Kıbrısla ilgili olarak televizyonlarda program üstüne program yapılıyordu. 

     Her grup, her düşünceden siyaset adamı konuşturuluyordu. 

     Sivil cenahtan her çeşit düşünceye yer veriliyordu. 

     Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri’nden emekli birçok elçimiz fikir beyan ediyor, 

     Güzel açıklamalarda bulunuyordu. 

     Gerçi nadiren nahoş sözler sarfedenler de, olmuyor değildi!

     Yazık ki, Yunan’ın, Rum’un, AB’nin ve ABD’nin ağzıyla konuşanlar da çıkıyordu! 

     Fakat genellikle Türk Dışişleri’nin çok değerli elemanlara sahip olduğu bir gerçektir. 

     Gerçekten Türk Dışişleri güvenilir, vazifeşinas, vatanperver, ağırbaşlı, ne dediğini bilen, 

     Ne yapacağını kestiren kişilerden oluşuyor. 

     Türkiye ve yavru vatan Kıbrıs’ın menfaat ve çıkarlarını savunan görüşlere sahip kimselerdir. 

     Türk Dışişleri ve Türk milleti bunlarla ne kadar övünse yeridir.

     Tabii bu arada çeşitli yazar-çizer takımı da, ekranlarda boy gösteriyordu. 

     Umumiyetle gayet oturaklı, saygın, isabetli konuşmalar yapılıyordu. 

     Maalesef az da olsa, çatlak sesler çıkaranlar da olmuyor değildi!

     Hemen belirteyim ki, sessiz çoğunluğun sesi, bütün seslerin üstündedir. 

     En doğru, en isabetli söz odur. Her zaman olduğu gibi son noktayı o koyar. 

     Çünkü o, halkın sesidir. Halkın sesi ise, Hakk’ın sesidir. 

     Hiç şaşmaz. Asla yanılmaz.

     Bu rahatlatıcı hüküm bir yana değerli okur! 

     Zamanın son bir televizyon programında, özellikle Kıbrıs’taki muhaliflerden oluşan konuşmacıların;

     Konuşmaları kanımızı dondurmuştu. 

     Hayretten hayrete düşürmüştü. 

     Dehşet içinde bırakmıştı bizleri.

     Bu programda Türkiye yerden yere vurulmuştu (2002)! 

     Merhum Denktaş ağır tenkitlere maruz kalmıştı! 

     Çok yakışıksız sözler söylenmişti! 

     Annan plânı şöyle ya da böyle mutlaka kabul edilsin denilmişti! 

     Ne pahasına olursa olsun ille de barış sözleri sarfedilmişti!

     Dehşetle irkilmiştim. 

     Aman Yarabbi, demiştim. 

     İşte asıl bozgun buydu. 

     Gerçek yenilgi böyle olurdu, diye düşünmüştüm. 

     Çünkü Kıbrıslımın bir kısmının yazık ki kafaları fethedilmişti!

     Maalesef kafalarına girilmişti!

     Sanki beyinleri yıkanmış! Dün unutulmuş! 

     Rum siyasîlerinin uğursuz çehresi mûnisleşmiş, sempatikleşmiş! 

     Sahte gülücükleri etkili olmuştu!

     Tuzak davranışları lütuf sanılıyordu! 

     Birlik çağrısı kulağa hoş geliyordu!

     Aklıma fareli köyün kavalcısı gelmişti.

     Kavalcının sihirli kavalının sesine kapılan çocuklar gelmişti.

     Kavalcının peşine düşmeleri gelmişti.

     Vah benim Kıbrıslım diye var gücümle;

     Bağırasım gelmişti.

     Beşparmak dağlarından olanca gücümle

     Haykırasım gelmişti.