Bir varmış bir yokmuş…Bir yılan varmış… Gözleri ejderha kadar kızgın, şahin kadar keskin, bir o kadar da ürkekmiş…
Ona Şahmeran derleşmiş…
Ha Ha Ha …
Yazıma başlamadan önce böyle bir hikaye kurgusu yoktu kafamda ama dökülüverdi.
İyi gidiyordu ama değil mi?
Efendim, hikayeye gerek yok ne şahmeranlık hikayeleriyle içiçe yaşıyoruz. Yılan Hikayesi’ne dönen ne kadar çok beklentimiiiz almış başını gitmiş…Teeee dağa…  Dağ nolmuş… Yanmış bitmiş kül olmuş…
Hani bana? Sana da…
Mış Mış Mış… Mışıl mışıl uyuyoruz…

Her gün her gün ete, ekmeğe, suya, pirince, bulgura, kahveye, koydukça koydular da koydular.
Marketteyim… Len… elime aldığım, fiyatı üzerinde yazan ürünü, daha sepete koymadan, hissel vuk-u ile elime aldığımı gören kadın,  fiyatı değişti deyip üzerine yeni yaftayı yapıştırdı. Nasıl yani olur mu diyemeden, ben çalışanım deyip yürüdü gitti. Mağaza müdürünü çağırın bana dedim hani elimdeki mavi karta güveniyorum belki efektif olur diye. Bugün izinli dediler.
Allahım. Gün geçmiyordu fiyatlar artmadan, şimdilerde saatler, yakında dakikalar geçmeyecek. Nasıl bir iş bu?
Nihilist bir ortamda , serbest piyasanın dibini yaşayan bu ortamda sudan çıkmış balıklar gibi nefes almak imkansız!!!
Şaka gibi, kabus gibi akla mantığa sığamayan bu işkence gerçekten bitmeli.
Enflasyonu düşürdük diyorlar ama nanay ters köşe, işsizlik diyorlar kime sorsam tam teşekküllü çocuğu veya kendi işsiz, fiyatların denetimini yaptık diyorlar düşman uyumuyor stoğuna nasıl bir fiyat eklesemle  sabahı ediyor.
Doğalgaz elektrik topaç gibi döndükçe zama bulaşıyor. Bulaşanı temizlemek çok zor…
Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde…
Ay bunlar ne yiyor ne içiyorlar da bu kadar kötü olabiliyorlar anlamadım arkadaşlar.
Çocukluğumda Et ve Balık Kurumu’ndan yarım kilo et almak için- anamın en küçük çocuğuna yani bana, sözü geçerdi- sabahın o en tatlı saatinde uyandırıp uzun kuyruklara sokardı. Sıra yaklaştıkça o tezgaha uzanan eller, haykırışlar, gittikçe uğultuya dönen karmaşıklık… dün gibi aklımda!
Evet kuyruklar… at kuyrukları değil bacım, insan kuyrukları görüyorum yine.
Halk Ekmek’in önünde…Suriye Konsolosluğu’nun önünde… marketlerde köşelere bırakılan tırışka sebze meyvelerde, İstanbul Kart gişelerinin önünde…
Önüm arkam sağım solum sobe!!!
Ha bir de özellikle pazar günleri Nişantaşı’nda bazlama yapan kahvaltıcıların- tüm hayatları boyunca yazık kahvaltı yapmamış güruhlar- ve seçili mağazalarının önünde korona tedbiri altında- kardeşim atı alan Beylerbeyi’ni geçti omicron geldi uyu sen daha) bekleyen silikonlu botokslu şıkır şıkır parlayan feminen kuyruklar. Kakaolu kek misali Türk mü Arap mı bilinmez karışmış gitmiş.
Bakın şimdi bir bakan gibi konuşacağım;
Hiçbir şey yolunda değil diyorsanız gelin Nişantaşı’na! Tüm kafeler mutlu insanlarla kaynıyor. Neresi işsiz parasızmış hah sizde !
Tepkiliyim abi ya! Bu nasıl bir ortam. Şirazesi kaymış insan müsveddeleri kendi işimizi kendimiz çözmek ya da tolere etmek için milyonlarca hücre öldürmek zorunda mıyız?
Değiliz diyenler satırı bıçağı alıp kadınlara Allah Alaaahhhh !!!!
Altı üstü beş metre… Hay Allah neydi bunu söyleyen protest şarkıcımız?
Vaadler vaadler bilinmez nereden gelirler… Bir çok giden memnun ki yerinden…
Bir de…
Daha önce yazmıştım yineliyorum.
Allah aşkına şu saatleri salın gitsin. Bu tasarruf değil başka bir gavur işkence. Sabah gün ışımıyor. En az 2 saat yine elektrik açık. Bu okullu çocukların, sabah erken işe gitmek zorunda olanların vay haline. Karanlıkta ne çocuk kalkar ne yetişkin beden! Vücudun anatomisi bozulur. Al sana bir travma konusu daha!
Gel aydınlık gel gellll geellll !!!
Uyusun da büyüsün niiinnniii …
Uç böceğim uç uç uççç
Annen sana terlik pabuç alacak !!!

Ablama  hangisini söyleyeyim?