 defa geldim.” Sn. Demirel’in, siyasete ışık tutan, önemli sözleridir.
Demirel, toleranslı, uzlaşmacı, hoşgörülü, kararlı bir liderdi. Özal gibi kendisine ilişkin eleştiri, espri ve karikatürlere anlayışla yaklaşır, bunları yakından izlerdi. Sanatı ve sanatçıları daima kollar, çok severdi. Başbakanlığı döneminde, CHP’nin başında bulunan İsmet Paşa’ya daima üstün bir saygı, hayranlık duymuş, İnönü’yü rencide edecek söz ve olaylardan uzak kalmıştı. Bir defasında Anıtkabir’de, İnönü’yü beklerken, gazetecilere “Atatürk’ün en yakın milli mücadele arkadaşı, İsmet Paşa’nın yanında ben kimim ki, Paşa tarihe geçmiş, çok önemli bir Türk’tür.” demişti. Cumhurbaşkanı seçildiğinde, “Ben şimdi Çankaya’da Büyük Atatürk’ün emanetinin nöbetini tutacağım, ona layık olmaya çalışacağım” demiştir. Ülkede, iktidarın değişmesiyle, artan irtica, yobazlık, Atatürk’e hakaret olayları karşısında, Esenboğa’da, bir salonda verilen Klasik Batı Müziği Konseri’nde, “İşte Laik Türkiye, işte Atatürk’ün sanatçı çocukları” demişti.
Son olarak beni en fazla üzen bir olayı anlatarak sözlerimi bitireceğim. Türkiye’de, boğazı ilk defa geçen köprüyü Demirel yaptırmıştır. Fizibilite, finansman, uluslararası işbirliği velhasıl köprü ile ilgili her hususu bizzat takip etmiş, köprüyü inşa ettirmiştir. Ne yazık ki, 1971 muhtırası sonrası, Demirel köprünün açılışına davet edilmemiş, köprüyü, alakasız insanlar açmıştır. Bu bir nankörlük olarak tarihteki yerini almıştır. Köprünün adı “Demirel Köprüsü” olmalıydı. Bu millet, Atatürk’ün izinde, Türkiye’ye hizmet edenleri unutmaz, minnet ve şükranla yad eder. Devlet adamı Sn. Demirel’i, rahmet, sevgi ve özlemle anıyoruz.