Ülkemizde kimi çevreler “Yunan seviciliği” yapsalar da Atina yönetimi düşmanca tavrından vazgeçme eğilimi göstermiyor. 15 Temmuz’da darbe ve işgal girişimine teşebbüs eden yaklaşık 20 bin hainin yasa dışı yollarla Yunanistan’a sığındığı ve bunlardan 2 bin kişinin yaptığı siyasi sığınma başvurusunun kabul edildiği ortaya çıktı.

Ekonomik çöküntü yaşamasına rağmen, Türkiye’de darbe kalkışması yapan binlerce haine kucak açan ve bunlardan yalnızca 700 kadarını iade eden Yunanistan, talep eden FETÖ’cü sığınmacıların Avrupa’ya geçişlerini de sağlıyor.

Sizce de Yunanistan’ın bunca FETÖ’cüye kucak açması manidar değil mi?

**

İZMİR’E YUNAN İSMİ VERMEK! 

İzmir’de  Pasaport İskelesi’nin yanına kurulan geçici iskeleye Yunan Kralı Agamemnon’un isminin verilmesi tartışmaları da beraberinde getirdi. Truva savaşındaki Yunan Kralı’nın ismi olmakla beraber, Çanakkale Harbinde ülkemize saldıran donanma ordusunda bulunan Agamemnon gemisinin adının İzmir gibi, Yunan işgalinden kurtarılmış bir şehirde yaşatılmak istenmesi gaflet ve dalaletten öte, ihanet suçuna eşdeğer bir fiildir. Yunanistan’ın Türkiye ile kıta sahanlığı sorunu çıkardığı şu günlerde Yunan hayranlığı sergilemeye kalkmanın başka bir izahı olmasa gerek.

**

SON CASUS SAVUNMA SANAYİİNDE 

Casusluk, insan havsalasını zorlayan mühim konulardan biridir. Çoğu zaman adına, şanına ve köklerine baktığınız kimi insanlara yakıştırmasanız da casus olmaları mümkündür. Savunma Sanayii Başkanlığı'nda Proje Müdürü olarak görev yapan Yusuf Hakan Özbilgin’de “yabancı firmalara bilgi aktararak maddi kazanç sağlamak” suçundan tutuklandı. Şahsın evinde bir buçuk milyon avro, kiralık kasasından ise 3 milyon avroya yakın para ele geçirildi. Altı şüphelinin gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte ortaya çıkarılan casusluk faaliyeti, son yıllarda Türkiye’de yürütülen uluslararası operasyonların anlaşılması adına da önem taşıyor.

Kim bilir hangi sektörlerde ve kurumlarda daha nice casuslar saman altından su yürütmenin telaşındadır?

 **

İÇİMİZDERKİ FRANSIZLARI RAHATSIZ EDEN MEKTUP

Fransa’nın Türkiye’ye karşı hasmane tutumlarının birden fazla sebebi olduğu bilinen bir gerçektir. Üstelik birkaç yılda peydah olan bir şey olmayıp; yakın tarih zaviyesinden bakıldığında Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına kadar uzanmaktadır. Ermeni meselesini sürekli sıcak tutma girişimlerine son yıllarda Suriye sorununu, Libya meselesini ve nihayet Yunanistan kışkırtmasını eklemeleri de Fransa’nın kirli planlarının birer suretiydi.

Ve fakat Türkiye’nin süreci çok iyi analiz edip kontrolünde tutması, bilhassa Karabağ savaşında Azerbaycanlı kardeşlerimizin muzaffer olması Fransızların plânlarını tersyüz etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ilişkileri geliştirmek istediğini anlatan bir mektup göndererek bir süredir devam ettirdiği gerginlik politikasından geri adım atacağı mesajı verdi. İlişkileri normalleştirme mesajları taşıması kadar, bazı bölümlerinin Türkçe yazılmış olması da mektuba ayrı bir önem ve anlam kazandırıyordu.

Önümüzdeki günlerde yapılacak Macron-Erdoğan video görüşmesinden sonra Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkiler ne oranda normalleşecek şimdiden bilemeyiz ama Fransa’dan; üstelik Türkçe olarak Beştepe’ye yollanan mektup “İçimizdeki Fransızları” hayli rahatsız edeceğe benziyor!

**

BAE VE MISIR’A YÖNELİK ÖNEMLİ HAMLELER

Türkiye’ye karşı hasım pozisyonu alan ülkeler arasında Birleşik Arap emirlikleri ile Mısır’da buluyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, BAE’nin olumsuz tavrını bir kenara bırakarak Türkiye’ye sıcak mesajlar gönderdiğine işaret ederek “BAE olumlu mesajlar gönderiyor ama biz somut adımlar da görmek istiyoruz. Samimi olurlarsa BAE ile bağlarımızı düzeltiriz” diyerek körfez ülkesinden beklentilerini ifade etti.

NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nda ülkelerin birbirlerine karşı tutum almamasını öngören bir ilkenin yeniden harekete geçirilmesini sağladıklarına vurgu yapan Çavuşoğlu, Mısır'ın ilişkileri düzeltmeye kararlı olması halinde olumlu adımlar atılabileceğini söyleyerek ülke siyaseti açısından olduğu kadar Ortadoğu Coğrafyasının kaderi açısından da önemli bir mesaj yolladı.

İyi şeyler oluyor, hem de çok iyi…

**

YERALTI BARAJLARI 

Bilim insanları onlarca yıldır dünyayı tehdit eden iklim değişikliği ve yükselmekte olan kuraklık tehdidine dikkat çekerken, gelecekte su savaşlarının çıkabileceğine işaret ediyordu.

Son birkaç yılda kuralığın boyutu giderek yükseldi. Bu sene kış mevsiminin adeta bahar kıvamında yaşanması ve yağışların beklenen düzeyde gerçekleşmemesi tehlikenin boyutunu ortaya koydu. Vatandaşlar arasında kuraklığa dair endişe yaygınlaşırken Tarım ve Orman Bakanlığı, 48 ilde yapılacak yeraltı barajları projesini açıklayarak bu konuda alınan mesafeyi ifade etmiş oldu. 19’u tamamlanma aşamasında olan yeraltı barajlarına bir ay içerisinde 9 tane daha eklenecek ve bu sayı 2023 yılına kadar 100’ü bulacak. Proje 40 milyon metreküp su depolama imkânı sağlamanın yanında hem içme suyu hem de arazinin sulamasına katkı verecek. 

Onlarca yıldır yeterli düzeyde beslenemeyen ve vahşi kullanım sebebiyle de giderek azalan yeraltı suları da bu proje sayesinde canlılık kazanacak. Yeraltı yapısında oluşan tehditler de bu yöntemle minimize edilmiş olacak. Yer üstüne inşa edilen klasik barajlara oranla daha düşük maliyete gerçekleşecek olan yeraltı barajları, buharlaşmadan kaynaklı kayıpların önlenmesini de sağlıyor. 

Yeraltı barajlarında rekor Aydın’da olacak. Efeler diyarına 6 baraj yapılacak. Türkiye’nin tahıl ambarı Konya’nın yanı sıra Elazığ ve Antalya’ya da 5’er yeraltı barajı inşa edilecek. Kayseri, Afyonkarahisar, Ankara, Artvin, Bursa ve Denizli’ye 4, Samsun, Malatya, Manisa, Erzurum, Çankırı ve Adana’ya 3, Kütahya, Eskişehir, Diyarbakır, Balıkesir ve Çanakkale’ye de 2’şer yeraltı barajı yapılması sağlanacak.

Karaman, Adıyaman, Amasya, Ardahan, Bartın, Bayburt, Burdur, Erzincan, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Karabük, Kars, Kastamonu, Muğla, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Tokat, Uşak, Van ve Yalova’ya yapılacak 1’er yeraltı barajı da ülkenin su zenginliğine katkı sunacak.

Salgın dolayısıyla dost meclislerimiz pek toplanamıyor. Ancak cuma günü Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açılış programından sonra dostlar arasında yeraltı barajları gündeme gelince bir ahbap meseleye muhalefetin getireceği bakış açısını örneklendirmede gecikmedi: “Yer üstüne yapılmış barajı görmezlikten gelen Kemal Bey hayatta inanmaz yeraltına baraj yapıldığına. Paraları toprağın altına gömdüler, der çıkar” dedi.

Haksız da sayılmaz.

**