BUGÜN (1)
Abdullah KILIÇ
Bugünü değerlendirirken şu hususların dikkate alınmasının faydalı olacağına inanıyorum:
- Günümüzde tesirleri devam eden yapısal problemlerimiz
- Siyasi istikrarı sağlama gayretleri
- Sağlam bir ekonomik alt yapı oluşturma çabaları
- Küresel ekonomik kriz
Ülkemizin, kötü yönetimden kaynaklanan ve bölgesel şartların müzminleştirdiği önemli problemleri vardır. Bunların başında rayına oturmasına müsaade edilmeyen demokrasi ve maalesef bu konuda sözde müttefiklerimizle titiz bir iş birliğini sürdüren ve bunun devamında ısrarcı, “yöneten bürokrasi” ile onun etrafında konuşlanmış bir ekalliyet. Sonuç olarak da; güçsüz ekonomi, işsizlik, sosyal adaletsizlikler, toplumda korku egemenliği, PKK ve devlete karşı güven duygusunun kaybolmaya yüz tutması.
Siyasal istikrar, bir ülkenin vatandaşlarına yaşanabilir bir hayat sağlayabilmesinin baş şartıdır. Uluslararası planda da kıymet ifade edebilmenin ve güvenilir olmanın olmazsa olmazıdır. Ne acıdır ki ülkemiz bu olumsuzluğa mahkum olarak yıllarını heder etmiştir. Bunun acıklı hikayesi cümlenin malumudur. Türkiye uzun yıllar adeta on yılda bir palangaları değiştirilen zincirlerine daha ağır gülleler bağlanan bir mahkumiyete layık görülmüştür. Bu halde iken bile varlığını ileriye taşımaya muvaffak olmuş bu millet; adeta bir insanlık mucizesi meydana getirmiştir. Bu tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi hasımların ve millet düşmanlarının bir türlü hesap edemediği ilahi bir tecelliyi de ifade etmektedir.
Ekonomimiz Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bazı dönemsel iyileşmeler haricinde hiçbir zaman güven veren ve umut veren bir yapı ifade edememiştir. Bunun temelinde bütün ekonomik faaliyetlerin rahmetli Özal dönemine kadar %75’inin devlet elinde bulunması, millete hizmetten uzak devlet eliyle zenginleştirmelerin destanlaştığı!, borçla yaşayan, borç peşinde koşan, dünyada kredibilitesi dibe vurmuş bir yapının varlığıdır.
Neredeyse beş yılda bir devalüe edilen, paramız, ülkede üç haneye ulaşan enflasyon rakamlarıyla her dakika kan kaybederdi. Tedbir olarak yapılan ise bol sıfırlı banknotlar basarak meseleyi trajik bir halde sürüklemeye devam ettirmek!
Asgari ücret alan işçilerimiz bile maaşlarını aldığında döviz bürolarında kuyruk oluşturur parasını dövize çevirerek dakikalık değer kaybını önlemeyi hesap ederdi.
Bu acı tablo bizi 2002 Ecevit, Bahçeli, Yılmaz koalisyonuna kadar getirdi. Bu dönemde bankalar batırıldı. Millet öyle bir cereme ödemeye mahkum edildi ki iflasımızı istememize ramak kala dünya para piyasalarının memur ettiği Kemal Derviş duruma vaziyet ederek alınan kredilerle borç tasfiye planını uygulamaya başladı. Bankalar üzerinden yürütülen operasyon hiçbir zaman ekonomik değildi, piyasa kurallarıyla oluşmamıştı. Milletin üç beş kuruşu resmen bankalardan hortumlanarak milletin fakr-u zaruretten kurtulma ihtimali ortadan kaldırılmıştı. Kim ne derse desin; bence bu rezilliğe gönlü el vermeyen Derviş’in bankalarla ilgili reorganizasyon çalışması, Türkiye’nin bu kırk haremiler taifesinden kurtuluşunda önemli rol oynamıştır. Millet, bankaların hortumlandığı bu dönemde kimlerin hangi bankaların yönetim kurullarında görev yaptığını, kaçar lira maaş ve hakk-ı huzur aldıklarını merak etmektedir. Ülkenin bu hali öylesine müşküldü ve yönetilemezdi ki; yıllarca iktidar diye yanıp tutuşanlar bile bu ateşten gömleği atıp kaçtılar.
3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerde AKP 365, CHP 177, Bağımsızlar 8 milletvekili ile meclise girerken bir önceki iktidarın bütün ortakları sandığa gömüldü. Seçimler millete yeni bir umut ve heyecan verirken “laikçilikle” ünlenmiş kesim, kanunların ve demokrasinin ruhuna aykırı bir mücadele yolunu seçti. Bu aynı zamanda bir kesime musallat olmuş tarihi bir marazdır. Ülkede kaos provaları başlatıldı…
Sonuç; onlarla ifade edilebilecek darbe senaryoları ve çete faaliyetlerinin adalet önüne çıkarılması oldu. Henüz yargılamalar devam etmesine rağmen vatandaşın kafasında bazı hükümler oluştu:
“kontrolsüz güç güç değildir”,
“makamın yüksekliği hukukun gaspına gerekçe olamaz”,
“millet hukukuna sahip çıkmalı, bunun için gerekli hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.”
Bu kanaatler toplumda bir anayasa değişikliği fikrini güçlendirdi. Lakin kıyamet kopunca mesele ertelendi.
Mutlaka saf dışı bırakılmak istenen AKP seçimlere ağır yaralı olarak girmesine rağmen, bu asil ve büyük millet “eşkıyanın iştahını kursağında bırakacak” bir derse “kol çekti” AKP iki seçmenden birinin oyunu aldı.
Bundan sonraki “BUGÜN (2)” yazımızda vatandaşın tercihini destekleyen, özellikle iktisadi sebeplerin üzerinde duracağız.
Yorumlar