Dış Politikada “devrilen çamları” yıllardır anlatıp duruyoruz. Zaman  zaman yanılan hep ben olsaydım da ülkem zarara uğramasın dedikce gelişmeler bırakın beni yanıltmayı adeta rekor üzerine rekorlar kırarak devam etti .
Türkiye’nin dış politikası içinden çıkılmaz hale gelmiş ve “gemici düğümüne’’ dönmüştür.
Üstelik her cephede..
Kuzey, güney, doğu, batı, kapıkomşu falan bakmaksızın
Peki onca yanlış politikalar bu kadar kötü sonuçlar verince yine de nasıl ders alınmaz?
Olay Türkiye’de geçiyorsa olabilir. 
Çünkü ne Sayın Başbakan ne de Sayın Davutoğlu’nun sözlüğünde “hatalardan ders çıkarmak” gibi bir bölüm yok.
Çok net görünüyor bu.
O sayfa yırtılıp atılmış sanki!
Hangisinden başlasak acaba?
Onbir yıldır ağızlarda sakız haline gelen ve artık “Brezilya Dizilerinı’’ andıran Avrupa Birliği üyeliğimiz.
Yıllardır tek olumlu hamlesini göremediğimiz ama çok şey yapıyormuş gibi görünmeyi başaran ilgili bakan Sayın Bağış.
Sonunda adeta “pes” anlamına gelen bir açıklamayla Sayın Bakan şöyle dedi:
“Belki de asla AB üyesi olamayacağız”
Hem de daha geçen hafta İspanya’da bir toplantıda.
Onbir yıldır süregelen onca çalışmaya! rağmen gelinen nokta koskoca bir sıfır.
Burada AB’nin hiç mi yanlışı yok?
Tabiki var ancak Hükümet AB’nin eline öylesine futursuzca koz ve malzeme verdi ki buna artık “bu kadarına pes” denir ancak.
Bir bakıma “bile bile lades” durumu yani.
 Soru şudur: AKP Hükümeti Türkiye’nin AB’ye girmesini gerçekten istemiş miydi, yoksa on bir yıldır “istermiş gibi’’ yapmayı mı tercih etmişti?
Gözlerimizi kapayıp son sekiz on yılı şöyle bir tarayalım yanıtı kuşkusuz siz vereceksiniz.
Gelelim Suriye olayına:
Sınırda ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yap, 51 tane işbirliği anlaşması imzala, vizeleri kaldır, kısa bir süre sonra halkını öldürüyor ve demokrasi getireceğiz laflarıyla o ülkeye düşman ol. Kimliği meçhul ve şaibeli muhalifleri alenen destekle.
Ha bugün gidiyor ha yarın gidiyor de ama hiç bir öngörü tutmuyordu. 
Bu arada Türkiye’nin mültecilere harcama ve ekonomideki toplam kaybı 6 milyar doları buldu tabi..
Lazkiye açıklarında düşen uçağımızın akibeti ise unutuldu gitti bile.
Sayın Başbakan ve Dış işleri Bakanının Suriye ye sözde demokrasiyi isterken Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn gibi bir dizi ülkenin adını bile anmayışına ne demeli?
Irak’da ölen 1.5 milyon insan ve tecavüze uğrayan yüzbinlerce kadın için Suriye’de gösterilen tepkinin onda birinin gösterilmeyişini vatandaş nasıl yorumlasın?
Ya üstüne üstlük Başbakan’ın Irak’daki “ABD’li askerlerin memleketine sağsalim dönmelerine dua ediyorum” vecizesi?
“NATO’nun Libya topraklarında ne işi var” deyip ertesi gün üslerin NATO emrine verilerek Libya’nın bombalanmasına bizzat katkı verilmesini nasıl izah edeceğiz bilmiyorum.
Yıllar öncesi “BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) Orta Doğu Barışına yönelik kurulmuştur. Burada Türkiye’ye bir görev verilmiştir, görev üstlenmişizdir bu görevi yapıyoruz biz” diyen Sayın Başbakan bugün aynı sözleri söyleyebilir mi?
Orta Doğu’da hani barış hani demokrasi diye sormaz mı vatandaş ?
Cevap veremezler.
Ya Mısır olayı?
Tam bir traji komik öykü.
Mursi darbeyle gelmişti darbeyle gitti. Halkın büyük bölümünün katılmadığı bir seçimde yüzde kırk oranında oy alarak kazanmıştı Mursi.
Ama daha ilk senesinde saçma sapan ve sözde dine dayalı kararlarla halkın önemli bölümünden büyük tepki almıştı.
Mısır’da zaten demokrasi kültürü hiç olmamıştı ki.
Demokrasi adına yapılan onca gösteriler gerçekten mizah konusuydu ama Türkiye’nin politikası öylesine öngörüsüzdü ki ne gidene yaranabildi ne de gelene.
Sonuçta Sisi’de Türkiye’ye sırt çevirmişti.
Özetle çevresinde tek dostu kalmamış bir Türkiye !
Önümüzde dış politikada çıkmaz sokaklarda ısrarlı ve ders alma niyeti olmayan bir Hükümet var.
Cumhuriyet tarihinde tüm komşularla aynı anda düşman olduğumuz tek dönem yok.
Çok zor bir görev başarıldı !
Emeği geçenleri tebrik! etmek gerek doğrusu.
Dış politikada ulusların dış İlişkilerinde böyle dönemlerin eski haline getirilmesi zordur ve çok uzun yıllar alır.
Uzun vadede de faturası ağır olur.
Yazık ama  çok yazık !