90-60-90 deyince içinizi bir kıpırtı aldı değil mi? Eee dünya nimetleri canım, insanız. Egomuz- nefsimizle kolkola girmiş gidiyor, ölüm de ne?

Kadınlar o ölçüye girmek için tüm ömürleri acık -ucuk diyet yapmakla geçerken, erkekler de o formatta bir kadınım olsa sevdasında...İtiraz etmeye gerek yok hepimizin hayatında bu süreç ya yaşanmış geçmiş, ya yaşanıp devam etmekte, ya da geç vuku bulup yaşanacak...

Aslında bu 90-60-90 normunu da kim çıkarmışsa... Mimari veya görsel sanatların “Altın Oran”nına bile oturmuyor bu sayı dizisi. Hat- hut, pat- küt seramik çamuruyla alelacele yapılmış vazoyu çağrıştıyor bana.

Ölüm için “Bir canlının tüm faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesi” diyor literatür....Kesin olarak diyor,  çünkü; Gidip gelenler de var. Öyle ya hepimiz biliriz ki kalp masajı ya da hayat öpücüğü (!) bizi bazen ışık topundan geri döndürebilir. Beyin tekrar şalteri açar, solunum ve dolaşım tekrar işinin başına döner. Beyin tamamen fonksiyonlarını kaybetmişse geri dönüşüm de...bilemem o da şinanay durumları herhalde.

Babama “Exitus” raporu verdiklerinde hemen anlamıştım. Exit yanı çıkış. Alışveriş merkezlerin de bile olan basit bir söz. O basit sözle babam dönmemek üzere aramızdan ayrılmıştı...

”Çıkış Buyrun” diyorlar sen “Yok lütfen siz önden buyurun ben bir para bozdurup geleyim” deyip arka kapıdan kaçamıyorsun üzgünüm. Baskın bir ses; “Sen çıkacaksın, doktor beyden daha iyi mi bilecen” deyip o nay-nay ışıklı yola sokuyorlar...Benim yolum ledli, neonlu tercihin bile yok...Neyse...

Tıp Bilimi çok ilgimi çekse de doktor arkadaşlarımın işine fazla dalmayıp tepki almayayım.

Geçtiğimiz hafta hastanelik olduk eşimle. O mini mini şapkalı sevimli formlu mantarcıklar bizi zehirlemişler. Ay yerim onu. Yedik yemesine de...o bize önce kendini, sonra ayvayı sonra da serumu yedirdi...

Her işte bir hayır var. 3-4 saatlik serum alma sürecinde bu haftaki yazım da böyle çıktı.

Ateş yükselmelerim arasında ölüm ve yaşamın nasıl kanka olduğunu...Diyet, keyif, sefa, üzüntü yaparken nasıl vücudumuzu hırpaladığımızı...Kulaktan dolmaları yüceltiğimizi ve yatağa düşünce de hesaplaşmalarımızı düşündüm.

Ölüme ( tıbbi tarafını karıştırmadan ) genel olarak baktım.Bir canlı yokoluyor. Sebepleri; Boğulma, kalp krizi, yanma, beyin kanaması, kanser olduğunda “Vay be gitti dağ gibi adam-kadın” diyorsun da...

Bir de böyle minicik mantardan ( zehirleyebilir), minicik benden (kansere dönüşebilir), minicik kesikten (tetanoz olabilir), bir lokma ekmekten (soluk borusunu tıkayabilir), ishalden (su kaybı olabilir) gidenleri ciddiye bile almıyorsun. Niyazi oldu demek bile olmuyor. Aptalca geliyor insana. Ölümün de 90-60-90 nı varmış.

Bir de estetik uğruna “Hopa şinanay şinanay” diye diye bıçak altına yatanları, dışgörünüm için benlerini varislerini aldıranları, zayıflıyacağım diye yeyip kusanları, dert atıyorum diye sigara alkol içenleri anlayamadım.

Size verilen müthiş makinayı dürtmeyin arkadaşlar.