Türkiye’nin kötü yönetildiğini gördükçe ve kısa vadede bu durumun değişmesinin zor olduğunu düşündükçe, canım çok sıkılıyor. Milletimin geleceği için ümitsizliğe düşüyorum. Bir ayrı yazı konusu yapacağım, dış politikadaki hayati hatalar, devam ediyor. Allah aşkına söyleyiniz, dostumuz ülke kaldı mı? O, Müslüman diye sarıldığınız Mısır, S.Arabistan, İran, Irak, Suriye, BAE, hepsi Türk ve Türkiye düşmanı kesildiler, düne kadar kanlı bıçaklı oldukları İsrail’le anlaşmalar imzalıyorlar. (Bahrey’in ve BAE), başta Yunanistan, Fransa, Ermenistan, İtalya ve şürekaları el ele vermişler, Türkiye’ye karşı kötü tezgahlar içindeler... Güya Rusya ile dostuz, Libya’da, Kıbrıs’ta karşımızdalar. İkili oynuyorlar. NATO müttefikimiz, iyi ilişkiler içinde olmamız gereken, dünyanın süper gücü ABD ile münasebetlerimiz, fevkalade kötü.. Hava Kuvvetlerimizin süratle F-35 uçaklarını geçmesi, bir zaruret. Zira bizim ANAP iktidarımız zamanında, Özal’ın projesi olarak hayata geçirilen, Ankara’da imal edilen F-16’lar başarı ile kullanıldı, ancak geçen 33 yılda eskidiler, yeni, en son teknolojiye haiz savaş uçaklarına ihtiyacımız vardır. 

Dış politikada her cepheden darbe yiyoruz. Terk ettiğimiz vatan toprağı “Süleyman Şah” neden geri alınmadı. Neden özbeöz Türk olan Irak Türklerini örgütleyip, Kürtler gibi, Türk Özerk Bölgesi kuramıyoruz. “Efendim, bizi kıskanıyorlar, Türkiye’nin büyümesini istemiyorlar, EYYY” deyip, bütün suçu dış odaklara fatura ederek,  işin içinden çıkamazsınız.. Lütfen bana söyleyiniz, Dışişleri Bakanı ve Bakanlığı, dış politikaya yön verebiliyor mu? Yoksa sarayda da ayrı bir Dışişleri Bakanı mı vardır? 

Ekonomimiz ise ümitsiz vaka. Covid-19 salgını ile daha kötü senaryolara gebe... Küçülüyor, daralıyor, 9.9’un çok ilerisinde... İşsizlik had safhada, 16 milyonlara dayandı... Merkez Bankası rezervleri, ihtiyatları yok oluyor, emisyon hacmi, kontrolsüz biçimde artıyor. Yatırımlar durdu, mevcutlar küçüldü... İhracat, turizm azaldı... Çok ama çok işsiz mevcut. IMF’ye gitmeyeceğiz diyor. IMF’ye gidersen, senin önüne mutlaka riayet edeceğin, acı reçeteler koyarlar. Ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için şarttır. Zatı Muhterem, kendisine dikte edilen, hiçbir şeyden hazzetmiyor, tıpkı DPT’yi kapattığı gibi... Her şeyi ben bilirim, ben karar veririm diyor... Ekonomi bilgisine, liyakata değer verilmiyor. Dünyada eşi, benzeri olmayan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” getirdiler. Denetim, denge, hesap verme, istişare yok. Ortada TBMM’nin etkinliği kalmamış, milletin seçtiği milletvekillerinin, itibarları kaybolmuş, atama ile gelen bakanlar, milletvekillerini takmıyorlar. Meclis, milletvekili değil, lider ne derse onu yapıyorlar... “Biat, Sadakat, İtaat” ilk şarttır, lider hem Cumhurbaşkanı hem de partisinin genel başkanı. Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, uzlaşmacı fonksiyonu nerede kaldı!... 

Canımı en fazla  sıkan husus da, Atatürk düşmanlığı... Bak eğer bu ülkede rahat, hür, bağımsız yaşıyor, dini inançlarını, ibadetini serbestçe yerine getiriyorsan bunu Büyük Önder Atatürk’e, İsmet İnönü’ye, Celal Bayar’a, Milli Mücadele arkadaşlarına, çağdaş Cumhuriyeti kuranlara borçlusun. Bunu unutma... İdrak et... Ne var ki, Atatürk’ün kurduğu partinin bir il başkanı, Atatürk’e hakaret edebiliyor. Ben bu iktidarın yaptığı olumlu icraatları, Avrupa Tüneli’ni, hızlı treni, YSS ve Osmangazi köprülerini, Marmaray’ı, duble yolları, barajları, santralleri, özellikle sağlık atılımlarını, şehir hastanelerini, yeni tıp fakültelerini olumlu karşılıyor, destekliyorum. Sırası gelmişken ifade edeyim; Heybeliada Pandemi Hastanesi’nin kapatılıp, İslam merkezine dönüştürülmesi düşüncesi, yanlıştır. Kapatılan tüm hastaneler, modernize edilip, derhal açılmalıdır. Bununla beraber, tüm bu işler 19 yıldır iktidarda olanın yapması gerekenlerdir. Buna rağmen, bizim ANP iktidarımızın yaptığı icraatlara ve vizyona, dünyaya bakış olgusuna erişilememiştir. ANAP, Türkiye’ye, Atatürk ilke ve inkılaplarının ışığında “Çağ Atlatmıştır”. Benim asıl canımı sıkan her ülke ileri giderken, medeniyeti, çağdaşlığı hedef alırken, zihniyet olarak geri gidiş ve itibar kaybıdır...