Uyan İslam Alemi uyan! İslamiyet, tebliğ edildiği günden bu yana, tarihin kaydettiği  en sinsi, en büyük, kullandığı savaş teknikleri ve araçları dikkate alındığında ise en komplike Haçlı saldırısını yaşamaktadır.
Müslüman ülkeler kurgulanan oyunun gerçek amacını göremezler ve oyunu bozmak için elele veremezlerse, 11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler şoku ve Başkan G. W. Bush'un "Haçlı Seferleri başladı!" haykırışları eşliğinde başlatılan ve İslam Alemi'ni Ortaçağ karanlıklarına, bitmez tükenmez mezhep savaşlarına sürüklemeyi amaçlayan saldırı, korkarız ki, tarihin kaydettiği son Haçlı Seferi olacaktır.
Uyan İslam Alemi uyan; İslamiyet, tebliğ edildiği günden bu yana, tarihin kaydettiği  en sinsi, en büyük, kullandığı savaş teknikleri ve araçları dikkate alındığında ise en komplike Haçlı saldırısını yaşamaktadır!
Müslüman ülkeler kurgulanan oyunun gerçek amacını göremezler ve oyunu bozmak için elele veremezlerse, 11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler şoku ve Başkan G. W. Bush'un "Haçlı Seferleri başladı!" haykırışları eşliğinde başlatılan ve İslam Alemi'ni Ortaçağ karanlıklarına, bitmez tükenmez mezhep savaşlarına sürüklemeyi amaçlayan saldırı, korkarız ki, tarihin kaydettiği son Haçlı Seferi olacaktır.
İslam Alemi'nin artık gerçekleri görme zamanı gelmiştir; İslam Alemi tebliğ edildiği ilk günlerden bu yana, en büyük Haçlı saldırısını yaşamaktadır. Fakat, başta iletişim olmak üzere, teknolojik gelişmelerin verilerini en geniş yelpazede kullanma başarısı gösteren Batılı Haçlılar, uyguladıkları akıl almaz yöntemler sayesinde kolayca bir algı yanıltması oluşturabildiklerinden, İslam Alemi, tencerede yavaş yavaş ısıtılan kurbağa gibi, gerçekleri algılamakta zorlanmakta, kendisine yönelik bu sinsi saldırıya destek vermekte, maddi yardım sunmaktadır.  
11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde Afganistan ve Irak'ın işgaliyle başlatılan ve Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında yeni dünya düzenini hayata geçirmeyi hedefleyen  operasyonlar, İslam coğrafyasında yer alan ülkeleri parçalamayı, varlıklarını yağmalamayı hedefliyordu. O günden bu güne, "Demokrasi götürüyoruz" gibi hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen ya da "Arap Baharı" rüzgarlarıyla, mezhep kavgalarıyla kaosa ve iç savaşa sürüklenen İslam ülkeleri parçalanıyor, birbirlerine düşman ediliyorlar. Cehennem'e dönen bu coğrafyada belli bir senaryoya yönelik ve 4. nesil savaş tekniklerine uygun olarak çekilen vahşet görüntüleri de medyada, internet ortamında, İslam'ı itibarsızlaştırmak üzere ustaca sergileniyor.
Bugün İslam adına cihad ettiklerini söyleyenlerin Suriye ve Irak'ta uyguladukları vahşet, adı selam ve barış olan İslamiyet'le asla bağdaşmamaktadır. Medyaya ve sosyal medyaya yansıyan, daha doğrusu yansıtılan "Allah-u Ekber!" nidalı vahşet görüntülerinin İslam'ı itibarsızlaştırmaktan başka bir amacı yoktur.
Yalnızca mezhebi farklı olduğu için din kardeşlerini katleden bir örgüt, ne acıdır ki, siyasi kaygılar ve mehzep farklılıkları nedeniyle Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri tarafından desteklenmektedir. Ne acıdır ki, emekli TSK mensuplarının bu örgüte eğitim, Türkiye'nin de oljistik destek  verdiği de yazılıp çizilmektedir.

İSLAM ALEMİ AKIL TUTULMASI MI YAŞIYOR?


Bugün Ortadoğu'da, İslam'ı itibarsızlaştırmayı, İslam ülkelerini daha küçük parsellere bölmeyi, enerji kaynaklarını yağmalamayı hedefleyen bir planın, İslam adına cihad yaptığını söyleyen bir örgüt eliyle ve Sünni İslam ülkelerinin yardımlarıyla yürütülüyor olması gibi ironik bir durum yaşanmaktadır.
I. Körfez Savaşı'ndan bu yana, özellikle Irak ve Suriye coğrafyasında yaşanan kaos ortamından yansıtlan vahşet görüntüleri üzerinden İslam'ı itibarsızlaştırmayı amaçlayan bilinçli saldırılarılara, Ortadoğu'lu siyasetçilerin, bilim adamlarının ilgisiz, tepkisiz ve yorumsuz kalmalarını, İslam Alemi'nde bir akıl tutulması yaşandığı şeklinde yorumlamak hiç de yanıltıcı olmayacaktır.
CIA/MOSSAD ortaklığı olarak kurulduğu söylenen İslami cihadist görünümlü El Kaide uzantısı bir örgüt (IŞİD), Suriye ve Irak'ın Sünni kesimlerini silah zoruyla ele geçirdikten sonra Irak'ın 2. büyük kenti Musul'u tek kurşun atmadan ele geçiriyor, Türkiye Konsolosluğu'ndakileri rehin alıyor, adını değiştirerek bir devlet kurduğunu (İslam Devleti) ve örgütün başkanı Bağdadi'yi de halife ilan ilan ediyor.
"Halifelik TBMM uhdesinde miydi" tartışmalarını bir başka yazıya bırakalım; IŞİD'ın bu "bilinçli" adımı, Ortadoğu'da, Ortaçağ Avrupası'nda olduğu gibi, yüzyıllar sürecek bir mezhep savaşının tohumlarını ekmesi demektir. Tarihte mezhep kavgaları yüzünden büyük acılar yaşamış olan İslam Alemi'nin bir örgüt üzerinden kontrol edilmesi, yeniden aynı felakete sürüklenmesi planlanmaktadır.
IŞİD'ın Irak ve Suriye'nin Sünni kesimlerini birleştirerek kurduğu Islam Devleti'nin asıl hedefi, Filistin ve Ürdün topraklarını da sınırları içine almaktır. Bu haritanın, Büyük İsrail’in kurulacağı coğrafya olduğunu da hatırlatmaya gerek var mı?
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Gondoleeza Rice, 7 Ağutos 2003'te Washington Post'ta  yayınlanan “Transforming The Middle East  (Ortadoğu’yu Dönüştürmek)" başlıklı makalesinde,  “Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 İslam ülkesinin haritalarının değiştirileceğini” açık açık beyan etmiş olmasına rağmen, İslam Alemi'nin büyük bir Haçlı saldırısıyla sarsıldığı, yağmalandığı, İslam'ın bilinçli olarak kurgulanmış vahşet görüntüleriyle  itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı görmezden gelinmektedir.
İslam bilginleri, ulemaları, ayetullahları Müslümanları, bilinçli olarak kurgulanmış ve yayınlanmış bu vahşet görüntülerinin barış dini olan İslam'la asla bağdaşmayacağını haykıracakları yerde, onay vermelerini anlayabilmek mümkün değildir. Bu, akıl tutulmasından başka birşey olabilir mi? Suriye'de, Irak'ta insanlar, yalnızca mezhebi farklı olduğu için katledilirken, "Dünya Müslüman Alimler Birliği" adlı Sünni örgütün başkanı Yusuf Kardavi'nin bu vahşeti, "Sünni Devrim" olarak tanımlamasının, akıl tutulması dışında, İslami ve insani bir açıklaması var mıdır?  
Uyan İslam Alemi uyan; elele verip oyunu bozamazsak, bu saldırı Son Haçlı Seferi olacaktır!

IŞID'IN GERÇEK HEDEFİ NEDİR?


IŞİD'ın Musul'u, Barzani'nin "Kürdistan'ın kalbi" dediği Kerkük'ü tek kurşun atmadan ele geçirmesinin ardından ortaya çıkan tablo çok düşündürücüdür. İçerdeki ajanların elektrik, su, iletişim ağlarını eşzamanlı patlatmalarıyla oluşturulan panik havası eşliğinde Musul'un  tek kurşun atılmadan IŞİD'a teslim edilmesiyle, ABD işgali başladığında Bağdat'ın anahtarlarının altın tepside Amerikalılara teslim edilmesi, birbirinin kopyası olaylardır.
Irak'ın işgali sırasında Bağdat'ın anahtarlarını altın tepside Amerikalılara teslim eden generaller ile, Musul'u tek kurşun atmadan IŞİD militanlarına teslim eden generallerin Saddam'ın altını oyan CIA/MOSSAD ortak yapımı Kesnizani Tarkatı mensupları olduğunu savunan yayınları dikkatlice okumak ve irdelemek gerekir (Ramazan Kaan Kurt'un  "Evanjelizm Hollywood ve Kabala'nın 13. Havarisi  (syf. 292-296)" ve  Mıchael Bar Zohar ve Nıssım Mıshal’ın  ‘Mossad’  kitapları).
Operasyonları İslam Alemi'nin büyük bir bölümünde onaylanmayan bir örgüt, kalkıp İslamiyet'in en kutsal kurumunu sahipleniyor, kuralları hiç dikkate almadan hilafet ilan ediyor, insanları hicrete ve cihada davet ediyor. Ve bu silahlı örgüt, Şii Müslümanlara, yalnızca mezhebi farklı din kardeşlerine katliam uyguladığı için, başta Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olmak üzere, Sünni İslam ülkelerinden sınırsız maddi destek alıyor.
'Suriye ve Irak topraklarında bir Sünni İslam devleti kurmayı hedefleyen İslami cihadçı görünümlü bu örgütün, baştan beri, Suriye'nin kuzeyindeki Kamışlı/Rojova'yı ele geçirmekte ısrarcı olmasının nedeni nedir; "Büyük Kürdistan"la ilgisi var mıdır?  Bu örgütün Irak ve Suriye topraklarında oluşturmaya çalıştığı devletin sınırlarıyla İsrail'in güvenlik kuşağının örtüşmesi bir rastlantı mıdır? Bu örgütün gerçek amacı nedir, İslam adına cihad yaptığını söyleyen bu örgütü kimler organize ediyor, bu örgüte destek veren Müslüman ülkeler oyuna mı geliyor?' konularında maalesef ciddi bir sorgulama yapılmıyor.
İslam, emperyalist sistemin bir aracı olarak, İslam'a karşı kullanılıyor.
Yazımızın bu noktasında Davit Fromkin'in "Barışa Son Veren Barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?" adlı eserine bir göz atalım..

İSLAM'IN BİR EMPERYALİST SİSTEM ARACI OLARAK KULLANILMASI YENİ BİR OLAY DEĞİLDİR


Mezhep savaşları ve İslam'ın emperyalist sistemin bir aracı olarak kullanılması yeni bir olay değildir. "Barışa Son Veren Barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?" adlı eserinde Davit Fromkin, Batılı emperyalistlerin Ortadoğu üzerine kurdukları oyunun esasını anlatırken, "Birinci Dünya Savaşı döneminin Avrupalı devlet adamları İslamiyet'in, bölge üzerindeki hakimiyetinin, politik manzaranın başlıca unsuru olduğunu kavramışlardı" demektedir. I. Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında İngilizlerin bölgeyi kontrolleri altına almak için Araplarla Türkleri, Türklerle Kürtleri hep etnik ve mezhepsel çatışmalar ekseninde karşı karşıya getirdiği bilinen gerçeklerdir.
Günümüzde de emperyal güçler Taliban, El Kaide ve uzantısı El Nusra ve IŞİD ve de adı bugüne kadar pek dillendirilmeyen Kesnizani gibi İslami cihad görünümlü örgütler eliyle ateşlediği uzun soluklu mezhep kavgaları üzerinden İslam Alemi'ni parçalanmaya, kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.  Dünyanın en büyük enerji kaynaklarını ele geçirebilmek için de, I. Dünya Savaşı sonrasında Sykes-Picot Anlaşması'yla şekillendirilen bölgemiz haritası, İslami cihad görünümlü örgütlerin operasyonlarla, Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda yeniden şekillendirilmektedir.
Fromkin, Ortadoğu'yu ve I. Dünya Savaşı'nı irdelediği ünlü eseri "Barışa Son Veren Barış"ta, emperyal güçlerin "Ortadoğu'da herşeyin din olduğu varsayımından hareket ettiklerini ve paylaşım savaşlarını doğrudan bu varsayıma dayanarak kurgulamış olduklarını" savunmaktadır.
Fromkin'in bu düşüncesinde hiç de haksız olmadığı, El Kaide uzantısı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün, adını İslam Devleti'ne çevirerek hilafet ilan etmesine uzanan süreçte gerçekleştirdiği operasyonlarda açıkça görülmüştür.

HEDEFE KARARLI ADIMLARLA YÜRÜYORLAR


Gelinen noktada, Ortadoğu'daki gelişmelerin yönünü ve olası sonuçlarını görebilme açısından, IŞİD'in Musul'u tek kurşun atmadan ele geçirmesiyle, ABD işgali sırasında Bağdat'ın anahtarlarının Amerikan askerlerine altın tepide sunulması arasındaki benzerliğin nedenlerini ciddi olarak irdelemek gerekir.
Suriye ve Irak'ın Sünni bölgelerini birleştiren toprakları kontrol altına alarak İslam Devleti'ni kuran ve Hilafet kurumunu canlandıran IŞİD'ın yapısı, arkasındaki destekçileri ve en önemlisi, bugüne kadar adı pek dillendirilmemiş olan Kesnizani Tarikatı ile bağlantıları bilinmeden Ortadoğu gerçeklerini görebilmek mümkün değildir. Çünkü, IŞİD'ın gerçekleştirdiği operasyonlar ve vardığı sonuç, bir örgüt aklının değil, bir devlet aklının başarabileceği şeylerdir.
Çatışmacı kültürün Ortadoğu'nun kangrenleşmiş hastalığı olduğu bilindiğinden, hedefe giderek derinleştirilen mezhep kavgaları üzerinden varılmaya çalışılıyor. Hedef bellidir; Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Ortadoğu merkezli olarak yürütülmekte olan operasyonlarla "Büyük Kürdistan" ile CIA/MOSSAD ortak yapımı IŞİD 'ın kurduğu ve hilafet ilan ettiği Islam Devleti üzerinden "Vaad Edilmiş Topraklar"a uzanan coğrafyanın kilometre taşları döşenmektedir.
İsrail Dışileri Bakanı Avigdor Lieberman'ın, "Bir Kürt devleti kurulursa ilk tanıyan biz olacağız" açıklaması, hedefe kararlı adımlarla yüründüğünü göstermektedir.
İslam Alemi'nin ve yüzyıllarca İslam'ın sancaktarlığını yapan Osmanlı'yı her yönden "besleyen" ana kaynak olan Türk Dünyası'nın geleceğini karartmaya yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirilmektedir. Tezgahlanan oyunun hedefini biran önce göremezsek, yarınlarda yaşanması kaçınılmaz olacak etnik ve mezhep çatışmalarıyla İslam Alemi paramparça olacak, İslamiyet de, Türkiye de, Türk Dünyası da bundan çok olumsuz etkilenecektir.

ÖNEMLİ NOT: "Zoraki Diplomat: İhsanoğlu" başlıklı yazımızla ilgili eleştirileri saygıyla karşılıyoruz; bir başka yazımızda, eleştirilerin aslında kime yöneltilmesi gerektiği konusunu ele alacağız. Bu arada, "Zoraki Diplomat" Yahya Kemal değil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ydu; düzeltir, özür dileriz.