1980 yılının yaz ayları, bir taraftan Cihet-i Askeriyye bütün hızıyla bir darbe’ye hazırlanırken, iktidardaki AP azınlık hükûmetini kerhen destekleyen MSP ile CHP arasında gizli gizli yeni bir hükûmet kurulması hususunda görüşmeler yapılıyordu. MSP’si adına Oğuzhan Asiltürk’ün, CHP adına Altan Öymen’in yürüttüğü bu gizli görüşmelerde, MSP adına Oğuzhan Asiltürk, “Bizim uygun bulacağımız bir bağımsız milletvekilinin Başbakan, Sayın Prof.Dr. Necmeddin Erbakan’ın güçlü Başbakan Yardımcısı olacağı bir hükûmete var olduklarını söylüyor, başka türlü bir hükûmete, hele hele CHP Lideri Bülent Ecevit’in Başkanlığı’ndaki bir hükûmet şeklini tabanımıza ve Aziz Milletimize anlatamayız” diyordu. 24 Haziran günü Erbakan Hoca, parlamenterleri serbest bıraktıklarını ve artık kerhen de olsa hükûmeti destekleme mecburiyetlerinin kalmadığını söyledi. Erbakan’ın bu beyanı hükûmetin düşürülmesi hususunda ümitleri arttırdı. Darbe Plânının (Bayrak Plânı) husûsî kuryeler eliyle Ordu Komutanlarına dağıtıldığı sırada, 2 Temmuz 1980 günü Mecliste hükûmet için güven oylaması yapılacaktı. Erbakan Gensoru sebebiyle Başbaksan Demirel’e öylesine ağır sözler sarfetmişti ki, CHP’nin yeni bir hükûmet konusunda ümitleri artmıştı. Gensoru görüşmeleri için TBMM’sinin toplantısı başlamış, yukarılarda sadece MSP Grubunun toplantısı devam ediyordu. Genel Başkan yardımcılarından Hasan Aksay, kimsenin görmediği-göremeyeceği bir şekilde CHP’den Altan Öymen’in yanına gitti. “Sayın Öymen! Bu konuda birlikte çok çalıştık ve epeyce mesâfe aldık. Bu hükûmetin düşürülmesini biz de istiyoruz. Şimdi yukarıya guruba çıkıyorum. Ne dersiniz?” CHP’nin, Erbakan’ın başbakan yardımcılığını kabul etmesi o anda Türkiye’deki gelişmeleri belki de büyük ölçüde değiştirebilirdi. Ne var ki, MSP, hükûmeti düşürdükten sonra bütün insiyatifin kendi elinde olmasını istiyordu. CHP ise bunu kabullenmeyip geniş bir koalisyon kurulmasını talep ediyordu. Altan Öymen’in cevabı, “Maalesef kabul edemeyiz. Genel Başkan Ecevit’in de söylediği gibi önce hükûmeti düşürelim. Gensoruyu biz hazırladık. Gerekçelerini de size sunduk, ne istediğimizi de söyledik. Artık karar size aittir.” Hasan Aksay, “Yazık” demekle iktifa etti. Gensoru görüşmeleri geç saatlere kadar devam etmiş, oylamaya geçileceği anda Erbakan Hoca, “Şimdilik hükûmeti kerhen destekliyoruz,” demiştir. Oylama neticesi, AP Azınlık hükûmeti 214’e karşı, 227 oyla i’timad reyine mazhar olmuştu. Hükûmeti yıkmak isteyenler, Demirel’in meşhûr “Bulsunlar 226’yı hükûmeti düşürsünler,” sözüne uygun olarak 226’yı bulamamışlardı. Gecenin geç saatlerinde Ankara siyâsî çevrelerinde durum tartışılırken, Genel Kurmay Başkanı da vaziyeti yakından ta’kip ediyordu. Hükûmet düşürülmüş olsaydı, elbette darbe daha da kolaylaşacaktı. Halbuki, şimdi yeni bir durum ortaya çıkmıştı. Evren Paşa, bu yeni durumu, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile de görüştü. - Galiba darbeyi bir müddet te’hir gerekecek. Yeni i’timad reyi almış bir hükûmeti i’timad oyu aldıktan dokuz gün sonra düşürürsek, “Bak, CHP düşüremedi, arkasına Orduyu alıp, birlikte düşürdüler,” denilirdi. Diğer taraftan Yüksek Askerî Şûra toplantısı da yaklaşmıştı. Şûra müdahale sonrasına kalırsa, ta’yin ve terfîleri gerçekleştirmek zorlaşırdı. Dondurmuş olsak bu kerre başka yorumlar yapılır. Halbuki bütün ta’yin ve terfileri yaptıktan sonra ve bütün komutanlar yerlerine gittikten sonra müdahale daha kolay ve doğru olur. Evren Paşa, toplantının sonunda kararını açıkladı. - Bu kadar sabrettik. Biraz daha bekleyelim. 08 Temmuz günü, Genel Kurmay Başkanlığı’ndan ikinci bir emirle, Bayrak Plânı uygulamadan kaldırılmıştır. Plân, Kolordulardan geri toplansın!... 09 Eylül 1980 Salı günü, Ordu Komutanlarından Kolordu Komutanlarına ulaştırılan Bayrak Plânı’nın uygulama aşamaları devreye sokuldu. Birlik Komutanları toplanarak “Türkiye’de 12 Eylül günü 04.00’ten itibâren bütün ülkeye şâmil olmak üzere örfi idare’nin başlatılacağı askerlerin buna göre hazırlanmaları gerektiği ve bütün komutanların 04.00’dan itibâren radyoları dinleme” emri verildi. 11 Eylül 1980 Perşembe günü saat 14.00, İstanbul/Cağaloğlu, Çatalçeşme Sokağında kâin, İhlas Holding-Türkiye Gazetesi binasında, Enver Ören Bey’in odasındayız. Sekreterya telefon bağlıyor, Enver Bey kısa bir konuşmadan sonra telefonu bana veriyor, telefonun diğer ucundaki şahsa, “...... Bey, yanımda Mustafa Akkoca Bey de var, lütfen bana söylediklerinizi ona da söyleyiniz,” diyor. Telefondaki zât, benim İzmir’deki askerlik günlerimden yakînen tanıdığım bir Kurmay Subay... Erzurum’daki Kolordu’nun Kurmay Başkanı... Kısaca, “Hocam, lütfen bu gece uyumayınız ve bizm için dua ediniz,” diyor, telefon kapanıyor. Enver Bey’le çok kısa bir değerlendirme yapıyoruz ve ben İncili Çavuş Sokağı’ndaki gazetemizin binasına geçiyorum. Öncelikle Ankara Bürosu’nu, Büro’muzun Şefi, Ankara Temsilcimiz Kenan Kurt’u arıyorum. “Ankara’da durum nedir? Olağanüstü bir vaziyet var mıdır?” diyorum. - Hocam, belki telefondan patlayan bomba seslerini duyuyor olabilirsiniz. Ankara’da Çankaya’dan-Ulusa, Atatürk Bulvarı üzerinde muhtelif mekânlarda patlamalar oluyor, bombalar patlıyor. Belli ki, “meyveler olgunlaşmış son bir silkeleme ile olgun meyvelerin ağaçlardan düşürülmesi işlemi yapılıyordu.” Derhal, Beyağabey’in, Merhûm Cennet mekân Kemâl Kacar Bey’in Kalem-i Mahsus Müdürü (ta’bir, Merhûm Üstad Necip Fazlı Bey’e aittir.) Merhûm Mehmed Aktekin Bey’i aradım. Kısaca durumu anlattım, “Lütfen her neredeyse mutlakâ İstanbul’a dönmesini söyleyiniz,” dedim. İnanmadı, inanmak istemedi, “bunların aslı-astarı yok, uzun zamandır bu dedikodu yayılıyor,” dedi. Kısa bir zaman öncesi, kurduğumuz Yurt Haber Ajansı’nın Umum Müdürlüğü’nü yapan Merhûm Ergun Göze Ağabeyi aradım, kısaca bilgilendirdim. Kısa bir zaman sonra, Merhûm Üstad Necip Fazıl Kısakürek aradı. “Akkoca Bey, çok önemli birisiyle görüştüm, bu gece muhtemelen bir darbe bekleniyor, yakın korumam Jandarma erini benimle vedalaşmasına bile izin vermeden çekip aldılar, vaziyet çok ciddîdir, vaziyeti bir şekilde Kemâl’e bildirirsen iyi olur,” Üstad’a, “muhtemelen sizi arayan Ergun Bey’dir, Ergun Bey’e de bu haberi ben verdim,” diyemedim. Özel telefonundan, Devlet Bakanı, adeta Başbakan’ın birinci yardımcısı, daha da ileri sır kâtibi ve Kalem-i Mahsus Müdürü gibi çalışan Ekrem Ceyhun’u aradım, bilgilendirdim, “Beyefendiye naklediniz, uzak ihtimal bile olsa bilgilendirmenizde fayda vardır,” dedim, inanmaz göründü, “söylentidir,” dedi...