ASİAD’IN GELENEKSEL YILLIK TOPLANTISINDA KONUŞAN DEVLET BAKANI ZAFER ÇAĞLAYAN, “ÜLKEMİZ ÇOK İYİ DEĞİŞİMLER GEÇİRİYOR ÜLKEMİZ ÇOK BAŞARILI BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR. BENİ TANIYANLAR BİLİYOR KONUŞMALARIMDA HER ZAMAN OBJEKTİF OLMUŞUMDUR; ŞİMDİ KONUŞACAĞIM KONULARI SİYASİ KİMLİK İÇİNDE OLAN BİRİ OLARAK SÖYLEMEYECEĞİM” DEDİ. Avrasya Sanayici ve İşadamları Derneği (ASİAD)’ın geleneksel olarak düzenlediği yıllık bilgilendirme toplantısı, bu yıl, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın katılımıyla, Sürmeli Oteli Balo Salonu’nda gerçekleştirildi. Türkiye’nin gündemi ve ekonomisinin değerlendirildiği kahvaltılı toplantıya ASİAD üyeleri, politikacılar, İşadamları, yabancı misyon görevlileri ve kalabalık bir medya gurubu katıldı.. ASİAD Genel Başkanı Ömer Faruk Başaran, toplantıyı açarken yaptığı kısa konuşmada, Türkiye’nin önündeki sis perdesinin Anayasa referandumu ile yavaş yavaş dağıldığını, ülkenin önünün açıldığını söyledi. Başaran, konuşmasının devamında, “Türkiye, 2050 yılında, dünyanın 4-5 büyük ülkesinden biri olacaktır. Önümüzdeki günlerin Türkiye açısından çokiyi olacağına ve Türkiye için bir altın çağın başlayacağına inanıyorum” dedi. ASİD Başkanı Ömer Faruk Başaran’dan sonra söz alan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, esprilerle, fıkralarla süslediği konuşmasında, Türkiye’nin ekonomik tablosunun ayrıntılarını anlattı. ASİAD’ın düzenlediği toplantının kendisi açısından ayrı bir önemi olduğunu, eşinin böyle bir toplantıda ilk kez kendisini dinlemeye geldiğini belirten Çağlayan, “Beni burada bir bakan gibi değil de bir ağabeyiniz ya da kardeşiniz olarak görün. ASİAD’ın toplantısına eşim, ağabeyim ve baldızımla katıldım; ailecek buradayız. Rahat olun, ama ara sıra alkışlarsanız, ben de suyumu yudumlama fırsatı bulurum” dedi. Sözlerine devam eden Bakan Çağlayan, toplantıya katılanlardan alkış konusunda cömert olmalarını, alkışın para istemediğini, üstelik, kan dolaşımını hızlandırdığından, sağlığa da iyi geldiğini belirttikten sonra, “İş aleminin içinden gelmiş dostlarım buradayken, sizlerle şöyle bir 3 saatinizi almak için buradayım. Beni bilenler iyi bilir, konuşmaya başlayınca, toplantılarda freni patlamış kamyon gibi nerede duracağımı bilmem. Onun için, arada bir alkış istiyorum ki, su molası vereyim . Bakanlı bir toplantıda tabiî ki bir ciddiyet olur, ama rahat olun. Havayı yumuşatmak için konuşmama, yeri geldiğinde anlattığım iki fıkra ile başlayayım” dedi. Bakan Çağlayan, anlattığı iki güzel fıkra ile tüm dinleyenleri kapsama alanına aldıktan sonra, Türkiye’nin ekonomik tablosunun ayrıntılarını anlatmaya başladı.. Ekonomi konusuna girmeden önce Bakan Çağlayan’ın fıkralarını aktaralım ki, yeri geldiğinde siz de kullanabilesiniz. FATİH’E FATİHA SURESİ, KEVSER’E KEVSER SURESİ DERKEN… “Okullarda dönem başladığında, öğretmen sınıfa girer ve öğrencilerle tanışmak ister. Sıranın başındaki geç delikanlıya sorar, ‘Oğlum senin adın ne?’ Öğrenci, ‘Hocam, adım FATİH’ demesi üzerine, din dersi hocası, ‘Ya öyle mi? Sen fatih süresini oku bakayım’ der. Hoca daha sonra bir kız öğrencinin yanına gelir ve ‘Kızım, senin adın ne?’ diye sorar. Kız, ‘KEVSER, hocam’ der. Eee, din dersi hocası cari açığı, ödemeler dengesini ya da ihracatı soracak değil elbette; ‘Kızım, madem adın Kevser, sen de bize Kevser süresini oku’ demiş. Kız sureyi okurken, sıraların arkasında bir öğrenciyi fark eder hoca ve hemen onun yanına gider, sorar: ‘Oğlum, senin neyin var terliyorsun, kızarmışsın.. Bir problem varsa söyle, doktora götürelim’ der. Öğrenci, ‘Yok hocam, iyiyim’ der, ama öğrenci hala sıkıntıdan terlemektedir. Hoca devam eder, ‘Bir sağlık problemin olmadığına göre, senle de tanışalım o zaman evlat, adın ne senin?’ der. Çocuk, kan ter içinde, ‘Benim adım YASİN, ama bana kısaca SÜPHANEKE derler, hocam’ deyivermiş..” Bakan Çağlayan, dinleyenleri fıkralarla rahatlatıp kapsama alanı içine aldıktan sonra, Türkiye’nin küresel krizin teğet geçtiği bir ülke olduğunu belirterek, ‘’Sayın Başbakan bunu söylediği zaman, birçokları bunu alaylı şekilde karşıladılar ve geçmişte gülenlerin bugün yüzleri kızardı’’ dedi. “ALKIŞLAMANIN PEKÇOK YARARI VAR”” Bakan Çağlayan fıkraların ardından salondan gelen alkışları yeterli bulmamış olacak ki, “Bu salonda bir gariplik var ya arkadaşlar tam uyanmadılar yada başka bir şey var dünyada. sermayesi hiç olmayan para vermeden yaptığınız tek şey alkışlamaktır neden çekiniyorsunuz arkadaşlar alkışlamaktan?” deyiverdi ve ardından salonu kahkahaya boğan espriyi patlatıverdi: “Kendime istiyorsam namerdim. Alkışlamanın bir çok faydası var, vücuttaki kan deveranını arttır, konuşmacıya gaz verir. Konuşmacı da birçok şeyleri size söylemeye çalışır. Sizler çaylarınızı meyva sularınızı içerken bende gözlerinizin içine baka baka birşeyler söylemeye çalışacağım. Ülkemiz çok iyi değişimler geçiriyor ülkemiz çok başarılı bir dönemden geçiyor.Beni tanıyanlar biliyor konuşmalarımda her zaman objektif olmuşumdur şimdi konuşacağım konuları siyasi kimlik içinde olan biri olarak söylemeyeceğim.” UYGULAMANIN İÇİNDEN GELİYORUM “Bu ülkede 27 sene ihracat yapmış sanayilik yapmış defter kitaptan öğrenmemiş bir arkadaşınız olarak buradayım.Türkiye bugün gelmiş olduğu seviye son derece önemli bir noktaya gelmiştir Şimdi sizi milattan önceye değil 8 sene öncesine götüreceğim 2002 senesinde bir çok işadamı işini kaybetti intihar etti problemlerle bir araya geldi milyonlarca insan işsiz kaldı.Koalisyon ortakları bir araya geldiğinde acaba yeni bir şey mi var diye dolar faizin borsanın yükseldiği bir ekonomi vardı.Türkiye o tarihte 36 milyar $ ihracat yapan dünyanın 26 ülkesi olan bir ülkeydi.Bugüne bakınca 17 büyük ülkesi olduk ihracat 4’de katlandı.” ORTADOĞU’DA ÇATIŞMA ÇIKAR DEDİLER AMA… Küresel kriz döneminde Türk ekonomisinin durumuna da değinen Çağlayan, “Korkulan olmadı” dedi. “Türkiye Avrupa’nın 6 .büyük ekonomisi oldu çatışma çıktı çıkacak dediğimiz komşularımızla 7 kat ticaretimiz arttı. Çatışma yerine ortak çalışma başlamıştır.Türkiye’nin ekonomisi Avrupa’da öyle bir yere gelmiştir ki İngiltere’de evlerde kullanılan her 10 buzdolabından 2’si Türk buzdolabıdır.Her üç televizyondan birisi de Türk televizyonudur.Türkiye’nin gelmiş oldu yer budur .Türkiye ‘nin kasasında o tarihte 26 milyar $ varken bu gün Tükiye merkez bankasının kasasında 76 milyar $ var.” MERKEZ BANKASI FAİZ POLİTİKASINI İYİ YÖNETEMEDİ Küresel kriz döneminde Merkez Bankası ve Para Politikası Kurulu’nun Türkiye’yi faiz konusunda iyi yönetemediğini savunan Çağlayan, ‘’Merkez Bankası Başkanı çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir kişidir. Fakat Merkez Bankası meselelerin arkasından koştu, önünden koşamadı. Amerika Merkez Bankası 2008 yılında faizleri başaşağı götürürken, bizim Merkez Bankası tam aksine, faizleri yukarı götürdü. Şimdi o gün çıkartılmış olan faizlerin en büyük etkisini biz kurda görüyoruz. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, faiz politikasını iyi yönetemedi. Bugün Türkiye dünyanın en yüksek faiz veren ülkelerinden biridir.” DARBELERDEN ÇOK ÇEKTİK Türkiye’nin darbelerden yara aldığını, demokratik standartlar noktasında geri bırakıldığını söyleyen Çağlayan, ailece 1960 darbesinden mağduriyet yaşadıklarını anlattı. 1960 darbesinin acılarını yaşamış ailelerden biri olduklarını, bir amcalarının milletvekiliyken Yassıada’da, sonra Kayseri cezaevinde yıllarca yatmak zorunda kaldığını anlatan Çağlayan yakın tarihimizdeki darbelerin unutulmaz izlerini şöyle anlattı: ‘’Bir ülkede milletin işbaşına getirmiş olduğu bir başbakanı darbecilerin asması kadar kötü bir şey olamaz. Gelelim 1980’.. Ben 1975-1978 arasında üniversite okudum ve o tarihlerde, iftihar ederek söylüyorum, ülkemin birlik ve beraberliği, bölünmez bütünlüğü için, aslen bir Kürt olmama rağmen, ben bu ülkede milliyetçilik ve ülkücülük yaptım. Ama 1975-80 öncesi, bu ülkede ülkesini savunmak için ülkücülük yapan, yine aynı şekilde onun karşısında yine ülkeyi savunmak adına devrimcilik yapan birçok gencimizi 1980 ihtilalinde astılar. Biz de koyunlar gibi seyrettik. ‘Biz’ derken, kendimi söylüyorum, siz üstünüze almayın. Dönemin komutanları, ne acıdır ki, aynen şunu ifade ettiler: ‘Ne var efendim, biz bir sağdan astık bir soldan astık’. Mübarek, araba lastiğine balans mı yapıyorsun? Ne demek bir sağdan bir soldan astık?’’ YENİ ANAYASA “Artık Türkiye darbecilerin istediği zaman darbe yapacağı ülke olmaktan çıkmıştır. Yok öyle yağma, millet getirir millet götürür. Demokrasinin gereği budur. Şimdi 2011 seçimlerinden sonra inşallah Türkiye, yeni bir dönemde daha kuvvetlendirilmiş siyaseti, daha kuvvetlendirilmiş bir demokrasisiyle, sivil toplum kuruluşlarının, birçok siyasi partinin beraber ortak konsensüsle ortaya çıkartacağı bir anayasayı koyacak ve eski darbecilerin anayasasını da kaldırıp inşallah çöpe atacaktır.” İSTANBUL BİR KONGRE MERKEZİ OLDU “15 ayda 58 ülkeye 400 bin km yol yaptım. Ay’la dünya arası 350 bin km’dir yani aya gittim ve döndüm arkadaşlar. Bu hobi olamaz. Pilot ve hosteslerin yıllık uçuş saati 800 saati geçemez; ben de onlarla beraber uçtum. İstanbul’da yaşıyorsunuz, görüyorsunuz. IMF Kongresi, DÜNYA BANKASI Kongresi, çeşitli uluslararası toplantılar artık Türkiye’de gerçekleşiyor. İstanbul’da otellerde boş yer yok. Arkadaşlarımla, heyetimle birlikte aynı otelde kalamadım. İstanbul’daki birkaç otelde konakladık. ‘Niye ayrı ayrı kalıyoruz?’ dediğimde, ‘Yer yok bakanım’ dediler. Doğuya gidin, oradaki oteller de dolu, Güneydeki oteller dolu, ülkemizin bütün otelleri dolu. Bu da hareketliliği gösteriyor.” VERGİ BORCU İŞADAMINA ENGEL OLMAMALI “Vergi borcu olan yurtdışına çıkamıyordu . Sanayici, işadamı yabancı, işadamlarıyla yurtdışına çıkarken havalimanında durduruluyor pasaportu alınıyordu. O anki durumu düşünebiliyor musunuz?. Vergi borcu için vergi dairesini arayıp rica ettiğim çok insan olmuştur. Böyle bir şey doğru mudur? İşadamının borcu varsa gelir öder; bu ülkenin sanayicisidir, üretim yapan kişisidir. (…) Bu dönemler kapandı arkadaşlar. Türkiye demokratik, eşit, özgürlükçü bir ülke olmuştur. Rahat bir şekilde ekonomiyi hep birlikte daha ileriye taşıyacağız.” Konuşmaların ardından, ASİAD’a yeni katılan sanayici ve işadamlarına katılım belgeleri Zafer Çağlayan tarafından verildi; topluca hatıra fotoğrafı çekildi.