Bugün seçim var.
Çocukluğumuzda parmağımızı ağzımıza sokup, sonra da çevremizi daire şekliyle saran, parmağımızın nerede durduğunu sabırla ya da sabırsız bekleyen adayları saydığımız gibi. Orada da anlaşmazlık çıkar bazen yanlış saydı diye kavgalar çıkarırdık. Mızıkçılık kanımızda var galiba.
İşte bu sabah,
“O-Ooooo inci minci kim birinci…
Haydi seçmece bunlar. Haydi batan geminin malları bunlar…
Demeden, tabii ki 
Ya da “Yok aga ben vermiycem” de 
Demeden…
Sabah şekerli kahvenizi içip doooğru sandığınızın başına!
Neden şekerli olsun
Çünkü beyin şekerle beslenirmiş.
Beyinlerimiz çok yoruldu.
Gerildik, şaşırdık, üzündük, sevindik-…
I-ıhh son günlerde hiç sevinmedik
Ama gerçekten yorulduk daral geldi.
Kin, nefret, terör, kardeşlik, düşmanlık
Şöyle yaptı böyle yaptı
O ne dedi bu ne dedi
Biz bunu yapacağız, o bunu yaptı
Al takke ver külah
Yorulduk…
Hem de çok yorulduk.
Güven ve şüphe kolkola halay çekiyor.
Biz nerede olduğumuzun farkına bile varamadık.
Bu arada çocukluğumuzdan beri hayatımıza giren isimler de
Bizi terkediyor bir bir…
İşte sevgili Levent Kırca
İşte sevgili Çetin Altan
Sabırla özenle emek vere vere, dolu dolu yaşadıkların hayatlarının ne tür hain bir azraille göçüp gideceklerinden habersiz bir şekilde, sıradan sandığımız bir günle bize veda ettiler.
Giden gidiyor.
Üzülüp ağlamalar, burun direkleri sızlamaları
Heyhat
Hayat kalanlara, yine aynı yerden yük bindiriyor.
Çocukluğumdakinin aksine, seçimler sık sık olmaya başladı, 
Mızıkçılıktan mı… doğru sayılamadığından mı bilemem ama
Aynı okul sınıfını sık görmeye başladım. Tarih tekerrürdürü sık görmeye…
Hayırlı olsun efendim… Seçkin semt buluşma günü…
Size de efendim. Ülkemiz için hayırlısı neyse olsun… Bir de tebessüm baş hafifçe sallanırken. Sonra hurraa brança. Saysın dursunlar bize ne… Akşama bize buyrun maçı yok pardon seçimleri izleriz!
Bu seçim sandık yerlerini ve Teşviki’ye Camii’ni de aynı toplulukla görmeye başladım. Mahalle Sakinleri Seçimde. Mahalle Sakinleri Cenazede. 
Kulakların çınlasın Cem; “Aynısı canıımm kaynımda da var. Aynısı…”
Eskiden bir de sayım günleri vardı. Seçim mi sayım mı karışan. Aralarında ki fark ise, sayım günlerinde sokağa çıkma yasağı olması. 
Lise de okurken komik bir paraya ben de, sabahın erken saatlerinde sokak hayvanlarıyla oynaya oynaya, bana verilen apartmanı saymaya gitmiştim. Bilgisayar diye bir illet yok daha…
Zımba gibi bir genç kız, sabahın erken saatinde nasıl karşılanacağını bilmediği bir evin sıcak atmosferini paylaşıyor. Buyrun deyip kapıya konan sandalyede hanebabasıyla başlayan isimleri, anket gibi koca deftere yaz babam yaz!
Bazısı tersliyor. Bazısı neredeyse yemeğe çıkalım diyecek.
Aklımdan asla hiçbir şekilde çıkmayacak bir  olay var ki, hala ülkemin kanayan bir yarası… Bodrum katında girdiğim bir kapıcı dairesinde- şimdi apartman görevlisi diyorlar- 7 çocuklu bir babanın sevgi dolu saygısıyla beni içeri buyur etmesi… Ve ben sıra sıra dipdibe oturan kara kara gözlerin isimlerini yazarken araya sokuştururcasına;
“Memur’anım şu çocuğa da bir iş bulsak!!!”