12 HAZİRAN SEÇİMLERİ
Abdullah KILIÇ
Seçim yolu çetin ve çetrefilli.
Bu zamana kadarki seçimlerden farklı. Zira 2002 seçimlerinden bu yana iktidar birilerinin tasallutundan kurtarılarak peyderpey asli sahibine intikal ediyor.
Kolay olmuyor, kolay olmayacak…
Benim sıkça ve inanarak ifade etmeye çalıştığım bir husus var: Bu millet bugüne üç yüz yıldır elleri arkadan ayaklarına bağlı olarak dizleri üzerinde mücadele ederek büyük bir azim ve cehtle geldi.
Bu bağdan kurtulan milli irade; halen ayaklarında ve bileklerindeki pranga halkalarını ve kalan zincirleri söküp atacaktır.12 Haziran seçimleri işte bunun tarihidir. Milli irade mecliste tecelli edecek, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olacaktır.”
İşte bunun için meşru siyaset ve halk meydanlardadır. Birileri bunu dağlardan, gizli mahfil ve menfezlerden engellemek için her türlü yola başvuracaktır. Lakin devlet ve millet bu haramilerin hakkından gelecektir.
Bu farklı seçimin hazırlıkları da geçmişteki seçimlerden farklı cereyan ediyor.
Millete projeler sunuluyor, anlatılıyor ve onun onayı alınmaya çalışılıyor. Bunun dışına düşenler ise işi kabadayılığa ve sokak terörüne dökerek kendi sonlarını hazırlıyorlar.
Geçmişte laiklik, irtica, Kemalizm söylemleri ile toplumu ikna etmeye çalışanlar, artık bunun geçer akçe olmadığını anladılar. Onlar da kolları sıvayıp projeler üretmeye koyuldular. Biraz temelsiz, biraz cılız biraz da müphem olsa bile buna da şükrediyoruz. Çünkü bu iyiye işarettir.
Proje yarışında toplumu tatmin edemeyenlerin bir sorunu, onların biraz ağustos böceği gibi dinlenilmeleri, karşılarında ise ustalık devresi iddiası ve yaptıklarıyla tam bir şantiye adamının bulunması. Gerçekten “kıtaları ipek atlas gibi biçmiş” bir neslin torunlarına vecibe olan projeler.
Ancak bu seçim kampanyalarının bir sorunu var: Ses, söz ve üslup kirliliği. Hele Kılıçdaroğlu’nun en son sarf ettiği bir bitirim hane sözü var ki; onu bitirimler bile cemiyetin içinde kullanmazlar, kullanamazlar.
Bu ifade İslam dininde doğrudan Allah’a şirk koşmaktır.
Bu ülkeyi yönetmeye talip olanlar şayet bu dinin mensubu iseler milletle daha rahat diyalog kurarlar bu eşyanın tabiatındandır. Yok, eğer bu dinle irtibatları yoksa o zaman her devlet adamı ve devlet adamlığına talip her akil kişi gibi bu milletin inançlarını bilmek ve ona gerçekten samimi bir saygı beslemek zorundadırlar.
Burada ustaya düşen bir görev var oda çırak ve kalfalara örnek olmaktır.
Maalesef “ses, söz ve üslup” hususunda Başbakanımız da bu sorumluluğunu hakkıyla yerine getirememektedir.
Yorumlar