Bizde ihtilallerin göbek adı “irticadır”. Bu adet İttihat ve Terakkinin, tarihi 31.Mart provokasyonuyla başlar. Sonraki bütün ahvalde dış güçlerin tezgahında dokunan libasların mankenleri bunu dillenirine pelesenk etmişler kendilerine kul olmayanları mürtecilikle suçlamışlardır. Akıllarının ermediği ne kadar ilmi,dini,sosyal,siyasi olay varsa izah edemediklerini, iktidarlarına muhalif gördüklerini irtica diye yaftalamışlardır.Hani nerde ise daldaki, elma semadaki güneş onlar için irticaın alamet-i farikalarıdır. Bu kelimenin zihinlerimizi iğfal edişi gelişigüzel bir hadise değildir.Batı’nın, özellikle Fransa’da geliştirilen Almanya’da büyük tatbikat alanı bulan modern propaganda tekniklerini ulusal ve uluslararası zeminde iktidarını hakim kılma maksadıyla kullanma devresinde Türkiye için imal ettiği bir virüstür. Batının o dönemde geliştirdiği metotlardan biri de “psikoteknik” metotlar olup ilk kurban olarak “Enver Beyi “ kendine kobay olarak seçmiş, ondan ve avenesinden Osmanlı imparatorluğunu perişan edecek takımı oluşturmuştur.Günümüzde de yeni Enver’ler imalatını sürdürmektedir. İşte 31.Mart provokasyonu sonunda,iktidara tam olarak el koyup Batının korkulu rüyası haline gelen Abdülhamit’i hal eden İT, Mustafa Kemal için daima bir korku ve tereddüt kaynağı olmuştur.O dönemde İT mensubu olmayan için rütbe intisap edebilmek filen imkansız hale geldiği için M.Kemal de kerhen cemiyete kayıt olmuştur.Ancak ilerleyen zamanda özellikle Enver’in işgal ettiği, genel kurmay başkanlığı emirlerine bile direnmiştir.Görev alanlarında zabitan ve eratın teveccüh ve takdirini kazanana M.Kemal göz ardı edilemeyecek bir değer olduğu için Enver bütün hışmına rağmen kinini zaptetmeye çabalamıştır. Bütün bu ifadelerimiz artık yakın tarihimizi anlatan eserlerde özellikle de Kazım Karabekir’in külliyatında açıkça ifade edilmektedir. Bu cümleden olarak 25.Aralık .2009 tarihli Zaman Gazetesinde Ahmet Tezcan’ın “Atatürk 100 yıl öncesinden sesleniyor:”Beni hatırlayınız” başlıklı yazısında aktardıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum: Yıl 1909; 31. Mart Provokasyonundan sonraki İT kongresi,M.Kemal sadece 28 yaşında bir subay ve o günkü cehennemin atlılarına sesleniyor.O sesi; aklı,vicdanı ,feraseti olan ve gönüllerinde zerre kadar vatan ve millet sevgisi taşıyanlar da işitmelidirler: “Ordu,asla siyasete karışmamalıdır.Siyaset yapmak isteyen asker,üniformasını derhal çıkarsın!Çıkarmayacaksa İT Cemiyeti’nden ayrılsın.Zira hem asker hem siyasetçi olunmaz. Siyasetle uğraşan ordu;askerlik görevini savsaklar,savaş kabiliyetini ve halkla ilişkisini kaybeder,kargaşa ve güvensizliğe yol açar.Hem siyasetin,hem de ordunun zayıflamasına sebep olur.Bundan zara görecek olan ise memlekettir.Subaylar ya ordudan yahut siyasetten çekilsin,askere siyaseti yasaklayan kanun çıkartılsın!” İşte M.Kemal’i Atatürk yapan deha budur. Lakin ne acıdır ki,kendi döneminde de günün şartları ve etrafındakilerin yaratıkları ortam sebebiyle Atatürk özlediği, siyasetten arındırılmış bir orduyu gerçekleştirmemiştir.Bunla ilgili olarak Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “Ordu Ve Politika” adlı eserinde (1967) dile getirdiği hususlara bir göz atalım: “Ordu daimi surette susuşuyla Türk Tarihinin Atatürk devrini baştan sona desteklediğini ortaya koymuştur…..İzmir Elhamra sinemasında çeşitli ordulardan gelen subaylar olmasaydı Allah’a alem Ali Çetinkaya;Kazım Karabekir,Ali Fuat Çebesoy,Cafer Tayyar,Rafet Bele paşalar için idam kararı verecekti…. Şunu da iyi bilmelidir ki;M.Kemal Paşa her kademedeki subayların “ahval-i ruhi yelerini” ve düşüncelerini tam anlamıyla dikkate almadan,hatta tam anlamıyla orduya tasdik ettirmeden genel kurmayın yeşil ışığını görmeden hiçbir siyasi, içtimai ve iktisadi harekete kalkışmamıştır.” Atatürk bu halden hiçbir zaman mutlu ve rahat olmamıştır.Zira bu yolun millet iradesine dayılı bir cumhuriyet tesisine mani teşkil ettiğini bilmekte ve çözüm yolları aramaktadır.Her iki parti kuruluşunda da katkı ve teşviklerinin altında hakim düşünce budur.Ne var ki iktidarı elinde bulunduranlar bakımından yalnız bir insandır.Tarihte “Patrona Halil İsyanı” da dahil bütün iktidar deviren hareketlerin önünde ve içinde orduların bulunduğunu iyi bilmektedir. Faşizmin,Nazizmin,komünizmin yegane çıkış yolu gibi gösterildiği bir devirde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne kendi kendini kemiren bir ordu ne de ordu vesayetinde bir rejimi arzu etmemiştir. Bunu da cihana “HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” sözüyle ilan etmiştir.