“SEÇİCİ”, remziyle, 30.03.2018, saat 01.35 i’tibâriyle, çok kısa yorumu: 

Aziz Kardeşim. Kullandığınız dil, incitici, acıtıcı, hırpalayıcı! Kedi-ciğer darb-ı Meseli, daha ziyâde, makam-mevki, ikbâl ve madde peşinde koşanlar için kullanılır. Bu satırların yazarı, Nasib-i Ezelî’si, aile büyüklerinin hayır du’â’sı, Allah’ın Lütfu-Keremi, Ricâlu’llâh’ın, Pîran’ın, Hazreti Üstazımızın himmetleriyle, devrin Büyüğü’nün tensibi ile, bir fâni için erişilmesi hayâl olan, makam, mevki ve mansıplara erişti. 1957 yılının sonbaharında, henüz, 10 yaşımda iken, bu Kutlu Kervan’ın en son halkası, topal kıtmiri olarak, Hazreti Üstazımıza, mukaddes-nezîh Yolumuza intisap ettim. Yolumuzda Tedrisat Sistemimizde en yüksek mansıp kabûl edilen, Tekâmül Müderrisliği makamına naspedildim. İstanbul’da, Zeytinburnu ve Çatalca’da, altı dönem, Tekâmül Müderrisliği yaptığımda, daha yirmi yaşıma bâliğ olmamıştım. 

1963 yılının Mayıs ayının 3.haftası, bir hafta müddetle devam eden, vâizlik-müftülük imtihanını kazandığımda, henüz, 16 yaşındaydım. 1963 Yılında, İstanbul, Salâtîn Camiî’lerinde, kürsî’ye çıkan en geç vâiz bendenizdim. Vatanî Hizmetim için, 1966 yılının Eylül ayında, İzmir’e gidinceye kadar,  yalnız İstanbul değil, İstanbul hinderland’ında, Kocaeli, Sakarya, Kırklareli, Edirne İllerinde, Cum’a, Bayram, Mübârek gecelerde ve Ramazan Ayında muhtelif camii’lerde va’az ettim. Vatanî Vazifemi, İzmir-Bornova’da, 57.Tugay’da, Tugay Başimamı olarak deruhte ettim. Askerliğim müddetince, Asker-Millet işbirliği programı çerçevesinde, İzmir’in bütün ilçe, kasaba ve köylerini dolaştım, köy meydanlarında konferans, ilçe, kasaba ve köy camii’lerinde va’az ettim. 

Askerlik dönüşü, 1969 yılında, Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi’nin kuruluşunda aktif vazife aldım. 1970 yılında çıkardığımız Ufuk Gazetesi’nin kurucuları arasındaydım. 1971’in sonbaharında, devrin en mü’essir, Milliyetçi-Mukaddesatçı Cenah’ın en büyük gazete’lerinden birisi olan, Bâbıâlîde Sabah Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi olduğumda henüz 24 yaşımdaydım. Bu tarihten i’tibâren, 15 yıl müddetle, gazetelerin, Matbaa’ların başta Ankara Bürosu olmak üzere, yurt çapındaki bütün büro’ların, Müessese (Umum Müdürlüğünü) yaptım. 1968 yılından i’tibâren muhtelif gazete, mecmua ve dergilerde, makâle, inceleme ve araştırma yazılarım çıktı. 

1992 yılında, gazetecilik yıpranma payı sâyesinde erken emekli oldum. “Sürekli Basın Kartı”, hâmili, 50 yıllık gazeteci unvanına sahibim. 2001 Yılının sonbaharından beridir, Önce Vatan Gazetesi’nde, haftanın iki günü, Cum’a günleri, “Cum’a Sohbeti,” Pazartesi günleri, “Tespitler”, köşelerinde devamlı olarak yazılarım çıkıyor. Bu yazılar, internet vasatında, en fazla tıklanan, üzerlerinde en çok yorumlar yapılan yazılardır. 

Bütün bunları, “Tahdis-i Ni’met,” olarak yazıyorum. 

Ben, ömrümde hiç bir makam, mevki ve mansıp için tâlip olmadım. Tensip edildim. Bundan sonra da, yaşım yetmişi mütecâvizken, herhangi bir mevki, makam-mansıp için tâlip olduğumu-olacağımı iddia etmek abestir. 

Pek Muhterem, Osman KARAMAN Beyefendi. 30.03.2018, saat 10.21 i’tibâriyle yaptığınız Yorumunuz: 

“Mustafa Hoca’mın dile getirdiği hususlar keşke bir takım kişilerden kaynaklı ferdî uygulamalar olsaydı. Öyle olsa bir yetkiliye ileterek düzeltilmesi belki mümkün olabilirdi. Lâkin, Umre, Kermes, Market, Kurban, restorant-Lokanta gibi hizmet kalemlerinde görülen ahval, Umûmî ve yaygın bir vaziyet almıştır. Mevzii ikazlarla düzelecek hacmi fersah fersah aşmıştır. Umre bahsindeki aşırılıklar, Kermes bahsindeki ölçüsüzlükler, kurban bahsindeki baskılar katlanılmaz ölçülere ulaşmıştır. Gönüllülük esasına istinad etmesi (gereken) icab eden bu hizmetler neredeyse icbar noktasına varmıştır. Bugün kredi çekerek umreye giden Kardeşlerimiz var. Talebe’yi umreye götürmek için ailelerine baskı yapılmaktadır. Taahhüd ettiği kurban parasını denkleştirmek için etrafından borç isteyenler var. Sohbetlerin ana konusu para haline gelmiştir. Kemiyet peşinde koşarken keyfiyyet bertaraf edilmiştir. Bunların bir an evvel düzeltilmemesi halinde cemaatin tefessühü kaçınılmaz olacaktır. Maalesef, gidişat iyi değildir.”!... 

“Asistandr.” Remziyle, 30.03.2018, saat 12.04 i’tibâriyle yaptığınız Yorumunuzun cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Evveliyetle, üslûbunuz, Beyefendiliğiniz için size çok teşekkür ederim. Kardeşim, bizim Umreye gidenlerle, umreye götürenlerle, Umre için kurulmuş Tur-seyahat şirketleriyle bir alacağımız vereceğimiz yoktur. Mes’ele, Şer’î bir mes’ele’dir. Umre-Nâfile Hac, adı üstünde, müekked veya gayr-i Müekked sünnet değil, adı üstünde, nâfiledir. Nâfile ibâdetler, ancak farz ve vacib (amelen farz), ibâdetler ve hizmetler, bitemâmihâ ve bikemâlihâ yerine getirenlere, gizlilik içinde yapmaları, riya-süm’a ve ucbe düşmemeleri de tenbih edilerek tavsiye edilebilinir. Resûlü Ekrem Efendimiz ömrü müddetince sadece dört kerre Umre yapmıştır. Mes’ele, “eş-dost akraba veya tanıdıklarının umre’ye gitmeye niyetlendiklerinde şu şirketi veya bu şirketi tavsiye etme mes’elesi de değildir. Her bölgenin bir başka bölge ile ne kadar çok kişiyi umreye gönderdiği-gönderemediği müsabakasıdır. Fakirlerin, bankalardan kredi çekerek veya başkalarından borç alarak, bölgeye tahsis edilen uçağın doldurulması, fakir öğrencilerin ma’nevî baskı ile umreye götürülmeleridir. 

“Kermes konusunda haklı olduğunuz konular da mevcuddur. Lâkin dikkat edilmesi gerekli hususların başında aylık zarûrî giderlerin karşılanamadığı yerlerde, “Hayır Çarşısı,” uygulaması yapılmaktadır. Tamâmen ihtiyaçtan dolayı yapılan bir uygulamadır.” buyuruyorsunuz. 

İşte, söylenenler tam da budur. Farz-ı Ayn olan tedris, tebliğ hizmetlerinin zarûrî ihtiyaçlarının karşılanması için, çörek, börek, bazlama satmak için bütün bir câmia’nın seferber edilmesi yerine, senede bir-kaç def’a veya her sene Umre-Nâfile hac için harcanan milyonlar, bu istikâmete tevcih edilsin, adı bile Hıristiyan kültüründen gelen, “Kermes” zilletine katlanmaya lüzûm kalmaz. Bütün mes’ele, ehemmi mühimme tercih mes’ele’sidir. 

“ACZİMİN GİRYESİ”, 30.03.2018, saat 15.00 i’tibâriyle Yorumunuz: 

1- Umre-Nâfile hac bağlamında, mes’eleye baktığımızda günümüzde tatbikat da dikkate alındığında çok ciddî şer’î mes’ele’ler ortaya çıkmaktadır; 

- Günümüzdeki tatbikata bakıldığında Umre-Nâfile hacc’a çok ehemmiyet verildiği görülmektedir. 

- Son yıllarda hemen hemen, her câmia, kendi seyahat şirketini kurdu. Kimi, emekli müftü-vaiz, nisbeten iştihâr etmiş eski Diyânet mensubu din görevlileri ile irtibatlı seyahat şirketleri kurulmuştur. 

- Câmia ve cemaatler, Tur-seyahat şirketlerini ayakta tutmak için, Cemaat mensubları ihvan ve ahavâtı arasında kesîf bir da’vet, ilân, teşvîk terğîp faaliyetlerine başladılar. 

2- Yer yer de, “Eğer bizim şirketimizle umreye gitmez iseniz, cemaat ve câmia içerisinde durumunuz tartışılır, hattâ cemaatten ve câmia’dan uzaklaştırılabilirsiniz,” tarzında tehdit edilmişlerdir. (Hocam! Hele hele bu hâle buhale bu... Nâfile bir ibadette böyle zorlama olur mu? Allah muhafaza...) 

- Hazindir, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisinde bulunan veya sohbetlerine mazhar, bir elin parmakları kadar, yaşları doksanlara merdiven dayamış, ağabeyler, büyükler, birer reklâm figürü olarak kullanılmış, “Felanca-feşmekânca ağabeylerin iştirâk edecekleri Umre seyâhatine sizler de katılın”, denilmiştir.  

- Hocam! Hâl-i pürmeâlimizi güzelce ortaya koyuvermişsiniz. Allah razî olsun Allah sonumuzu hayra bağlasın... Amin...” 

Bir kalem, bir kelâm, bir nesir ve bir kitâbet ustası! Ne güzel hulâsa etmiş... Ne söyleyebilirim ki, sadece sonsuz teşekkürler.... 

“YETKİN”, remziyle yorum yapan Kardeşimiz. 30.03.2018, saat 17.54 i’tibâriyle yaptığı yorumda; “Aczimin Giryesi”, remziyle yorum yapan Değer’li Kardeşimize cevap veriyor; “Aciz Kardeş senin (sizin diye hitap etseydi daha müeddep olurdu) gördüklerinizi, biz de senin kadar görüyoruz. Ama haklı olduğun noktalar olmakla birlikte haddini aştığın hususlar da çok. Kermes’te haremlik ve selâmlık hususunu bir çok yurt gayet güzel uyguluyor. Bu hususu abartmayın. Ayrıca hepimiz için geçerli, alış-veriş merkezlerinde, yemede içmede harcadığımız paraların yarısını çeyreğini verin yurda yardım için deseler kusura bakmayın hiç birimizin eli cebine gitmez. Ama Kermes vesiylesiyle hem elimiz cebimize kolay gidiyor, hem helâl mal almış oluyorsunuz. Hem de sadece kendinizi düşünmeyin. Sürekli yurdlara gelmeyen tamamen dışardan gelen biri de helâlden istifade ettiği gibi yurdu ve talebeyi, hasılı hizmetleri tanıyor. Pekiyi! Bunun Üstazımızın son söylediği, “Bir kişinin hidayetine vesiyle olmanın güneşin üzerinde doğup-battığı her şeyden hayırlıdır,” Hadis-i Şerife uyumlu değil mi?” (Mustafa Akkoca’nın tasrihi ve Notu: Aziz Kardeşim. Yanlış anlamalara meydan vermemek üzere, “Hazreti Üstazımızın son söylediği değil, “Hazreti Üstazımızın naklettiği,” denilebilir. Hadis-i Şerif değil, Hadis-i Kudsî’dir.” Yâ Dâvud! Benden kaçmış bir kulumu bana getirmen, güneşin ve ayın üzerinde doğup-battığı her şeyden hayırlıdır,” tarzındadır.) 

Doğrudur, bir kişinin hidayetine vesiyle olmak bütün insanların hidayetine vasıta olmak gibidir. Fakat, farzlar ihmal edilerek, Tesvîlat-ı Şeytan olan nâfile ibâdetleri teşvîk-zorlama ile bir kişinin bid’at ve dalâlete sürüklenmesi de bütün insanların idlâli gibidir. 

Yine Üstazımızın Avrupa sahillerine (Kuzey Buz Denizi) Kaptan Amca’ya attırdığı, (Kaptan Amca değil, Kaptan Amca, Merhum, “Ahmed Kul Okur,”dur Hazretimizin verdiği Peksimet parçalarını, Almanya’nın Hamburg eyâleti civarında denize atan, Merhum, Uzakyol Gemi Adamı, Abdurrahman Öztürk’dür.) bu olayın ne farkı vardır. (hangi olay?) Belli ki, bu vesiyleyle insanlar hem hizmetleri tanıyıp hidayet bulacaklar, (herhalde hidayete erecekler demek istiyor). Bu konulardaki en önemli temel husus insanların hidayetine vesiyle olmaktır. Sizin eleştirdiğiniz tüm hususlar bu konunun yanında devede kulak kalmaz mı? Elbette şer’i Şerife uymak için gayret etmelidir (edilmelidir olmalıydı). Ama, eleştirinizi öyle patavatsız yapıyorsunuz ki, kulak deveyi geçmiş hatta deveyi unutturur hale getiriyorsunuz. Umre mes’elesi de aynen bu şekilde değerlendirilmelidir. Aşırıya kaçmayın. Biz de bu kapsamda hem de yeni umreye gittik. Hiç de sizin dediğiniz gibi olmadığı gibi bir çok insanın hidayetine vesiyle olduğunu müşâhade ediyoruz. Namazdan bile bîhaber olanların ne kıvama geldiklerini görüyoruz. Bu hususun yanında sizin dedikleriniz ne kalır. Eleştirileri mantıklı yapın.” 

(Yorumun genelindeki fikrî insicamsızlık, dağınıklık imlâ hataları, za’af-ı Te’lif tamamen yorumcuya aittir.) 

Hafize Demir, Hanımefendi 31.03.2018, saat 09.57 i’tibâriyle yorumunuz. 

Azize kardeşim. “Kol Kırılır, Yen içinde kalır,” sözü, daha ziyâde, aile içi dostlar arasındaki kırgınlıklar için geçerlidir. 

Hem biz burada, eşhasa, adrese teslim mektup yazmıyoruz; Bunlar bütün ümmeti alakadar eden, kıyâmet alâmetlerinden bid’atlere, farzların ihmaline, Tekâsül, tesâhül ile eda edilmesine rağmen, şeytanın tesvilatı (süslemesi) allayıp-pullayıp teşvîk ettiği nâfilelere farzmış, vacibmiş gibi ehemmiyet verilmesi... Bu hususta, Asrımızın Müceddidi, Üstazımızın tecdid hareketini, ehl-i Sünnet akidesini ikâme gayretlerimiz sizi niçin rahatsız ediyor ki!...