Yeni bir şey yapabilirsiniz, ancak, eskisinden daha mükemmel, tutarlı ve uygulanabilir olursa...
Başımdan geçen bir olayı anlatayım; Arabamın muayene süresi geldi, yeni olduğundan ilk defa muayeneye girecek. Esasen, eşim kullandığı için az kullanılan bir araçtır. Dediler ki; “Muayeneyi artık karayolları yapmıyor. Özelleşti, önce randevu alıyorsunuz, saatinizde gidip, çabucak yapıyorlar”. “Aman ne güzel” diye düşünerek, 03.03.2012 günü Saat:13.30 için randevu aldım. Arabamı götürdüm, belki 200’den fazla araç bir arada, insan seli, herkes üst üste! İlk müracaat için epey bekledik. Parayı aldılar, git egzoz muayenesi yaptır gel dediler. Onun da parasını ödedim. İlk müracaat gişeleri 4 adet olup, fevkalade yetersiz ve gişede çalışanlar ise çok yavaş. Bu işleri bitirdik, “Sıraya gir, ışıklı tabelada sıra numarası gelince kanala gir” dediler. Saatlerce bekledim, güya randevu almıştım ve sıra numarası, yani 5 saat sonra 16.00 civarında göründü. Arabaya baktılar, sadece park ampülü gevşemiş olduğundan, muayeneyi yapmadılar. 1 ay içinde yaptır, gel dediler. Ben, 1 gün sonra yaptırdım ve tekrar gittim. Bu sefer, randevunuz yok, tekrar randevu alacaksınız diye tutturdular.
Aziz Nesin’in yazdığı hikayeler aynen devam ediyor...
Ben araç ve diğer hususlarda iyi bir vatandaş olarak, fevkalade dikkatliyimdir. Ocak ayı geldiğinde aracımın ve evlerimin emlak vergisini tam olarak öder, bitiririm. Makbuzları da, dosyalarda itina ile saklarım. Devlet memuriyetininin alışkanlıkları olsa gerek. Özelleştirme adı altında yapılan araç muayene işi daha bir çok konuda olduğu gibi, bana göre bitmiştir. Eskiden, Karayolları zamanında, bu iş çok daha süratli biçimde yapılıyordu. Şimdi diyeceksiniz, “Efendim o zaman araçların muayenesi dikkatsizce yapılıyordu”. İş öyle değil. Eskiden de, araç muayneleri karayolları tarafından dikkatle yapılırdı. Kanaatimce şimdi yapılan husus, biran önce vatandaşın parasını almak, ama işi randevu verdikleri halde, zamanında yapmamak.
Özelleştirme, sadece satın alan kuruluşa gelir sağlamak değildir. Eğer ortada, bir kamu hizmeti varsa, bunu bihakkın yerine getirmektir ve oraya yazmışlar, “Bu müessese Ulaştırma Bakanlığının denetimindedir” diye. Eğer randevu veriyorsanız, randevu saatlerine dikkat edin, dikkat etmeyecekseniz hiç vermeyin. Hadise, satın alan kuruluşa para kazandırmak ve vatandaşa zulüm yapma şeklinde cereyan etmemelidir. Benim arabalarımın muayenesini, şimdiye kadar şoförler yaptığından, bu durumu bilmiyordum. Gerçi Türkiye’de iş yapmama alışkanlıklarının örnekleri çoktur.
Örneğin: Daha önce Milli Eğitim Bakanlığında yapılan birçok işlem, mesela denklik verilmesi, bu Bakanlıktan alınarak, YÖK’e verilmiştir. YÖK’ün çalışmalarından şikayetçi olmayan bir tek vatandaş hatırlamıyorum. Esasen üniversitelerin nitelik ve niceliklerini geliştirmekle yükümlü olan YÖK’ün durumu ortadadır ve tabiatıyla üniversitelerinde durumu da ortadadır. Acaba, dünya çapında bilinen ve örnek gösterilecek, hiç üniversitemiz var mı? YÖK, Türkiye’nin beyin göçünün önlenmesi politikasını idare edememekte ve bilhassa denklik nedeniyle, dış ülkelerde üstün eğitim yapmış Türk gençleri küskünlük içinde memleketi terketmektedir. Tekrar ediyorum, 160’a yakın üniversitemiz arasında bir tanesi bile dünya çapında değildir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi, benim DPT’de, Devlette olduğum yıllarda, YÖK’ün görevini Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü ve buradan sorumlu Müsteşar Yardımcısı, en hızlı ve en mükemmel şekilde yerine getiriyordu. İşler hiçbir zaman aksamıyordu. Ben, şimdi durumu görünce, o dönemin değerli bürokratlarını, genel müdürleri ve özellikle Müsteşar Muavini Sn. Necmettin Candan’ı saygı ve takdirle anıyorum.
Bunları ifade ederken, ben değişikliklere karşı bir insan değilim. Örneğin: Anayasa’nın değişmesi konuşuluyor. Evet! Anayasalarda değişebilir, ancak, yerine daha iyileri konulabilirse. Eskisinden daha kötü hükümler ifade eden bir iş yapmanın manası yoktur. Kaldı ki, mevcut Anayasamız Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı, Prof. Dr. Şener Akyol başkanlığındaki güzide bir akademik kadro tarafından hazırlanmıştır. Madde madde okuyunuz, gayet güzel ve önemli hususları itifa etmektedir. Anayasanın biraz uzun tutulduğu ve bu kadar fazla madde olmaması doğrudur.
Esasen, Milletvekili olduğum dönemde biz, 1995 yılında, Anayasanın ilk defa 15 maddesi olmak üzere ve daha sonra da çeşitli dönemlerde, 65 maddesi değişmiştir. Son olarakta 12 Eylül 2010’da Referandum’la Anayasa değişikliği yapılmıştır. Eğer, Anayasa değişecekse, yapılacak ilk iş, YÖK’ü kaldırmak ve bu görevi tekrar Milli Eğitim Bakanlığına vermektir. Aynı şekilde, ortaya ne oldukları belli olmayan ve güya siyasi baskılardan kurtarmak amacıyla, özerk kuruluşlar ortaya çıkarılmıştır. Bunlar zaman içinde devlet içinde devlet olmuşlar, bina, araç, kadro, sekreterler gibi masraflarla, cari bütçeye ağır yük getirmişlerdir. Daha önce mevcut bulunan, köklü Bakanlıkların yerine, bazı işler yaparak, düblikasyonlar yaratmaktadırlar. Bu nedenle yapılacak bir değişiklikte, bu adına özerk kuruluş denilen kurumlar derhal kaldırılmalıdır. Bunlar, yukarıda ifade ettiğim gibi, parasal açıdan, oevlete ağır yüktür, ikilemlerle işleri yavaşlatmaktadırlar.
Ben Mülkiye mezunuyum ve uzun yıllar DPT’de yani Devlette görev ifa ettim. Milletvekilliği yaptım. Devlet Teşkilatını ve Devleti gayet iyi bilirim. Başlangıçta ifade ettiğim hususu bir daha söyleyeyim. Bir yenilik ve değişiklik, eskisinden daha iyi olacaksa yapılmalıdır.
***
NOT: Basından okudum, TBMM Milli Eğitim Komisyonunda, 4+4+4 yasa teklifi görüşülürken, Futbolcu Hakan’ın adamları Milletvekillerine hücum ederek, yumrukladılar diye, böyle bir olay, yani Danışmanların, Milletvekillerini dövmeleri, Meclis tarihinde ilk defa oluyor. İşte, böyle insanları Milletvekili listesine alıp, o yüce sıfatı verirseniz, olacağı budur. Milletvekilliği fevkalade kutsal bir iştir. Bu şerefli görevi herkes yüklenemez. İnanıyorum ki, bu durumdan yani eski bir futbolcunun Milletvekilliği dışında, başka akçalı işler yapması ve soru soranlara, “ben Beyefendiden izin aldım” demesi inanıyorum ki AKP’li Milletvekili arkadaşlarımızı fazlası ile üzmüştür.