Onca problem onca sıkıntı yetmiyormuş gibi 31 Mayıs’tan beri bir de Taksim olayları ülkenin gündemine  bomba gibi düştü.
Hem de ne bomba!
Ne iktidar ne de muhalefet böyle bir direniş ve eylemi hayal bile edemezdi. Ortak kanı da eylemin bir kaç günlük ömrü olabileceği yönündeydi.
Başbakan da Afrika’ya giderken öyle dememiş miydi?
Şu net bir şekilde anlaşıldı ki ne iktidar ne de Meclisteki muhalefet partileri, toplumun nabzını yıllardır tutamıyor.
İktidar sadece kendi yüzde ellisine öylesine odaklanmıştı ki diğer yüzde elliyi önemsemediğ gibi pek de kaale almıyordu.
Ya muhalefet?
Meclisteki muhalefetin durumu çok daha vahim!
Muhalefet onca sıkıntı ve  umutsuzluğu algılayıp yeterince dile getirebilseydi acaba Gezi Parkı ve diğer şehirlerdeki eylemler olur muydu diye soralım!
Ya da bu kadar uzun süreli ve şiddetli olur muydu?
Sanmıyorum..
Bence İktidar kadar burada Meclisteki muhalefet partilerinin de öngörüsüzlüğü var.
Ağaç meselesi bahane temelinde daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük talebi olan Taksim Gezi Parkı Olayı ve devamında diğer şehirlerde gelişen gösteriler demokrasi tarihimizin bir “Miladı”nı oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ayrıca bu olayın, eylemciler adına bugüne dek alışılagelmiş siyasi tüm ezberleri bozan olağanüstü bir dayanışma ve organizasyon başarısı da var kuşkusuz.
Eylemcilere yapılan çok sert müdahaleler , kullanılan  kimyasal gaz ve orantısız güç analiz ve değerlendirmelerde çok ciddi hataların yapıldığını gösteriyor.
“Şunu iç bunu içme, üç çocuk yap beş çocuk yap” tan başlayıp, “İki ayyaş ve çapulcu, onlar yüzbin getirirse biz bir milyon kişi getiririz, yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum”a  kadar giden
gereksiz söylemler ortamı daha da gerdiği gibi sorunu çözmeyi de oldukça güçleştirmiş görünüyor.
Sayın Başbakanın Afrika dönüşü daha da sertleşen söylemi iktidarda onbir yılını doldurmakta olan AKP ve Başbakanı önemli ölçüde sıkıntıya sokacağı kesin.
Birde bütün bunlara halkın artık kutlayamadığı Bayramları, Kürt Açılımı adı altında Terör Örgütü ile görüşmeler, Reyhanlı’daki ölümler ve benzeri söylem ve uygulamalar eklenince adeta “volkanik bir patlama” oldu denebilir.
Artık  şunu söylemek mümkün:
Türkiye’de siyaset asla eskisi gibi yapılamayacak!
Ben siyaseten güçlüyüm ben yaptım oldu, itiraz yok denemeyecek artık.
Denetim mekanizmaları açık, yeri geldiğinde kararları şeffaf bir şekilde halkla paylaşmayan bir iktidara demokratik tepki bundan sonra da hep olacaktır, düşüncesindeyim.
Bu durum hem mevcut iktidar hem de bundan sonra gelecek iktidarlar için de geçerli.
Bu arada birkaç gün öncesine kadar Sayın Başbakanın gerekli “dersleri” alarak önündeki bu tarihi uzlaşma fırsatını kaçırmayacağını umuyordum.
Yanılmışım!
Gerginliği seçtiler.
Üstelik kamplaşmaya da davet edercesine.
Sayın Başbakan’ın son söylemlerinin çok ciddi ve vahim sonuçlar getirebileceği kanısı yaygınlaşıyor.
Oysa toplumun bir bölümüyle zıtlaşarak onların istek ve beklentilerini yok sayarak hiç bir iktidarın uzun vadeli olamayacağı genel bir kabuldür.
Öte yandan Türkiye’nin mevcut ekonomi değerleri  ve siyasi ortamı yeni gerilimleri kaldıramaz görüşü hakim.
Neden mi?
Kısa vadeli borç ödemeler ki önümüzdeki bir yılı kapsıyor ve gerekli para 151 Milyar dolar suları.
Bir de buna Cumhurıyet tarihinin ikinci büyük cari açığı için gerekli parayı eklerseniz bir yıl içinde 200 Milyar Doları bulan bir ihtiyaç sözkonusu.
Sıcak para girişi ve yabancı yatırımlar da etkilenebilir.
Taksim Gezi Parkı ve diğer şehirlerdeki olaylar İktidara olduğu kadar Muhalefet partilerine de siyasi bir milattır.
Tabi ki ders çıkarılabilir ise...