Bu bakımdan, bunların kitaplaştırılarak gelecek nesillere derli toplu aktarılması ehemmiyet taşımaktadır.
Diğer yandan, “Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’lar “Türk Matbuat tarihinde bir benzeri bulunmayan bir uygulamadır. Bir makale çerçevesinde ortaya konulan fikirler, hiçbir sansüre tâbi tutulmadan, çekinilmeden tenkide tâbi tutuluyor, karşı fikirler ortaya konuluyor, kritik ve tenkid’lere yine açık olmak üzere cevaplandırılıyor. Bu cevaptan tatmin olanlar, tatmin oluyor, olmayanlar yine itirazlarına devam ediyor. Yeni yeni argümanlar ortaya koyuyor. Nihayetinde bazen biz, bazen yorumcu tatmin oluyor. Bir noktada buluşuyoruz. Yani “Müsâdeme-i Efkâr’dan Berîka-i Hakîkat çıkıyor.”
Yorumların ve yorumlara verilen cevapların kitaplaştırılması belki de bu sahada yeni bir çığır olacaktır. Arkasından başka denemeler sökün edecektir. Bundan eminim!
Değerli Özkan Dükan: “İlim şehri, kapıları kapalı bir büyük sahadır, anahtarı ise sualdir. İlim şehrinin maymuncuk (her kapı’yı açabilen anahtara denilir) mahiyetinde sual ve tabiî ki, yorumlarınızı da her zaman beklerim.
Değerli Kardeşim; Terâvih namazları, husûsiyle hatimle kılınan Terâvih namazlarındaki görüşlerinize aynen katılıyorum.
Önemli olan, namazlar da, farz olsun, vâcip olsun, Sünnet-i Mükkede, Sünnet-i gayr-i Müekkede veya nâfile fark etmiyor, farz’lara, vâciplere, sünnet’lere hattâ müstehablara kısaca ta’dil-i Erkân’a riâyet etmek şarttır.
Bir taraftan, hatimle terâvih kılınırken, diğer taraftan, rükûnlara riâyet edilmiyor. Rükû ve secde’de tesbih’lerin en az üçer defa söylenmelidir. Tahiyye’lerde “Tahiyyat” du’ası ile birlikte mutlakâ Salli-Bârik du’ası da okunmalıdır.
Kıraatte, ya bir sûre ya da, Kur’ân-ı Kerim’deki en kısa sure, Kevser Sûresinden kısa olmamak kaydiyle üç âyet veya bir âyet okunmalıdır. Kıraatte, tecvid, tashih-i Huruf kâidelerine riâyet edilmeli, harfler birbirine karıştırılmadan, yutulmadan tertil üzerine teker teker söylenmelidir.
“Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’ân-ı tane tane oku.” (Müzzemmil 73/2,3,4.)
Bilindiği gibi, “Amelerin en faziletlisi meşakkatli olanıdır” buyrulmuştur. Bu bakımdan bütün rükünlere, farz’lara, vaciplere, sünnet’lere ve müstehaplara riâyet edilerek kılınan hatimle terâvih namaz’ları elbette çok faziletlidir. Ama, Erkân’a riayet edilmeden kılınan, tertil üzere olmayan kıraatle kılınan terâvih namazları normal sûre ve âyetlerle kılınan ve erkânına riâyet edilerek kılınan namazlardan daha faziletli değildir.
Bir de, hatimle teravih namazı kılınan cami’i’lere gidenlerin gidemeyenlere karşı gösterdikleri “Ucb” ibâdetiyle övünme ve ibâdetlerinin bir çetelesini tutmak gibi bir tavırları vardır ki, bu da ibâdetlerin bütün ma’nevi kazançlarını mahveder, yok eder.
Ertuğrul Kardeşim, Dünya Kiliseler Birliği tarafından desteklenen, A.B.D. Neokonlarının ve Avanjeliklerin bir projesi olan bu okullar hakkında, 2005 yılının ortalarında yazdığımız yazılar, ne yazık, bugün “Paraleller! Paralelciler!” diye yeri-göğü inletenler tarafından ağır bir şekilde tenkid ediliyor. “Dünya çapında İslam’a hizmet eden bu adam’dan ne istiyorsunuz? deniliyordu.
Pek çoklarının artık hakîkatları görüp, bizim durduğumuz noktaya gelmiş olmaları bizleri sevindirir ama, memleketimiz, milletimiz için çok çook geç kalınmıştır.
Asistan Dr. remzini kullanan değerli kardeşim;
Haziran-Ekim dönemi Matbuat yazılı ve görüntülü Basım ve Yayın vasıtaları için ölü dönem kabul ediliyor. Yazar-çizer takımı ya bu zaman zarfında hiç yazmıyorlar, ya da “Bamya’nın Fazileti gibi” eften-püften yazılarla geçiştiriyorlar.
Aslında Cum’a günleri, “Cum’a Sohbeti”, Pazartesi günleri “Tespitler” olmak üzere haftada iki gün yazıyorum. Cum’a Sohbet’lerinde ana mes’elelerimizi, Tespitler Sütununda da günlük mes’eleleri öne çıkarmaya çalışıyoruz. Fakat, zaman zaman gündem’in kesâfeti bu ölçülere riâyet etmemizi engelliyor.
Sırada bekleyen, mutlaka gündem’e getirilmesi icab eden o kadar mevzumuz var ki, kaytarma, tatil yapma lüksümüz yoktur.
Fart-ı Muhabbetinizden dolayı samimi teşekkürlerimi sunarken, geleceğin Bahîr Âlimi’ne, kariyerinin bu ilk basamaklarından üstün muvaafakıyetinin devamını Yüce Rabbim’den niyaz ederim.
Muhterem Şeref Şenyıl. Bir du’a, bir selâm ile de olsa irtibatı devam ettirdiğiniz için teşekkür ederim. Devamını beklerim.
Muhterem Hasan Güneş; teveccühünüz iyi dilekleriniz için şükranlarımı sunar, bizi ta’kip etmenizi, ikaz, ihtar ve tenvirlerinize devam etmenizi dilerim.
Değerli Ertuğrul Kardeşim; Bahsettiğiniz zât hakkında sizin bu yorumunuzdan sonra, 10 Ağustos 2014 tarihinden önce neşredilmek üzere başka yazılar da yazdım. Bizim vazifelerimizden birisi de şüphesiz, Fasık’ın fıskını, münafık’ın nifakını, kâfir’in küfrünü izhâr etmek ortaya koymaktır. Bu hususta bir kişinin bile uyanmasına vesile olmuş isek kendimizi bahtiyar addederiz.
Aziz Kardeşim Ertuğrul;
Tarih tekerrürden ibêarettir, ibret alınsaydı. Hiç tekerrür eder miydi?
Evet! Tarih tekerrür ediyor. 1960’lı yılların ilk yarısında, devrin Adalet Partisi’nin genel başkanı olan, Emekli Org. Ragıp Gümüşpala, Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş, Genel Başkan Yardımcılarından, Ispartalı, Şarkîkaraağaç Müftüsü, Sadık Efendi’nin en küçük oğlu, Ispata Milletvekili Dr. Sadeddin Bilgiç, Genel Başkanlığa vekalet etmekteydi. Parti Teşkilatını iyi tanıyor, Anadolu’yu adım adım dolaşıyordu. Kendisinin Genel Başkanlığa seçileceğinden hiç kimsenin şüphesi yoktu.
Neler oldu, neler döndü bilinmez, “Bir Nesim-i Nevbahar Esti” büyük kongreye üç gün kala, Süleyman Demirel diye, ancak Ankara’da bazı mahfiller tarafından bilinen ve tanınan bu zât, Hürriyet ve o zamanlar yayında olan Günaydın gazeteleri başta olmak üzere (Hürriyet ve Günaydın gazeteleri o tarihlerde, Selânik’li, Sedat Simâmvî’nin oğullarına aitti). birinci sahife’lerinde tam sahife resimleri yayınlanarak korkunç bir propaganda ile Adalet Partisi’nin genel Başkanlığı’na taşınmıştı. (Meraklısına not: Demirel Ailesinin de Isparta’ya suyun öbür tarafından, Balkanlardan geldiğini de kaydedelim.)
Demirel’i Türkiye’de ilk keşfeden, Cennetmekan, Merhûm Kemal Kaçar bey idi. Aynı partide siyaset yaptıkları halde yıldızları hiçbir zaman barışmamıştı. 1965 yılında iktidara geldikten sonra tahsili müsâid olmadığı için Diyânet İşleri Başkanlığı’na getiremedikleri, Yaşar Tunagür’ü, tahsili o makam için de müsâid olmadığı halde, tam yetkili olmak üzere, Diyânet İşleri Başkan Yardımcısı yapıldı.
Yaşar Tunagür, Ehl-i Sünnet mensubu, müftü, vâiz, imam, müezzin her kademedeki Diyânet mensubunu çil yavrusu gibi dağıttı.
Hasbelkader, 1970’li yıllarda, Bâbıâlîde Sabah Gazetesi imtiyaz sahibi olmam hasabiyle, kendisiyle çok yakın temaslarım, husûsî görüşmelerim, 1969, 1973 ve 1977 Genel seçimleri sırasında, câmia ile kendisi arasında husuûsi elçiliklerim olmuştu. Bu zaman zarfında, bütün setr gayretlerine rağmen, nice nifak ve şikakına muttaliğ olmuştum.
Ama en yakınlarımızı bile ikna’da zorluklarımız olmuştu.
Ba’zı grup ve câmia’lar, Siyasî miting meydanlarında, “Nurlu Başbakan, Nurlu Süleyman” diye yeri göğü inletip kendisine Türk Bayrağına sarılı Kur’ân-ı Kerim armağan ederken, bizler bu zâtın kim olduğunu çoktan keşfetmiştik.
Aziz Kardeşim; Demirel, onlarca tez yazılacak bir fenomen’dir.
İleride hakkında daha uzun bir inceleme sözü vererek, Cumhurbaşkanlığı sırasında söylediği ve kulaklarımızda hala zonklayan iki sözünü buraya kaydedelim. Üniversite kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlarımız için, “Başını örterek okumak isteyenler, Suudiarabistan’a gitsinler” demişti.
“Kur’ân-ı Kerim’de 360’dan fazla ayet vardır ki, bugün bunlar uygulanmaya kalkılsa bütün dünyada fitne çıkar”. Bunun üzerine daha ne yazayım ki!...
Aziz Ertuğrul bahsettiğiniz adam, hiçbir zaman İslâm Teşkilatı Başkanı olmadı.
Kaldı ki, İslâm Konferansı Teşkilatı, (şimdilerde İslâm işbirliği Teşkilatı’nın en yüksek Karar Organı, Teşkilata mensup İslâm ülkelerinin Cumhurbaşkanı veya Devlet Başkanlarından oluşur, onun altında Dışişleri Bakanları Konseyidir.
Bu zat, Teşkilatın seçilmiş Genel Sekreteriydi. Genel Sekreterlik her hangi bir konuda karar mercii değil, alınan kararları uygulama ve ta’kip bürosudur.
İsâbetli tesbitinize göre, ne kadar omurgasız birisi olduğunu son zamanlarda iyice ortaya koymuş bulunuyor. Hakkında çok ciddi incelemeler var. Servetiyle, kendi ticarethanesi gibi kullandığı vakıf’la alakalı, bakalım neler çıkacak?
Not: Bu yazı 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce kaleme alınmıştır.