AYASOFYA (7)

Vaziyet vuzuha kavuşunca, Topkapı Sarayı Mukaddes Emânetler Dairesinde Kur’ân tilâvetinin hemen başlatılması için Kültür Bakanı Tevfik Koraltan alakalılara talimat verdi. Müze içindeki mukaddes emânet dairesinde 24 Saat esasıyla Kur’ân tilâvetine “Emniyeti temin edemeyiz” gerekçesiyle, müze müdürlüğü karşı çıktı. Müzenin kapalı olduğu gün ve diğer günler mesai bittikten sonra, müze tamamen kapatılır ve hiç kimse kalmaz. Müzede paha biçilmez objeler vardır, asla riske edilemez, bu sebeple, Kur’ân tilâveti, müzenin açık olduğu günlerde ve mesâi saatleri içerisinde mümkün olabilir, diyorlardı. Buna mukabil, Kültür Bakanı ve üst bürokratlar, bu  gerekçenin mazeret teşkil etmeyeceği alınan tedbirler bu endişelerin izale edilebileceğini söylüyorlardı. Müzenin dış kapılarına takviye nöbetçiler konulabilir, geceleri ve müzenin kapalı olduğu günlerde tilâvette bulunacak hafızlar, müzenin açık olduğu gün ve saatte içeri girer ferdası güne kadar bulunduğu yerden ayrılmazlar. Böylece her hangi bir emniyet endişesine yer yok denildi. Mesele kapandı.

Ayasofya’nın ibâdete açılması, mukaddes emânet’ler dairesinde, 24 saat esasıyla canlı Kur’ân tilâvetinin başlatılması için, Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Müftülüğü, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü, bu hususlarda ta başından itibaren destek veren  ittifak gazeteleri, koordineli olarak çalışıyorduk. İstanbul Müftülüğü, mukaddes emânetler dairesinde Kur’ân tilâvetinde bulunacak hafızların listesini verdi, nüfus hüviyet örnekleriyle birlikte...

Sesi güzel, kıraat bilimlerine vâkıf, aralarında aşare-takrib üzere okuyanlar da vardı. Bu hafızlar, Diyanet Eğitim Merkezlerinden, Fatih ve Eminönü camilerinde vazifeli, imam ve müezzinler arasından seçilmişti. Hac veya umre sırasında, Medine-i Münevve’ de vefat edip Cennetü’-Bakî’ Kabristanlığına defnedilen Merhum, Sıdkı Gülle de, bu seçilen hafızlar arasındaydı. Hafızların Nüfus Hüviyetlerinin bir örneğinin niçin istendiği anlaşıldı. Her birisi hakkında, Cumhuriyet Savcılıkları ve M.İ.T. tarafından derinlemesine bir tetkikat başlatılmış geriye doğru yedi sülâleleri araştırılmıştır. Tetkîkatı neticelenenler hemen, Saray’da Kur’ân tilâvetine başladılar, peyder pey, kadro tamamlandı.

Ayasofya’yı Cami Kebirinin 29 Mayıs 1980 tarihinde, Fetih Günü açılması plânlanmıştı. Bir taraftan Kültür Bakanlığı, mevzuat ve hukûkî işleri yürütüyor, diğer taraftan, Diyânet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul Müftülüğü ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Ayasofya’nın ibadete hazır hale getirilmesi için çalışıyordular. Ölçüler alınmış, dev halı, Isparta’da bir fabrikaya sipariş verilmişti. Artık, her şey hazır, Bakanlar Kurulu Kararnâmesinin bir an evvel Resmi Gazete’de yayınlanması bekleniyordu.

29 Mayıs iyice yaklaşmış, fakat Bakanlar Kurulu Kararı hâlâ, Demirel tarafından imzalanıp, Resmî Gazete’ye gönderilmemişti. Bu arada bir iletişim hatasıyla bir yanlış anlamaya da işaret etmek isterim. Kültür Bakanı, Merhum, Tevfik Koraltan, “Ben kararnâme taslağını hazırlamadan önce, Beyefendiye arz ettim,- Beyefendi’den kasıd tabiîki, Başbakan Süleyman Beydi.-” buyurdular. Taslağı hazırla Bakan arkadaşlara imzalat, Başbakanlığa sevk et,” buyurdular. Bunun üzerine ben taslağı hazırladım, bütün Bakan arkadaşlara imzalattım, yalnız, Dışişleri Bakanımız, Hayreddin Erkmen Bey, henüz imzalamadı. Ankara’ya uçtum, Ankara Büro Şefimiz, Kenan Kurt Bey’e, “Kenan Bey, lütfen Hayreddin Erkmen Bey’den benim için randevu alınız, mümkünse hemen bugün,” diye talimat verdim. Lütfettiler, aynı gün randevu verdiler. Görüştük, tek mevzuumuz kararnâme idi. Bir iletişim noksanlığı, bir yanlış anlama olduğu anlaşıldı. Hayreddin Erkmen Bey, “taslak bana gelmedi, şu ana kadar da görmedim, Sayın Bakan hemen göndersin, imza edeyim,” dedi. Kalem-i Mahsus Müdürü’ne verdiği talimat üzerine biz birer çay içinceye kadar, taslak geldi ve bizim huzurumuzda, kararnâmeye ıslak imzasını isminin ve sıfatının altına attı. Yandan bir göz gezdirdim, gerçekten diğer bütün Bakanların imzaladıklarını, Hayreddin Bey’in imzasıyla, imzaların tamamlandığını müşahade ettim. İstanbul’a dönünce arkadaşlarıma müjdeyi verdim, imzalar tamam, bugün-yarın, taslak Başbakanlığa sevk edilmiş olacak, İnşâ Allah! bir-kaç gün içinde Resmî Gazete’de yayınlanır, iş biter dedim.

Günler geçiyor, 29 Mayıs yaklaşıyor, gözümüz kulağımız, Ankara’dan gelecek bir habere çevrilmiş, T.R.T. neşriyatını, haber ajanslarını takip ediyoruz, Anadolu Ajansını, diğer haber ajanslarını taratıyoruz, hiç bir haber yok...Ümitler giderek ye’se dönüşmeye başladı. Arkadaşlarla müzakere ediyoruz; Demirel imzalar mı, imzalamaz mı? Demirel Ayasofya ile alakalı meslektaşlarımızın suallerini, ya hiç duymamazlıktan geliyor, ya da kendilerine bir başka mevzuda sorular sorarak geçiştiriyordu. Arkadaşlarıma, Demirel eğer imzalayacak olsaydı, şimdiye kadar çoktan imzalardı, benim tanıdığım Demirel beni yanıltmadı, bu kararnâmeyi imzalamayacak...

1970’li yılların ortalarında, 2.Milliyetçi Cephe Hükûmetinin kurulması için Ankara’da bir hafta kadar mekik diplomasisinde bulunmuştuk. Müzakerelerde, Merhum Erbakan Hoca ile, Merhum, Başbuğ, Alparslan Türkeş, koalisyon kuralım veya Adalet Partisi’nin kuracağı bir azınlık hükûmetini dışardan destekleyelim, herhangi bir şart ileri sürmeyeceğiz, memleketimizin âlî menfaatı için destek vereceğiz, yalnız, hariciye vekaletine, İhsan Sabri Çağlayangil’in getirilmesini istemiyoruz. Kamran İnan Bey olabilir veya Adalet Partisi içinden bir başka arkadaşımız olabilir,” dediler- Adalet Partisi hükûmetlerinin değişmez hariciye vekili, İhsan Sabri Çağlayangil’in lakabı, “Ekselans,” büyükelçiler başta olmak üzere, misyon şeflerinin tamamı, “Monşer,” idi. Kendi vatandaşını hakir gören, batı hayranı, kendi Memleketinin menfaatından çok batılıların menfaatını ön plânda tutan bir nesil... Son olarak Demirel ile görüştük, “Erbakan Hoca ve Türkeş Bey, madem öyle istiyorlar biz de kabul ederiz.” dedi. İstanbul’a döndük, ferdası günü ittifak gazetelerinin müşterek manşeti, “hükûmet kuruluyor, Kamran İnan Dışişleri Bakanı,” İttifak dışı refiklerimiz de bizim haberimizi mehaz göstererek, “Ankara’da iyi haber alan kaynaklara göre, hükûmet kuruluyor, Kamran İnan Dışişleri Bakanı,” diye verdiler.

Ertesi gün, T.R.T.’ nin, Türkiye Radyo’larının 11.00 ajansında, yeni kurulan ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan hükûmet listesi açıklanıyor, dikkat kesildik, pür dikkat dinliyoruz, “Dışişleri Bakanı, İhsan Sabri Çağlayangil, Enerji ve Tabi’î Kaynaklar Bakanı, Kamran İnan... Demirel yine hepimizi şaşırtmıştı, ya da hiç birimizi şaşırtmamıştı.. Demirel buydu ve hiç değişmemişti...

Âlây-u vâlâ ile hazırlanan ve Aziz Milletimize duyurulan kararname, Demirel tarafından sümen altı edilmiş, Ayasofya’nın ibadete açılması, hiç gelmeyecek bahara bırakılmıştı.

Ayasofya’nın ibadete açılabilmesi için, kararnâme dışında başka bir formül bulunabilir miydi?

Kültür Bakanlığı Müsteşarı, Merhum, Prof.Dr. Emin Bilgiç, üst bürokratlar ve Kültür Bakanlığı hukukçuları bir formül geliştirdiler. Buna göre, Ayasofya’yı, Camii Kebir’inin müzeye tahvili ile alakalı, Bakanlar Kurulu Kararı, sadece, Ayasofya’nın ana mekânıyla alakalıdır, müştemilât, mülhakât bu kararnâmenin şümûlünde değildir. Dolayısıyla, müştemilât ve mülhakât, açılabilir, alakalı kurum ve kuruluşların buralarda tasarrufuna hiç bir mani yoktur. Ayasofya’nın kuzeyinde bulunan, Ayasofya, İmâreti, güneyindeki türbeler bölümü, kıblesinde bulunan, Sultan Abdülmecid döneminde yaptırılan, Hünkar Mahfili ve Mahfil’in medhali, (giriş bölümü), kararnâme şümulünde olmayıp, herhangi bir makam ve mevkiden izin alınmaksızın, açılabilir tasarrufta bulunulabilir. Bu istikamette hazırlıklara başlanıldı...