AÇILIMIN AÇILIMI
Selçuk MARUFLU
Memlekette açılımından geçilmiyor. Önce Ermeni açılımı denildi. Tavizler verildi, jestler, toplantılar yapıldı. Ermeniler istemeye istemeye ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un baskısıyla, gecikerek bir şeyler imzaladılar.
Türkiye, kökü Osmanlı, Türk Cihan İmparatorluğundan gelen, büyük ve güçlü bir devlettir. Şimdi bize kafa tutan Ermeniler, Yunanlılar, Kuzey Irak’taki Türklerin dışındaki gruplar, Araplar, bir zamanlar Türk İmparatorluğunun topraklarının tebaası idiler. Biz, Türkler 700 yıllık imparatorluk tarihinin ahfadıyız. Hani Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, bir defasında “Türkler, Bizans’ın torunlarıdır” demişti ve bizim Devlet Bakanımız, arkadaşım, Sn. Kürşat Tüzmen de o zatın hak ettiği ve benim de çok hoşuma giden şu cevabı vermişti: “Biz Türkler, Osmanlının torunlarıyız, çocuklarıyız, onların ne çocuğu olduğunu da bütün dünya bilmektedir” demişti. Kafkaslara sıkışmış, iki milyoncuk Ermenilerden, bizim ne beklentimiz, ne menfaatimiz olabilir? Olsa olsa onların bizden menfaatleri vardır. “Efendim her 24 Nisan’da Türkler 1915’te genosit yaptı diye, yaygara koparacaklarmış”. Bağırıp çağırsınlar, yaygara koparsınlar, onları ciddeye alan yok ki! Hele biz, hiç ciddiye almamalıyız. Türkiye’de 300 bin Ermeni’nin çalıştığı söylenmektedir. Bu Ermenilere, Türkiye’de çalışma imkanı vermekle bile, biz Ermenistan’a yardımcı oluyoruz. Benim, Ermenistan’la iyi ilişkilere ihtiyacım yok, ama onların var! Bu noktada bizim vatandaşlarımız olan, bu ülkenin bir bakıma sahibi olan Türkiye’de, huzur, refah, esenlik içinde yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarıma, hiçbir sözüm yoktur.
Gelelim milli birlik veya demokrasi veya asıl doğrusu Kürt açılımına. Bu konuda daha evvel, “Açılım maçılım yok”, “İşte Açılım” diye iki makale yazmıştım. İşte, PKK’lıların savaş kıyafetleri ile Kuzey Irak’tan gelişleri, hakimleri savcıları onların ayağına kadar göndererek, adalet mekanizmasında verilen tavizler ve onların benim memleketimde gösteri yapmaları, her Türk gibi beni de rencide etmiştir. Türk halkının çoğunluğu infial içindedir. Şehit aileleri, gaziler, vatansever Türkler, kan kusuyorlar ve büyük ızdırap içindedirler. Bunlar, şehitler veren evleri dikkate almadan, bizim inadımıza gösteriler yaptılar. Bu böyle devam edemez. Benim ordum, silahlı kuvvetlerim, dünyanın en güçlü orduları arasındadır. Askeri rahat bırakırsanız, son zamanlarda yapıldığı gibi onları yıpratmazsanız, askerin elini tutmazsanız, o bu işi sonlandırmak için gereğini yapacaktır. Benim ülkemin insanlarını rencide ederek, barış sağlamak mümkün değildir. Bizler, hiçbir zaman bu ülkede şu Ermenidir, şu Kürttür diye, bir ayrım yapmadık. Ayrılığı yapanlar, ayrı bir devlet kurmak isteyenler, emniyet güçlerimize karşı savaşanlar, onlardır. Bilirsiniz bir hikaye vardır: Bir adam ve oğlu dereyi geçeceklermiş, adam küçük oğlunu bir akrebin üzerine koyarak, akrepten suyu geçmesini istemiş. Tam suyun ortasında huyundan vazgeçmeyen akrebin, akrepliği tutmuş ve çocuğu sokup, öldürmüş. Adam çocuğunun akrep tarafından öldürüldüğünü görünce, elindeki balta ile akrebe vurmuş ve kuyruğunu kesip, koparmış. Bunun üzerine akrep pişmanlıkla, adama “gel dost olalım, barışalım” demiş. Adam, “bende evlat acısı, sende de bu kuyruk acısı oldukça, biz bir araya gelip, dost olamayız” demiş. İfade ettiğim gibi bu açılımlar, eğer olabilecekse, dostluklar, eğer her iki taraf samimi olarak istiyorsa ve ihanet etmiyorsa, mümkün olabilir.
Gerek Ermeni açılımı, gerekse Kürt açılımı, yanlış netice vermiştir. Belki bu hükümet işe iyi niyetle girişmiştir. Ancak sonuç arzu edildiği gibi olmamış, karşı taraf bunu istismar etmiştir. Bu konuya devam, yanlış olacaktır. Şimdi de sıra Kıbrıs’a geldi. Kıbrıs meselesini, çözeceğiz diyorlar. Kıbrıs, fevkalade hassas bir konudur. Rumlar için, Kıbrıs meselesinin çözümü, Türk askerinin adayı terk etmesi ve Türklerin, Rumların hakimiyeti altına girmesitir. Yani, eski hamam eski tas. Eğer bu böyle olacaksa, yani bugünkü statüden geriye gidilecekse, Kıbrıs’ı vereceksek, Kıbrıs meselesinin en iyi çözümü, bu meseleyi çözmemektir, diyorum. Sen Ermenilere, Kürtlere hatta Rumlara meseleleri çözeceğim, barış yapacım diye taviz vermeyi düşünüyorsun ama Irak’ta yaşayan 3 milyon Türk kardeşimiz için kılını kıpırdatmıyorsun. Alayı vala ile Irak’a 9 Bakanla gidiyorsun, ama aklına Kuzey Irak Türk Bölgesini ziyaret gelmiyor. Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kuzey Irak’a gitti. Dikkat edin Türkler’i değil, Kürt liderleri ziyaret etti. Barzani ile görüştü. Yani ben senin varlığını kabul ediyorum diye tükürdüğünü yaladı.
Her zaman ifade ettiğim gibi Büyük Atatürk, Lozan’da, Hatay, Musul, Kerkük ve 12 adaların Türkiye sınırları dışında kalmasını bir türlü içine sindirememişti. “Ömrüm oldukça, Hatay, Musul ve Kerkük meselesini kendi yöntemlerimle çözeceğim” demişti. Hatay meselesini çözmüştür. Irak ile eğer dostluk olacaksa, Türkiye için en önemli mesele, yıllarca eziyet ve mezalim gören, mahrumiyetlere katlanan Irak Türklerinin geleceğinin garanti altına alınrmasıdır. Madem ki, Kürtler, Kuzey Irak’ta otonom idare kurdular, aynı şekilde Kuzey Irak Türk idaresi derhal kurulmalıdır. Ortada dolaşan açılım laflarının berrak ve açık olmadığı görülmüştür. Eğer açılımdan kasıt gereksiz yere tavizler vermekse, ben böyle bir açılımda yokum.
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünü bu yıl coşkuyla kutladık. Büyük Atatürk’ün dediği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, ebediyen, ilelebet payidar olacaktır. Bu aziz vatanın her tarafı şehit kanlarıyla sulanmıştır. Bu cümleden olarak, Diyarbakır, Muş, Siirt, Bingöl, Van, Bitlis, Hakkari, Şırnak gibi şehirler, Türk şehirleridir ve bu topraklar aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmıştır. Buralardan bir çakıl bile verilmesi mümkün değildir.
Yorumlar