Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül, ABD'ni resmen ziyaret ederek, 8 Ocak 2008 günü Başkan George W.Bush ile görüştü. Görüşmeden sonra yapılan açıklamalar bana göre gayet olumlu idi. Özellikle Başkan Bush'un "İki Devlet Başkanı olarak, müşterek konuları arkadaşça görüştük" demesi tipik Amerikan samimiyetinin göstergesi idi. Ayrıca Başkan Bush'un, "PKK, Amerika'nın ve Irak'ın düşmanıdır". "Ben Türkiye'nin AB üyeliğini baştan beri destekliyorum" sözleri dikkate şayandır. Gerek DPT'de Milletlerarası Teknik ve Ekonomik İşbirliği departmanındaki, gerekse bir Amerikan şirketi olan Pepsi-Cola (Fruko-Tamek)'daki görevlerim sırasında Amerikalılarla çok yakın çalıştım. Aslında Amerikalılar, samimi içlerinden geldiği gibi ve belki de büyük bir güç olmanın verdiği, bir ölçüde saflık nedeniyle (veya kendilerine güvenme) kolay ikna edilen, çalışılması zor olmayan insanlardır. Özellikle Pepsi-Cola'da zaman zaman tartışmalarımıza rağmen neticede Amerikalıların anlayışları ile istediklerimizi elde ederdik. Ben TBMM'de Avrupa Konseyi, Parlamenterler Meclisi'nde, Türk milletvekili olarak Türkiye'yi temsil ederken, gündeme alınan Kıbrıs, Ege Adaları, Kıta Sahanlığı, Türkiye'de İnsan Hakları ve İşkence, Güney Doğu ve Kürt Sorunu, Azınlıklar Meselesi, Ermeni Meselesi konuları dolayısı ile Türkiye yaylım ateşine tutulur, genel kurulda bütün gayretimize rağmen kararlar hep aleyhimize çıkardı. Bilhassa oylamalar dışında Avrupa Konseyi'nde gayet iyi ve yakın ilişkiler kurduğum Avrupalı parlamenterlerin önce bizleri dinleyip, hak verdikleri halde içeride genel kurul salonunda aleyhimize rey vermeleri beni fevkalade üzer, rencide ederdi. O zamanlar Sn. Turgut Özal Cumhurbaşkanı idi ve zaman zaman -belki de Çankaya'da sıkıntıdan- biz ANAP milletvekillerini ikili-üçlü gruplar halinde, bazen de konulara göre Çankaya'ya davet ederdi. Bir keresinde bizimle görüşmesi esnasında Avrupa Konseyi'ndeki bu olumsuz tablodan şikayet etmiştim. Bana yanağımı okşayarak, "Sen boş ver Avrupa'yı, Amerika'ya bak. Dünyayı Amerika idare eder, yön verir. Bu nedenle Türkiye'nin Amerika ile ilişkileri her zaman iyi olmalıdır. İki tarafta bu hususu özenle gözetmeli ve elinden geleni yapmalıdır" demişti. Avrupa Konseyinde alınan kararları fazla önemsemezdi. Hatta Avrupa Konseyi'ne bir çok defa davet edildiği halde sadece bir defa yasak savmak için gitmişti. Türk-Amerikan ilişkileri, bilhassa 1 Mart Tezkeresinin reddi sonrasında gereksiz yere gerildi ve kötüleşti. Türk yetkililer, Irak operasyonundan önce Amerika'ya yardım etme sözü vermişler, bu söze güvenen Amerikalılar gemilere binip gelmişler, günlerce askerleri deniz üzerinde dolaşmışlar ve müttefik bildikleri Türkiye'nin kendilerine dirsek göstermesi karşısında bozulmuşlardı. 1 Mart Tezkeresi konusunda Türkiye'nin izlediği politikaların yanlış olduğu hususunda bir çok yazı yazdım ve görüşümü bildirdim. Tabiatıyla diğer bir yanlış olan, fevkalade önemli bir olayda Süleymaniye'de askerlerimizin, Amerikan askerlerince başlarına çuval geçirilip, elleri bağlanıp, esir alınmaları idi. Bu olay beni ve inanıyorum ki, Türk milletini derinden yaralamıştır. Kendimi o askerlerimizin komutanı yerinde düşünüyorum. Ben olsam ateş açar, müsaamedeye girerdim, diye hissediyorum... Yapılan bu yanlışlar Türk-Amerikan ilişkilerini germiş ve rencide etmiştir. Bazı çevreler son yıllarda Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay düzeyindeki temas ve gidip-gelmelerin fazla ve sık olduğunu söyleyip, eleştiriyorlar. Bana göre açılan yaralar derindir ve ancak görüşerek, diyalog yolu ile tamir edilebilir. Unutulmamalıdır ki, dünyanın en güçlü ordusu olan silahlı kuvvetlerimizdeki, uçaklarımız, donanma ve gemilerimiz, kara kuvvetleri ekipman ve silahları, hepsi Amerikan menşeilidir. Bunda anormal bir durum yoktur. Kim en yüksek teknolojiyi kullanıyor ve ileri ise ondan tedarik yapacaksınız. Öte yandan ABD'den mezun binlerce insanımız vardır ve halen ABD'de 12.000 talebemiz eğitim görmek için bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Gül'ün bu ziyareti zamanında ve yerinde olmuştur. Şimdi basın kalemleri, Sn. Gül, Sn. Erdoğan ilişkilerini işlemekte; "Efendim daha önce Sn.Erdoğan ABD'ye gidip Başkan Bush ile görüştü, bundan geri kalmamak için de Cumhurbaşkanı Gül, zorla Başkan Bush'un bir gün sonra (9 Ocak 2008) çıkacağı Ortadoğu gezisi nedeniyle çok sıkışık olan programına rağmen randevu alarak, Amerika'ya gitti" demektedirler. Bu olay biraz senaryo yazmaktır. Benim AKP içinde tanıdıklarım böyle bir şeyin asla olmadığını ve Sn. Gül ile Sn.Erdoğan'ın ilişki ve dayanışmasının çok kuvvetli olduğunu söylediler. Esasen "Kudret" isimli makalemde; "Eğer Sn. Erdoğan isteseydi kendisi Cumhurbaşkanı olurdu veya istemese idi Sn. Gül oraya aday olamazdı, seçilemezdi. Diğer bir deyişle Sn.Erdoğan, Sn.Gül'ü Cumhurbaşkanı yapmıştır." demiştim. Tabiatıyla kamuoyu ve basın, Bayan Gül ve Bayan Babacan'ın kıyafetlerinin de çağdaş Türkiye'ye uygunluğunu eleştiriyorlar. Netice itibariyle Sn. Cumhurbaşkanı Sn.Gül'ün bu ziyareti, Amerika ile Türkiye'nin arasındaki buzların erimesi için bir hamle olacaktır, ancak henüz yeterli değildir. Ünlü Fransız Devlet Adamı Tayrelland'ın şu sözünü hiç unutmayalım; "Ülkeler arasında ebedi dostluk yoktur, ebedi menfaat vardır." Türkiye'nin, ABD ile iyi ilişkiler içinde olması, Türkiye'nin menfaatine uygundur.