Babam Orman Bölge Müdürü olarak tayin olunca, ailece İzmir’e taşındık. Beni de Karşıyaka Lisesine verdiler. Okulda ilk günden itibaren kız arkadaşlarımızla birlikte okuduk. Yani, ben ilkokul birinci sınıftan, üniversiteden mezun oluncaya kadar hep kız arkadaşlarımla birlikte (muhtelit) okudum. Hatta Karşıyaka Lisesi 6B Edebiyat kolunda, kız arkadaşlarımız biz erkeklerden fazlaydı. Benim yerim iki kız arkadaşımın ortasındaki sıraydı. Yıllarca arkadaşlarım Asuman ve Sürel’le oturduk. Aklımızdan hiçbir zaman kız arkadaşlarımıza kötü gözle bakmak, başka şeyler düşünmek geçmedi. Bizler onları kız kardeşlerimiz gibi gördük. O yaşlar kızların erkeklere, erkeklerin de kızlara düşkün olduğu yaşlardı. Birbirlerinden hoşlananlar oldu, o zamanlar çıkmaya konuşmak deniyordu. Konuşanlar oldu, hadise iki kişi arasındaydı, hiç kimse, şimdi bazılarının yaptığı gibi, namus bekçiliğine soyunmazdı.
Aslında kızlarla birlikte okumak, bir ölçüde cinsiyet ayrımını da ortadan kaldırıyordu. Konuşanlar, birbirinden hoşlananlar, okullar bitince evlenme çağı gelince birbirlerini buldular ve mutlu yuvalar kurdular. Zaman zaman balolar, partiler yapılırdı. O zamanlar partilere “çay” denirdi. Kız, erkek birlikte gider, dans eder, konuşur, güzel vakit geçirirdik. Aklımızdan hiçbir kötülük geçiren olmazdı. Üniversite de (Mülkiye) sınıflarımızdaki kız arkadaşlarımızla birlikte okuduk. Bu arada flörtlerimizde oldu. Gene anlaşanlar, evlendiler, yuvalarını kurdular.
Bunları neden anlatıyorum? Birisi çıkıyor, “efendim kızlar, erkekler bir arada olmaz, bunlar aynı evlerde kalıyorlar, bu doğru değil, valilere talimat vereceğim, bunları takip ettireceğim ve bu evleri dağıtacağım” diyor. Bir de meseleyi saptırmak için ev değil, apart lafını çıkartıyorlar. Sanki apartla ev arasında fark varmış gibi! Beyefendi böyle konuştu ya, arkadaşları, yandaş basın yok böyle söyledi, şunu demek istedi, bunu demek istedi gibi hadiseyi tevil etmek istiyorlar. Çevir kazı yanmasın diyorlar. Beyefendi ısrar ediyor, kızlarla erkekleri bir arada görmeye tahammül edemiyorum, diyor.
İlk uygulamalar başladı. Bir vali Adana’da Başbakanın düşüncesi bile benim için emirdir, diyor. Yeterli yurt olmadığı için, mecburen evlerde kalan öğrenciler rahatsız ediliyor, taciz ediliyor. Yasal bir neden bulamadıkları için öğrenciler evlerde gürültü yaptılar diye cezalandırılıyor.
Kadını bir toplumun eşit, özgür fertleri olarak görmek, onlarla aynı haklara sahip olabilme bilincinde olabilmek, bir kültür ve görgü meselesidir. Modern toplumlarda kadın erkek ilişkileri medeni esaslara dayanır. Beraber çalışılır, konuşulur, fikir teati edilir, gezilir. İki cins olan kadın erkek eğer birbirinden hoşlanarak anlaşmışlarsa, hadise başka bir boyut kazanır, sevgili, eş, karı-koca olurlar. Bu duruma da hiç kimsenin karışmaya, görüş beyan etmeye, ceza vermeye hakkı olamaz.
Birleşmiş Milletler insan hakları beyannamesinde, Avrupa Konseyinde, Avrupa Sosyal Şartında hiç kimsenin özel hayatına, evine, meskenine müdahale edilmesi, girilmesi düşünülemez. Bu tür düşünce ve davranışlar hukuka aykırıdır. Tabi eğer hukuk varsa ve bu hukuku tatbik edecek sağ duyu sahibi tarafsız savcılar ve yargıçlar meydanda ise…
Bu ülkede olaylar toplumun layık olmadığı bir mecraya doğru gidiyor. Bazı odaklar ülkemizi arzu edilmeyen yerlere doğru sürüklüyorlar. Toplumun saf, iyi niyetli, hürriyetlere ve demokrasiye bağlı vatandaşları bunu şimdilik algılayamıyorlar. Hatta bazı partiler bile Cumhuriyet değerlerinden uzaklaşma hadisesini biz onları kendi silahlarıyla vuracağız, diye hoş görüyorlar. Laik, demokratik Cumhuriyet, Atatürk İlke ve İnkılapları tehdit altına girmiştir.
Bu yazıyı Büyük Önder Atatürk’ün yaşanmış bir olayla ilgili davranışıyla bitirmek istiyorum. Muallimler/öğretmenler Ankara’da bir içtima (kongre) yapmışlar, toplantıya iştirak eden bayan öğretmenler salonda ayrı bir yere oturmuşlardı. Muallim hanımların toplantıya gitmelerini hoş görmeyen, Meclis’in gerici ve sarıklıları, Atatürk’e şikayete gidiyorlar. Atatürk, Kimmiş Muallimler Cemiyeti Reisi ve Vali? Çağırın onları, hemen gelsinler, diyor. Vali Mazhar Müfit içeri girince Atatürk gürleyen bir sesle çıkışıyor: Siz Muallimler toplantısında ne yapıyorsunuz? Ne ayıp şey bu? Vali “Mazhar Müfit şaşırmıştır. Gazi’den bu sözü duyan yobazlar keyifli bir şekilde gülüyorlar. Sanıyorlar ki Atatürk’te kendi gibi düşünüyor. Ama hadise öyle olmuyor. Atatürk’ün sesi yüksek dozda devam ediyor. “Olur şey değil, böyle bir şey olamaz, hayrettir”. Vali Mazhar Müfit ayakta, ne diyeceğini bilemeden, cevap vermeye çalışıyor. “Gazi hazretleri, efendim…” Atatürk müdahale ediyor, Vali Bey sus lütfen, ben herşeyi biliyorum. Toplantıya muallime hanımları da çağırdınız. Güzel yaptınız, fakat onları niye ayrı ayrı sıralara oturtuyorsunuz. Sizin Türk hanımının faziletine mi, yoksa kendinize mi itimadınız yok? Bir daha öyle ayrılık, gayrılık görmeyeyim, anladınız mı? Öğretmenlerimizin kadın, erkek ayrımı yapmadan birlikte oturmaları sağlanacaktır. Bu sözleri duyan sarıklılar mosmor olmuştur ve kaçacak delik aramaktadırlar. Yüce Atatürk devam ediyor. “Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferin devamlı sonuç vermesi ancak kültür ve eğitim ordusu ile mümkündür. Asıl uğraşmak durumunda olduğumuz husus, yüksek kültürde, fazilette ve teknolojide dünyada birinci olmaktır. Kültür zemin ile orantılıdır. O zeminde milletimizin seciyesidir. Kültür ve sanat, okumak, dinlemek, görmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve yaratıcı zekayı geliştirmektir”.
Hayatlarında kadınlara başka gözle bakanlar, bir defa olsun hayatlarında kız arkadaşları ile veya eşleriyle dans etmemiş olan insanların bunları anlaması mümkün mü…