Bir seçimleri daha geride bıraktık. Büyük demokrasi ve devlet adamı Sn. Süleyman Demirel'in dediği gibi, "seçimlerin yapılmasından değil, yapılmamasından korkmak lazımdır." Seçimlerden sonra basın ve medyada çeşitli yorumlar ve değerlendirmeler yapılıyor. Seçimlerin belli periyotlarda yapılması, seçim kampanyaları, liderlerin, parti ileri gelenlerinin şehirleri ziyaret ederek, mitinglerde görüşlerini ifade etmeleri, konuşmaların dozu zaman zaman ağırlaşsa da, gene de fikirlerin ortaya çıkması, medyada panellerin, toplantıların yapılıp, ülkeye hizmete aday olanların, proje ve programlarını açıklamaları, seçmenlerini yapacaklarını ifade etmeleri ve seçim günü herkesin bu bir milli görevdir deyip, demokratik rejime uygun şekilde oylarını kullanmaları, seçim sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanması ve bu milli iradenin tezahürüdür deyip, neticelere saygı göstermeleri, işte demokrasinin keyfi ve hazzıdır. Halk kendisine hizmet için yola çıkanları, dört veya beş yıllık periyotlarla değerlendirmekte ve sandıkta ya onlara devam işareti vermekte ya da tekrar seçmeyerek onları cezalandırmaktadır. Demokratik sistemle yönetilen ülkelerde bunun dışında başka bir yol aramak, dıştan kurtarıcılar beklemek, yersizdir ve abesle iştigaldir. Herkes, milletin tercih ve iradesine saygı göstermelidir. Seçimleri değerlendirirken, öncelikle bu hususları dikkate almak ve demokrasimizin yaşaması için asla aklımızdan çıkarmamak gerekir. Bu seçimlerde milletimiz, özellikle 22 Temmuz 2007 seçimlerinde aldığı %47'lik oyu hazmetmeyen davranış ve tutumlarıyla hatalar yapan, müesses nizamla oynayan, iktidara ihtarda bulunmuştur. Milletimiz sık sık yapılacak seçimlerden hoşlanmamaktadır. Ne olursa olsun seçimlerde zaman ve para israfı olmaktadır. Seçim kampanyaları nedeniyle ülkede işler bir ölçüde durmakta, örneğin TBMM yerel seçimler nedeniyle tatile girmekte, milletvekilleri seçim bölgelerine giderek, seçim çalışmaları yapmakta olup, ülkemiz için fevkalade önemli olan ve bilhassa bu kriz ortamında alınması gereken kararlar ve kanunlar, seçim nedeniyle çıkarılamamaktadır. Bu nedenle seçimleri ve tartışmaları, bir noktadan sonra geride bırakmak, ülkemiz için acilen çalışma ve hizmetlere devam etmek gerekir. Nitekim, milletimiz iktidara bir ihtar vermekle birlikte, gene de %40'a yakın oy vererek "aklını başına topla ve hizmete devam et" demiştir. Demokrasilerde muhalefet fevkalade önemlidir. 29 Mart seçimlerinde muhalefet gücünü, nispi olarak arttırmakla birlikte iki önemli muhalefet partisinin yani CHP ve MHP'nin aldıkları oylarının toplamı, iktidar partisinin oylarının gerisinde kalmaktadır. Bir yerde okudum, eğer bu mahalli seçimler milletvekili genel seçimi olarak değerlendirilseydi, ADALET ve KALKINMA PARTİSİ 340 yerine 306 milletvekili çıkaracak, ama gene de TBMM'de ağırlığını elde tutarak, gene iktidar olacaktı. Bu seçimlerin, en ilginç yönü ise, bu ülkeye büyük eserler ve hizmetler veren, liberal merkez sağ partiler, yani ANAP ve DP adeta yok olmuşlardır. Bu iki partinin toplam oyları ne yazık ki, %4'ü bile bulamamaktadır. Bu seçimlerde demek ki, merkez sağ seçmenler, kendi partilerini bırakmışlar, CHP ve MHP'ye yönelmişlerdir. Bu seçmenlerin büyük bir bölümü de seçim sandığına gitmeyerek, oylarını kullanmamışlardır. Bir bölümü de daha önce yaptıkları gibi, belki aklı başına gelir ve memlekete hizmete devam eder umuduyla, AKP'ye oy vermişlerdir. Siyasette çok önemli bir eksen olan ve toplumumuzun gerçeği, merkez sağın bundan sonraki süreçte nerede toplanacağı, daha doğrusu bu seçmen kitlesini hangi partilerin kucaklayacağı, fevkalade önemlidir ve gelecek seçimlerde iktidarı belirleyecektir. Merkez Sağ seçmenin özellikleri; milliyetçi, laik, demokratik Cumhuriyet'e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına yürekten bağlı, Atatürk'ün izinde olarak, ülkede sosyal refah ve sosyal adalete bağlı bir kalkınma modeline sahip olmalarıdır. Merkez sağ, proje ve programlarıyla, çağdaş, büyük ve çağ atlayan Türkiye'yi hedeflemektedir. Önümüzdeki dönemde eğer CHP ve MHP kendi kurgularını yeniler, liberal merkez sağa sahip çıkabilirse, merkez sağ seçmen için tercih edilecek bir platform olabilirler. Bu aynı husus AKP içinde geçerlidir. AKP şimdiye kadar aşırı sağ modelden kurtulamayıp, bir merkez parti olma imkanını kaçırmıştır. Merkez sağa sahip çıkabilecek modeller, eğer iyi işletilebilirse açıkça ifade ediyorum şu anda iyice küçülmüş olan merkez sağ partiler ortadan kalkacak ve yeni merkez sağ modellerin ortaya çıkması fazla bir hareket getirmeyecektir. Zira, durum gösteriyor ki, şu anda aldıkları mevcut oylar ne CHP'yi ne de MHP'yi iktidara getirmeye yetmektedir. Şurası unutulmamalıdır ki, Sn. Prof. Dr. Numan Kurtulmuş yönetimindeki Saadet Partisi de AKP iktidarının altını oyan, bir konuma doğru gidebilecektir. MHP ve CHP'nin iktidar olabilmeleri, en azından birlikte koalisyon yapabilmeleri, aldıkları oyların dışında ekstra oylara ihtiyaç göstermektedir. Bu ekstra güçte, merkez sağ kadroları ve seçmenleri, kendi içlerine alabilmeden geçmektedir. Bu hususu becerip beceremeyeceklerini zaman içinde göreceğiz. Zira AKP kendisine verilen Türkiye'nin merkez partisi olmak imkan ve yörüngesinden kökten dinci ve despot tutumlar nedeniyle şu anda giderek uzaklaşmaktadır.