Kalabalık bir aileydik. 

Okuyorduk. 

Babam tek başına eğitimimizi üstlenmiş ha çalışı de çalışırdı.

Kasalarla eve domates biber, çuvallarla patates, soğan getirdiği anılarım var. 

Hayal miydi diye düşünmüyor değilim.

Kredi kartı batağında hala o karttan medet umup tane ile sebze meyve alan market kasalarındaki insanları görünce…

Tarihin yapraklarına bir devrin daha eklendiğini gördük.

Taş Devri ile başlayan bir sürece eklenen Tane Devri…

Bir günden diğerine sabit kalmayan fiyatlar karşısında tek tek aldığımız temel gıda maddelerimiz. Bir yemek pişirmeye gösterdiğimiz çaba. Ve o aile bizim gibi kalabalıksa…

Vay hallere…

Açlık girdi mi bedene ne erdem kalır ne onur

Şu günlerde maalesef herkes açlığı tadıyor

Kimi bedensel açlıkta kimi ruhsal… doları sabitlemek fiyatların şaşırtıcı boyutlara taşınmasına maalesef engel olamadı.

O kadar müsayit bir kafayız ki;

Hemen ‘e dolar yüzünden’i yaftalayıveriyoruz. 

Ve yine maalesef ki ciddi bir denetim boyutu da  uygulamada yok. Söylene söylene hatta içimizden, atalarını sinemaya götüren sözler bile geçirterek, hücrelerimizden birkaç tanesini de öldürerek yürüyüp gidiyoruz.

Bunu galiba kanıksadık. Neden mi?

Aynı kader market arkadaşlara uff noldu bu fiyatlar diye laf atsam, her seferinde  yüzüme uzaylı gibi ya da ezici gözlerle bakmaktalar. Sanki herşey güllük gülistanlık da bir tek ben şikayet etmekteyim.

Uygar insanlar, çok kibarlar canım düzene acayip bir uyum içindeler… Sual çirkefliği niteliğinde olmak  bozuyor onları.

Allah Allah

Hür fikirli, hür irfanlı, hür vicdanlı gibi hatırladığım kelimeler de babamın kasa kasa getirdiği domatesleri gibi hayal ürünü müydü acep?

Peki babamın dünya savaşı zamanlarında ekmeğin karne ile dağıtıldığını anlatması, benim de hatırladığım tüp gaz, ucuz şeker alabilme kuyrukları ve şimdi ekmek büfeleri önünde gördüğüm ucuz ekmek alabilmek için oluşan kuyruklar?

Rahmetli Sadri Alışık’ın bir  fiminde geçen ünlü sözü;

Bu da mı gol değil?

Yoksa ben tarihle barışamadım mı?