Çok uzun zamandır İstanbul’un yeraltı arkeolojisine kafayı takmıştım her fırsatta bu konuyla ilgili yayınlar okuyor ve ilgileniyordum.
Özellikle de Giovanni Scognamillo’yu okumaya bayılıyorum. Hatta her gece ilginç Istanbul efsanelerini okuyarak uykuya dalıyorum.
Yok endişelenmeyin…son 5 senedir bu böyle…
Neyse…
Bu hafta günlük tatilimi Antonina Tur’un düzenlediği, “İstanbul’un Yeraltı Arkeolojisi” turuna katılarak geçirdim.
Hem çok mutlu oldum hem de çok acı çektim.
Öncelikle;
Bu tür değişik kültür turları yapan şirketlere buradan çok teşekkür ediyorum. Gerçekten İstanbul’u bildiğimizi zannedip de hiç birşey bilmediğimizi, yaptıkları günlük turlarla yüzümüze yüzümüze vuruyorlar.
Neyse devam edeyim.
Çok mutlu olmam tabii ki yaşadığımız Dünya Kenti’nin sahip olduğu mirasın, çok küçük de olsa bir bölümüne tanık olmak…Eğilerek elimizde fenerlerle girdiğimiz tünellerde, garip bir şekilde, tadı önlenemez korku ve adrenalini yaşamak…
Ne baret, ne ip vardı, o girdiğimiz çökmüş yeraltı dehlizlerinde. Sadece karanlık da parlayan minik ateşböcekleri gibiydik.
Ama insanoğlu korkmaktan keyif alıyoruz işte. Tabii hepsi böyle değildi.
Ah ahhh…
Caddelerinde, sokaklarında gezip ,içinde yaşadığımız evlerimizi,işyerlerimizi inşa ettiğimiz o kentin meğer altlarında neler varmış neler…
İstanbul’un üstünü beğenmezsen altına in kardeşim. Bak iki büyük devrin başkentinde neler olmuş neler…
Bu turu yaptıktan sonra artık bana pek  rahat yok. Bir taksi ile geçerken o tarihi yarımadanın sarayının içinden geçtiğimi ya da bir Bizans Sarnıcı’nın üzerinde oturabileceğimi düşünmek bile ürkütücü.
Sultanahmet’te yürürken altımda  At Meydanı’nda yapılan o yarışların uğultulu seslerini bile duyabilirim artık. Bilgilendim ve birazını sadece birazını gördüm.
Soğanağa İş Merkezi’nin, Antik Otel’in, Peykhane Eczanesi’nin, Terzioğlu Halıcılık, Aygır Deposu’nun altı   Bizans ve Roma kalıntılarıyla dolu…
Normal işhanı… işyerine selamun aleyküm diyor giriyorsun, in in aşağıda; Merhaba Roma, ben yıkmaya değil…yapmaya…yok yakmaya… geldim diyemiyorsun. Sen gelmeden yakılmışta, yapılmışta, yıkılmışta…
Adamın tapusu var yaa…bildiğin tapusu…tarihi eser kalıntılarının üzerin de oteli var, işyeri var…Bir ayazmanın restaurant olacağını duyunca inanamadım. “Babanın Yeri” Ya da otelde kalan müşterilere; SÜRPRİZZZZ
“Böyle buyrun ayağınıza Roma’yı Bizansı getirdik diyorsun ve mozayikler, sarnıç başları yarım kolonları kemerleri gösteriyorsun.
Yok böyle birşey!
Bir kent bu kadar tarih  ve ahmak dolu olabilir.
Adam dükkanının altında mezarlığı kafe yapmış nargile içirtiyor…Offf yaaa
Dünya’nın gözü üzerimizde bizim tarihi eser hakkında bilgimize bak….
Harrbhgklşşiüojhhh
Saçımı yolma sesi…
Tüm tarihi Yarımada’nın altı dolu abi dolu…
Otoparkta bir çukur , ağzı yeşillik dolu. Giriyorsun dehlizler ve karanlık…Bırrrr gece buralarda ne men şeyler oluyor kimbilir…Açık Roma Kalıntısı, bilene…
Sözüm ona Marmaray’la ortaya çıkan tarihi kalıntılar…
Neleri de beraberinde yok etti acep derken, sıkı durun.
Altın Vuruş; Avrasya Tüneli Tarihi Yarımada’yı toptan yoketme girişiminde…
İnanmak, Duymak, Düşünmek, Görmek istemiyorum. Hele de altımızın hazinelerine gözümle tanık olmuşken.