Şimdilerde herkes, “Putin nerede duracak?” sorgulaması yapıyor. Hemen belirtmek isteriz ki, bu soru yanlış sorulmuş bir sorudur. Doğrusu şudur: “Ukrayna’da, kendisine bağlı bir yönetim kurduktan sonra bir müddet soluklanacak olan Putin, eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri Rusya Federasyonu çatısı altında toplamak üzere ne zaman harekete geçecek?”

Yaşamakta olduğumuz Rusya-ABD/NATO mücadelesidir. Rusya, yaptığı müdahale ile yalnızca Ukrayna’nın değil, NATO’nun ortaklık statüsündeki Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldovya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın NATO üyesi olma şanslarını da sona erdirmiştir. Bundan böyle, bu ülkelerin, NATO’nun 1995’ten bu yana sürdürdüğü “Barış için ortaklık Şemsiyesi”nden üyelik statüsüne geçmeleri mümkün olmayacaktır. 

Ukrayna merkezli yaşananlar, kadim Türk coğrafyası üzerinde kurulmuş olan Sovyetler Birliği’ni yeniden hayata geçirme çabasında olan Putin ve Kremlin şahinlerinin batıya doğru yaptıkları son hamleleri değil, Batılıların direncini test etmeyi hedefleyen bir soluklanma hamlesidir. 

ABD, AB ve NATO üyesi ülkelerin, Kırım’ın ilhakından bu yana sergiledikleri duyarsızlığın, parçalanmışlığın devam etmesi halinde, Rusya’nın, Gagavuzya ve Moldova üzerinden eski Varşova Paktı üyesi ülkelere yürüyüşü devam edecektir. Geleceğe ilişkin hesaplarımızı bu güçlü olasılığı gözönünde tutarak yapmak zorundayız. 

M. KEMAL SALLI

ABD Başkanı Biden, Ukrayna krizinin başlangıcından bu yana Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğine ilişkin sürekli tekrarladığı söylemleriyle Ukrayna’yı sonu nereye varacağı kestirilemeyen bir maceraya sürüklemiş oldu. Bir başka söyleyişle, Ukrayna’yı, altın tabak içinde Putin’e sunmuş oldu. 

NATO Konseyi, Brüksel’de, 30 üye ülkenin katılımıyla gerçekleştirdiği olağanüstü toplantı sonrasında yayınladığı bildiride, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin jeostratejik sonuçlara yol açacağını, çok ağır bir ekonomik ve siyasi bedeli olacağını duyuruyordu. 

Müttefiklerinin bir saldırıya uğradığında bile etkili olamayan NATO’nun bu kararının, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini ne ölçüde etkileyebilir? Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, neredeyse bütün eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri şemsiyesi altına alan NATO, 3 Nisan 2008’deki Bükreş liderler zirvesinde Ukrayna’ya Üyelik Eylem Planı vermeyen, aldığı ilkesel kararını hayata geçiremeyen NATO,  kınamanın ötesinde, ittifaka üye yapamadığı Ukrayna’yı Rusya karşısında hangi gerekçeyle savunacaktır? 

Düne kadar ABD ile çıkar çatışması yaşayan AB de, bir dizi yaptırım listesi hazırlamış.  Bu liste Ukrayna’ya yağmakta olan Rus füzelerine kalkan olabilecek midir? 

Olması mümkün müdür?.. 

Elbette değildir. NATO’nun bu kararının iyi niyetli bir gösteri belgesi dışında, caydırıcılık adına hiçbir değeri yoktur. 

1991’de, gaza getirip Kuveyt’e soktukları Saddam’ı tepelemek için gösterdikleri dayanışmayı 2014’te, Kırım’ın ilhakı olayında gösteremeyen Batı ittifakının bölünmüşlüğü, Kremlin şahinlerinin eski Sovyetler Birliği’ni yeniden hayata geçirme heveslerinin canlanmasına neden olmuştur. 

 “YALNIZ BIRAKILDIK”

Önceki gün sabah saatlerinde başlayan Rusya işgaline karşı ülkelerini tek başına savunduklarını söyleyen ve işgale sessiz kalan ABD ve AB üyesi ülkeleri sert sözlerle eleştiren Ukrayna Devlet Başkanı Viladimir Zelenski, başlarına yağmakta olan bombaları işaret ederek, "Dünyanın en kudretli güçleri uzaktan izliyor. Dünkü yaptırımlar Rusya'yı ikna etti mi? Yeterli olmadığını gökyüzümüzde ve yerde görüyoruz" diyordu.

Zelenski, Rusya'ya karşı ülkesinin savunmasında çok yalnız bırakıldıklarını belirterek, "Rusya ile tarafsızlık statüsünü konuşmaktan korkmuyoruz. Ancak bizim ne tür güvenlik garantilerimiz olacak?

Ukrayna'ya yalnızca sözle değil, belirli şekilde destek olan ülkelere de minnettarız.  Ancak ülkemizin savunmasında yalnız bırakıldık. Kim bizimle savaşmaya hazır? Bunları görmüyorum. Kim Ukrayna'ya NATO'ya katılma garantisi vermeye hazır? Herkes korkuyor" diyordu.

Hükümet merkezinde kalarak çalışmalarını sürdürdüklerini anlatan Zelenski, "Aldığımız bilgilere göre düşman beni bir numaralı hedef olarak belirledi. Ailem ise iki numaralı hedef. Devlet başkanını yok ederek Ukrayna'yı siyasi olarak yok etmek istiyorlar” diyerek bir başka gerçeği dile getiriyordu.

ABD SABIKALI

Rusya’nın, Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk bölgelerinin bağımsızlıklarını tanımasını, Ukrayna topraklarına girmesini şiddetle kınayan ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden söz eden ABD’nin, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal etmekten, milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesinden, Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakına neden olmaktan sabıkalı olduğunu unutmayalım. 

Uluslararası hukuku ihlal konusunda sabıka dosyası bu kadar kabarık olan bir ABD’nin, Ukrayna’yı işgal etmekle suçladığı Putin Rusyası’nı ne gibi yaptırımlarla ne ölçüde “cezalandırabileceği” merak ediliyor. 

ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, tek kutuplu yeni bir dünya düzeni oluşturma konusunda bu kadar bencil ve ısrarcı olmasaydı, Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkeleri bu kadar gücendirmesiydi, Batı cephesinde bu derece dağınıklık oluşmasına neden olmasaydı ve İngiltere’nin,  Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” projesine destek vermek zorunda bırakmasaydı, Putin Rusyası, eski Sovyetler Birliği’ni canlandırma, Çarlık Rusyası’nın düşlerini hayata geçirme konusunda bu kadar istekli ve cesaretli ve de başarılı olabilir miydi? 

2014 yılında, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak bir terör devleti kurmayı hedefleyen ABD’yi, Türkiye ve İran ile birlikte engelleyen Rusya’yı Ortadoğu denklemi dışına savurabilmek amacıyla, eski Sovyetler Birliği üyesi olan Ukrayna’yı kaosa sürükleyerek, Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in Moskova’ya kaçmasına neden olan ve Ukrayna’da Batı yanlısı bir yönetimi iktidara taşıyan ABD, şimdi Putin Rusyası’nın misilleme harekatı karşısında seyirci konumunda.  

UKRAYNA HEP HEDEFTEYDİ

Putin, Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlığının Rusya tarafından tanındığının ilan edildiği gece yaptığı uzun konuşmasında, çarpıtarak da olsa, tarihine göndermeler yaparak, Ukrayna’nın tarih ve kültür açısından ayrı bir devlet olmadığını, Sovyet Rusya tarafından “devlet rütbesiyle onurlandırıldığından” söz ediyordu. 

Ukrayna, 2014’te kaybettiği Kırım’ı ve Donbas bölgesini, ancak NATO üyesi olarak geri alabileceğini düşünüyordu. Ukrayna’nın bu niyetini çok iyi bilen Rusya, aylardır, ayrılıkçı Rusların çoğunlukta olduğu Donbas bölgesine ve arka Bahçesi Belarus’a  askeri yığınak yapıyordu. 

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ABD Başkanı Biden’ın ve Batılı medyanın, “Rusya Ukrayna’yı işgal edecek çığlıklarını, “Rus karşıtı histeri” olarak değerlendiriyordu. Rusya’nın 16 Şubat günü Ukrayna’yı işgal edeceğini haber veren çağdaş Nostradamus Biden’ı yalancı çıkarmayı hedefleyen Putin, o gün, “Tatbikat bitti, Ukrayna sınırındaki ve Belarus’taki askerlerimiz kışlalarına çekilmeye başladılar” müjdesi vermişti. 24 Şubat Perşembe sabahı ise ajanslar, Rus ordusunun Ukrayna’yı işgal etmeye başladığını duyururken, bütün dünya nefesini tutmuş, gündeme bomba gibi düşen bu habere bağlı gelişmelerin Ukrayna’da, ekonomilerde, piyasalarda yapabileceği tahribatın niceliğini ve niteliğini görmeye çalışıyordu. 

“UKRAYNA ORDUSU TESLİM OLURSA MASAYA OTURURUZ”

Cuma günü barış umutlarının tükendiği, yatırım tehditlerinin havada uçuştuğu ve Rus tanklarının Kiev yakınlarına ulaştığı saatlerde, Zelenski’nin görüşme çağrısına yanıt veren Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Müzakereye açığız. Tek koşulumuz var, Ukrayna ordusunun teslim olması” diyordu.

ABD, AB ve NATO üyesi ülkeler, bir taraftan peşpeşe yaptırım kararları açıklarken, diğer taraftan da Putin’in nerede duracağını kestirmeye çalışıyorlar. 

Çeşitli dönemlerde yaptırım uygulamalarından dersler çıkaran Rusya’nın, 5 yıl sürecek bir yaptırım uygulamasına dayanabilecek şekilde çok yönlü hazırlıklar yaptığı biliniyor. Bugünkü ekonomik gücüne ve sergilediği ekonomik performansa bakıldığında, bunca yaptırım cezası yemiş Rusya’nın bunlardan pek de etkilenmediği anlaşılıyor. 

Ukrayna’yı hiçbir zaman Rusya tarih ve kültüründen bağımsız bir coğrafya olarak kabul etmeyen Putin ve Kremlin şahinleri, Sovyetler Birliği’nin dağılması hemen sonrasından başlayarak, burayı yeniden Rusya Federasyonu’na kazandırmak üzere hazırlıklar yapmaktaydılar. Putin’in, 2014 yılında, ABD’nin Ukrayna’yı karıştırarak Batı yanlısı bir yönetim kurmasına Kırım’ı ilhak ederek ve Donbas’ta iki bölgeyi bağımsız birer birim yaparak karşılık verebilmesi, yıllardır yapılan hazırlıkların bir sonucuydu. 

Putin’in ve Kremlin şahinlerinin hedefi, yalnızca Kırım’ı ilhak etmek ve Donbas’ta Donetsk ve Logansk gibi yerleşim birimine özerklik sağlamak değildi; onlar, Rus toprağı saydıkları Ukrayna’nın tamamını Rusya Federasyonu’na dahil etmek için fırsat kolluyorlardı. 

Rusya’nın Batılılardan yıllardır ısrarla istediği, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine ve Ukrayna’nın ittifaka üye yapılmayacağına ilişkin yazılı garantinin verilmemesi üzerine patlak veren Ukrayna krizi, Kremlin şahinlerinin bekledikleri fırsattı. Her olasılığı göze alan Putin ve Kremlin şahinleri, önce Duma’da Donetsk ve Lugansk’ın bağımsıklık kararını aldılar, sonra da Donbas bölgesine ve Belarus’a yığdıkları tanklarla Ukrayna’yı işgal etmeye başladılar. Çıkan çatışmalar nedeniyle masum insanların yollara dökülmesiyle yeni bir insanlık dramı başlamış oldu. 

Zelenski’nin Batılı dostlarından umduğu yardımlar gelmedi. Sanatkar kökenli olmasından dolayı, yaptığı açıklamalarla, yayınladığı, ayrıntılarına özen gösterilerek hazırlanmış videolarla halkına moral vermeye çalışarak direnmeye çağırıyordu. O da artık umutlarını yitirmiş olmalı ki, yayınaldığı son video mesajında, “Bu beni son görüşünüz olabilir” diyordu.  

Peşpeşe yaptırım kararları yayınlamanın dışında bir şey yapmayan Batılı dostların yalnız bıraktıkları Ukrayna, Rusya gibi bir küresel güç karşısında ne kadar direnebilir?

PUTİN NEREDE DURACAK?

Şimdilerde herkes, “Putin nerede duracak?” sorgulaması yapıyor. Hemen belirtmek isteriz ki, bu soru yanlış sorulmuş bir sorudur. Doğrusu şudur: “Ukrayna’da, kendisine bağlı bir yönetim kurduktan sonra bir müddet soluklanacak olan Putin, eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri Rusya Federasyonu çatısı altında toplamak üzere ne zaman harekete geçecek?”

Yaşamakta olduğumuz gelişmelerin arka planındaki dinamiklere baktığımızda, böyle bir olasılığı gözardı edemiyoruz. Çünkü bu jeopolitik oyunun pekçok kuşkuya kapı aralayan yönleri var. 24 Ocak tarihli ve “Yeni Bir Yalta Anlaşması mı?” başlıklı yazımız da bu çerçevede değerlendirilmelidir. 

Yaşanmakta olan mücadele Ukrayna-Rusya çatışması değildir. Tüm küresel aktörlerin dahil oldukları ve kendilerini ön plana çıkarmaya çalıştıkları çok kutuplu   yeni bir dünya düzeni oluşturma mücadelesidir. Perde gerisinde ABD ile Rusya da anlaşmış olabilir, Putin ile Zelenski de. Bu jeopolitik oyunun, “Bir küresel güç karşısında askeri ve ekonomik gücü sınırlı bir Ukrayna e yapabilir?” görünümlü bir kayıkçı kavgası olmadığını kim iddia edebilir? 

Yaşamakta olduğumuz Rusya-ABD/NATO mücadelesidir. Rusya, yaptığı müdahale ile yalnızca Ukrayna’nın değil, NATO’nun ortaklık statüsündeki Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldovya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın NATO üyesi olma şanslarını da sona erdirmiştir. Bundan böyle, bu ülkelerin, NATO’nun 1995’ten bu yana sürdürdüğü “Barış için ortaklık Şemsiyesi”nden üyelik statüsüne geçmeleri mümkün olmayacaktır. 

Ukrayna merkezli yaşananlar, kadim Türk coğrafyası üzerinde kurulmuş olan Sovyetler Birliği’ni yeniden hayata geçirme çabasında olan Putin ve Kremlin şahinlerinin batıya doğru son hamleleri değil, Batılıların direncini test etmeyi hedefleyen bir soluklanma hamlesidir. 

ABD, AB ve NATO üyesi ülkelerin Kırım’ın ilhakından bu yana sergiledikleri duyarsızlığın, parçalanmışlığın devam etmesi halinde, Rusya’nın Gagavuzya ve Moldova üzerinden eski Varşova Paktı üyesi ülkelere yürüyüşü devam edecektir. Geleceğe ilişkin hesaplarımızı bu güçlü olasılığı gözönünde tutarak yapmak zorundayız.