Büyük halk ozanımız Karacaoğlan’ın Hayatı ve çevresi hakkında kesin bilgiler yoktur. Araştırmacıların çoğu 17. yüzyılda yaşadığını ileri sürer. Bazı şiirlerine ve rivayetlere dayanarak Karacaoğlan'ın 1606 ya da 1636'da doğduğu iddia edilmiştir.

Deli gönül,gezer,gezer gelirsin, Sabahtan seherde,suya giderken,
Arı gibi her çiçekten alırsın, Üşüyor barmağı, eli kızların
Nerde güzel görsen, orda kalırsın, İnce bel üstünde, cevahir kemer,
Ben senin derdini, çekemem gönül. Zegirden (yüzük)geçiyor, beli kızların.


Yaşadığı yer ile ilgili değişik rivayetler bulunur. Kimileri onun Kozan Dağı yakınındaki Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. İkinci bir iddiaya göre Karacaoğlan'ın yurdu Varsak yurdu olan Feke'nin Gökçe köyüdür. Karacaoğlan’ın şiir geleneğinde sevgili-dağ ilişkisi çok kuvvetlidir. Bu, iki taraflı bir ilişkidir. Sevgili dağa benzer, dağ da sevgiliye. Karacaoğlan’ın şiirlerinde dağ hem kendi gerçekliğinde varolan tabiatın bir parçası, hem de Karacaoğlan’ın söylemek istediklerini söyleyebilmek için kurgulanmış bir yerdir. Bu yer ise şiirlerinden anlaşılacağı üzere TAŞELİ BÖLGESİDİR.

Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis’in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar. Bunların dışında O, Aksaraylı, Elbistanlı, Binboğalı, Düziçili, Ermenekli veya Mutluludur. Hatta Vasili Radlof tarafından yayımlanan bir menkıbeye göre Belgradlıdır ve asıl adı Simayil'dir.

Bire ağalar, bire beyler, Seni bana gayet güzel dediler,
Ölmeden bir dem sürelim, Göster cemalini görmeye geldim,
Gözümüze kara toprak , Şeftalini derde derman dediler,
Dolmadan bir dem sürelim. Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim,

Şiirlerde geçen yer adlarına, töre ve adetlerine, kullanılan deyim ve sözlere ve tasvir edilen "sevgili"lerin giyim kuşamına bakarak, Çukurova-Toroslar'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığı anlaşılmaktadır.

Asıl adının ne olduğu ile ilgili görüşler vardır.

Engininden yükseğine,çıkılmaz, Eşeli de Karaca Oğlan eşeli,
Kaplan girse,meşelerin sökülmez, Altı yıl oldu,sevdana düşeli,
Kumaş yüklü, tor taylağın çekilmez, Üstü boz toprtaklı,kaplan meşeli,
Erleri sürgüne, gitti yaylanın. Güzeli sürgüne, gitti yaylanın.

Buna göre onun adı Hasan, İsmail, Halil veya Mehmet'tir.

Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin 1875 tarihli seyahat hatıralarına göre Karacaoğlan yetim büyümüştür. Babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu veya o sıralarda Çukurova’da derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep Taşeli yörelerinde geçirdiği düşünülür. Karacaoğlan bir Türkmen eridir, sevda adamıdır, tabiat tutkunudur, dağların çocuğudur. Şiirlerindeki tabiat hem kendi gerçekliğinde var olan bir tabiattır, hem de Karacaoğlan’ın söylemek istediklerini söyleyebilmek için kurgulanmış bir tabiat. Karacaoğlan, şiirinde her neyi anlatırsa anlatsın aslında tek bir şeyi anlatmaktadır.

Sabahleyin, duman çöktü serime,
Dağlar dayanamaz, ahu zarime,
Ayrı düştüm, dayanamam yarime,
Yandım ataşına, ölene kadar.

Sürme sandım, gara gaşlar eğildi,
Benim derdim, şu cihana yayıldı,
Demir çarık” geydim, oda delindi,
Sevgili(m) ELİF’i, bulana kadar.

Bu dert beni, teneşire götürür,
Çok yaşatmaz, birgün beni bitirir,
Benim yarim, bilmem nerde oturur,
Arayıp dururum,,ölene kadar.

Karacaoğlan, nere varır şu halin,
Kırıldı kanadım, tutmuyor kolum,
Azrail gelmiş de, istiyor canım,
Veremem, sevgilim gelene kadar.


Mustafa Ertaş’ın 2009 yılında yayınlanan Karac’Oğlan kitabından alınmıştır

Doğum yeri gibi ölüm yeri ve tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Bazı şiirlerden ve kaynaklardan hareketle onun 1679 veya 1689 yılında öldüğü söylenir. Mezarının yeri de doğduğu yer gibi görecelidir. Başdere, Sorgun, Mut, Cezel, Düziçi, Tarsus, Zemzem Dağı, Hodu Yaylası şairin mezarının bulunduğu söylenen yerlerden bazılarıdır.

2014 yılı içerisinde Karaman'ın Sarıveliler ilçesinde yer alan tarihi Hacı Salih Cami'nin restore işlemi sırasında bahçesinde bulunan "Karacaoğlan, ruhuna Fatiha" yazılı bir mezar taşı bulunmuş, mezarının burası olabileceği iddia edilmiştir.

Üç güzel oğul der şöyle bir yiğit,
Söylediği sözü yola getirir,
Yiğit olan sırrın kimseye demez,
Kötü kalbindekin dile getirir.

Yalınız git,yoldaş olma yüzsüze,
Selam verme,erkansıza yolsuza,
Komşu olma, namussuza arsıza,
Akıbet üstüne, hile getirir.

Dilberin koynuna, girsem görmese,
Bir dilbere, öğüt versem almasa,
Bir yiğit kendi miktarın bilmese,
Akibet başına, bela getirir.

Karacaoğlan der ki..her sözün haktır,
Yiğit olmayanın, yalanı çoktur,
Cehennem yerinde, hiç ataş yoktur,

Herkes ataşını, bile (kendi) götürür.

Karacaoğlan'ın şiirleri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini; içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır.

İneyim gideyim, Osman İline,
Sevdaya düşenler, yorulmaz imiş,
Herkes sevdığini,almış yanına,
Garibin hatırı, sorulmaz imiş.

Aştı gitti,soramadım boyunu,
Çene tutmuş,kaşlarının yayını,
Yeni bildim, güzellerin huyunu,
Gel demeyen, yere varılmaz imiş.

Yer değilim, karış, karış yarılam,
Su değilim, bulanıpta durulam,
Şu dünyada, sevdiğine sarılan,
Ahirette sual, sorulmaz imiş.

Her daim böyledir,feleğin işi,
Zehirden acıdır, engelin aşı,
Tırnağın var ise, başını kaşı,
Sağ gözden, sol göze fefa yok imiş.

Karacaoğlan geldi, güzel kervanı,
Ben olayım,devesine savranı,
Fırsat elde iken, sürün devranı,
Kocalıkta devran, sürülmez imiş.


Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Birçok şiiri bestelendi. Karacaoğlan’ın onlarca şiiri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde de ortaya çıkmıştır.

Karacaoğlan, yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın ve tekke şiirinin etkisinden uzak kalmıştır. Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle Türkçe yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır.

 Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin birçoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır.

Barçın yaylasında,üç güzel gördüm,
Birbirinden üstün,şivga fidandır,
Aklım şaştı, garip belim büküldü,
Kaşlar hilal, gözler ahu cerandır.

Bellerinde gördüm,lahur şalını,
Yanakları, gülden almış alını,
Al sıktırma, kavuşturmuş belini,
Güzellere, bildim bunlar sultandır.

Üç kumrudur, su başında ötüşür,
Yol üstünde, bana seyran yetişir,
Yatışır mı, deli gönül yatışır,
Avcıyım ammonlar, benden şahandır.

Karacaoğlan der ki, bu yer neresi,
Altınoluk, Pınarbaşı süresi,
İncebel’de, saçlarının turası,
Böyle selvi endam, akla ziyandır.

Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokça başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir. Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur.

Yoksa yarim yad mı düştü köşküne
Ben yandım kül oldum senin aşkına
Beyhude yerlere yanan değilim
Canım beni niçin zari eylersin

Verdiğim ikrardan dönen değilim
Senden gayrısına vermem meylimi
Uçup daldan dala, konan değilim,
Yüce dağ başından indiremedim

Yönünü yönüme döndüremedim
Bir elim kalemde, bir elim divit
Kız senin aklını kandıramadım
Karac-Oğlan bilir senin halini

 


Kadir Mevlam açık etsin yolunu
Senden gayrısına vermem meylimi
“Vallahi, billahi” veren değilim

Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş; şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18. yüzyıl şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19. yüzyıl şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşil Abdal'ı etkilemiştir.

Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden Rıza Tevfik Bölükbaşı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer ve Cahit Külebi Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri tarihe geçmiştir.

Değirmenden gelirim beygirim yüklü
Şu kızı görenin del olur aklı
On beş yaşında kırk beş belikli
Bir kız bana emmi dedi neyleyim


Bizim ilde üzüm olur alc olur
Sızılaşır bozkurtları aç olur
Bir yiğide emmi demek güç olur
Bir kız bana emmi dedi neyleyim