Müzik camiasının billur seslerinden, sosyal medya ve Tik Tok fenomeni  Gülcan Demir, yepyeni single çalışması için stüdyoya girdi... Yönetmenliğini Samet Akkuş'un , yapımcılığını Akademi Müziğin üstlendiği albüm, bomba gibi bir proje ile piyasaya sunulacak... isminin bir sır gibi saklandığı albüm, Karadeniz müziğinin motifleri ile hazırlanıyor...

Slow bir şarkıyla damga vurmaya hazırlanan Gülcan Demir'le sizler için kısa bir söyleyişi yaptık.

Gülcan Demir

Fiziki ve Piskolojik şiddete maruz kalan bir çocukluğum vardı...

17 Temmuz 1988 Kastamonu doğumluyum ... Dört kız kardeşin en büyükleri benim...

Baba tarafından Kastamonu , anne tarafından Trabzon'luyum... Fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalan bir çocukluk yaşadım... Babam tarafından baskı altındaydık hep...

Çok başarılı ve aktif bir öğrenci olmama rağmen liseye babam yüzünden  gidemedim... “Okuyan ne yaptı ki, sen ne yapacaksın” derdi hep... 99 depreminde şoförlüğü bırakıp hayvancılığa başladı...Yıllarca ben ve kardeşlerim sürülere baktık...  Yani bir nevi çobanlık yaptık... Çocukluğumuzu yaşayamadık... Evimizde sürekli kavga, huzursuzluk olurdu... Ben o sesleri duymamak için walkmenimden müzik dinlerdim hep ve ona sığınır, onunla oyalanırdım... Şehirler arası şoförlük yapardı babam... Bir evlât babasının uzakta çalışmasını asla istemez... Hatta özler ama biz onun eve gelmesini hiç istemezdik... Çocukken polis ya da subay olma hayalleri kurardım fakat olmadı.. Rabbim dışarıdan okulu bitirmeyi nasip etti... Çok çalıştım, çok mücadele ettim ama sonunda şükür ki  kazandım... Hatta ve hatta özel güvenlik kursunu tamamlayıp kimliğimi de elime aldım.

Babamın eksikliğini, annem bize hiç hissettirmedi... Emeği çok büyüktür... Annem bizler için tarlalarda çalışırdı... Bende 9 yaşında olmama rağmen yemek yapar, evi temizler kardeşlerime bakardım... Ortaokul yıllarında ise annemle birlikte gündelik işçi olarak sarımsak ve pancar tarlalarında çalıştık... Okul yıllarım çok sıkıntılı geçti... Kış aylarında bez ayakkabılarla giderdim okula... Arkadaşlarımın alaylarına çok maruz kaldım... Geceleri yatağa girip gizli gizli ağlardım... Çok zor dönemlerdi... Ama çok şükür hepsi bitti... İnsan kalbindeki iman ışığını söndürmediği sürece Rabbim onun yolunu mutlaka açıyor.

"Barış Akarsu sahne hayatımdaki ilk heyecanımdır”

Müzik ile ilk tanışmam annemin Trabzonlu oluşundan ve Bizim evde sürekli Karadeniz müziğini dinlememizden dolayıdır... Ama müzikle asıl tanışmama sebep olan ve beni teşvik eden, rahmetli Anadolu rock müziği sanatçısı Barış Akarsu'dur... Amasra küçük olduğu için herkes herkesi çok iyi tanır... Oranın halkı yardımlaşma ve dayanışma içerisindedir... Benim de ikinci memleketimdir... Çocukluğum ve gençliğim hep burada geçti benim... Müzikle doğuşumda burada başladı... Hiç unutmam Barış Akarsu'nun bir konserine arkadaşlarla birlikte toplanıp gittik... Önlerde  olduğum için,  benim ona en içten şekilde eşlik ettiğimi görünce elimden tutarak sahneye çıkardı beni ve Islak Islak şarkısını birlikte söyledik... İşte o an " Aman ALLAH'ım " dedim... Bayılacak gibi oldum heyecandan... Mikrofonu bana uzatması ve benim onunla şarkı söylemem... Ah diyorum...  Bu hayatta her şey, her şeye vesile...  Onun için Barış Akarsu benim için her zaman çok değerlidir... Mütevazı kişiliği, ağır başlılığı ve daha da önemlisi iyi bir müzik adamı oluşu takdire şayandır... Ne yazık ki çok genç yaşta kaybettik...  Ruhu şad olsun... İşte o andan itibaren mikrofon hiç düşmedi elimden..  Çok değerli hocalardan şan ve müzik eğitimi aldım ve  bunun yanı sıra batı müziği eğitimini de tamamladım...

Tik Tok Benim İkinci Ailemdir!

Pandemi sebebi ile sahneye ara vermek zorunda kaldığım dönemlerde, gördüğüm ve duyduğum, çok etkilendiğim SMA hastası bebeklere ve sokak hayvanlarına  nasıl destek veririm diye düşünürken, kendimi Tik Tok  yayıncısı olarak buldum... Tik Tok'tan elde ettiğim gelirin %70'lik kısmını sokak hayvanlarının bakımına ve SMA hastası bebeklerin tedavisine kullanmaya başladım... Tik Tok''ta  o kadar güzel destekler görüyordum ki aile gibi olduk kısa zamanda.. Iyiki varlar... Ve benimle birlikte de hep var olacaklar.

Peki tarz olarak Neden Karadeniz Müziğini seçtiniz?

Karadeniz denince, akla gelen en önemli kültür öğelerinden biri de Karadeniz müzikleridir. Horon, kemençe ve yöresel enstrümanlar kullanılarak yapılan Karadeniz müzikleri ve şarkıları, Karadenizli olsa da olmasa da herkesin içine dokunan ezgilerimiz var bizim.

Karadeniz müzik kültürüne yakından bakarsak özellikle Doğu Karadeniz, engebeli coğrafyasına, hırçın denizine ve sınırlı tarımsal üretimine rağmen tarih boyunca birçok kültüre beşik olmuştur. Bu kültürel çeşitliliği, diline, geleneklerine, danslarına ve müziklerine yansımıştır. Karadeniz müzikleri içinde en belirgin ve bilinen tür Destanlardır (Destanî). Lazuri Destanî (Lazca Destanlar) Koro veya tek olarak yahut enstrümanlar eşliğinde söylenir. Konuları aşk, ölüm, doğa , gurbet gibi konular işler.

Karadeniz müziğinde yaygın olan türlerden biri de Okobalu / Meka-Moka (atışmalı şarkılar)dır. Toplu olarak gerçekleşen eğlencelerde gruplar arasında vokallerle söylenir. Atışma şeklinde yapılan bu türde erkekler ve kadınlar birer grup olur. Ölülerin ardından söylenen ağıtlar ise Bgara (ağlama) olarak bilinir. Kadınlar tarafından ölü evinde söylenir. Biri ölüye “bgara” söyler, diğerleri de ağlayarak eşlik ederler.

Karadeniz müzikleri içinde belki kulak aşinalığınız olan en önemli türlerden biri de Nani (ninni)’dir. Heyamo - Heymoli ise, eğlence ve iş şarkılarında söylenir. Xoroni (horon) ise tulum ve kemençe eşliğinde oynanan halk dansıdır. Onun için Karadeniz Müziği aslında insanın Özüdür.

​​​​​​​

Herkes sanatçı olamaz!

Birçok nedeni vardır tabii bunun çünkü sanat yaratıcılık gerektirir, çerçevenin dışında düşünebilme yeteneği gerektirir, duygularını ve düşüncelerini dışa vurabilme kabiliyeti gerektirir vs. ancak bir şey daha var ki sanatçıda olması gereken, o da özeleştiridir.

Bir yazar satırlarına bakıp ne kadar kötü yazmışım, şurada abartmışım vb şeyler diyebilmeli. bir ressam yaptığı resme bakıp hatalarını görebilmeli. hatalarını görebilmeli ki daha iyi bir sanatçı olabilsin.

İşte belki de bir toplumun sanatçı çıkaramamasının en önemli nedenlerinden birisidir o toplumdaki bireylerin özeleştiri yapamaması, eleştiriye açık olmaması.

Özeleştiri bir erdemdir, herkes de erdemli olamıyor. bu yüzden herkes sanatçı olamıyor.

Şükretmeyi bilmek lazım!

Hayattan beklentim ilerleyen yaşlara geldiğimde keşke demeden geriye bakabileceğim bir yaşantı geçirmek. Bir sürü şey bekleyebiliriz hayattan ama bence bu sadece hayal kırıklığına sebep olur. Zamanla da bu hayal kırıklıkları vazgeçmelere dönüşür. Vazgeçen insan bir süre sonra kendinden bile beklentiyi keser ve yaşlanınca da "keşke şunum olsaydı", "keşke bunu yapsaydım" gibi cümlelerle üzülmekten başka bir şeye sahip olamaz. Hayat herkese farklı şekilde zor. Bizim için kolayca atlatılabilecek bir şey başkası için belki travma derecesinde bir zorluktur. Burada iş bizim şükretmemize kalıyor. Şükretmeyi bilmek ve sahip olduklarımızı güzelleştirmeye çalışmak bizi yakınmaktan daha mutlu edecektir diye düşünüyorum.

Müzik benim Herşeyim !

Müzik zaman ve mekanla birleşirse "anı yaratır" derler. Gerçekten öyle. Müzikal anlamda o kadar hikaye birikti ki bende anlatamam. Çocukluğumdan tutunda bu yaşıma kadar ona sığındım.

Onunla paylaştım acılarımı, sevincimi, heyecanımı, korkumu.

Müzik olmasaydı ölürdüm demiyorum, olmasaydı ben de olmazdım, eminim. Bu sevgiyle doğmuşum diyorum kendi kendime.

Hayatımın fonunda hatta içinde her zaman, ama her zaman var olan tek şey, dinleyerek, söyleyerek, hatta düşünerek!

Sabah uyandığımda resmen kafamda gezen melodiler oluyor daha uyanır uyanmaz, tekrar uyuyana kadar.. Sanırım bana, acıyla bile olsa, 'yaşadığımı' hissettiriyor.

Aynı zamanda her an her dakika bağımlı olduğumu hissettiğimdir. Ne hissedersem hissedeyim, hayattan ne kadar bıkmış olursam olayım, etrafımda hiçbir şey istemiyor olayım sadece müzik olması bana yeter.


Canım deli gibi koşmak istiyorsa, ağlamak istiyorsam, birilerine sarılmak istiyorsam kısacası modum ne olursa olsun arkada mutlaka çalması gereken şarkılar var.

Müzik öyle bir şey ki, sözlerini anlamadığın şarkılara ağlarsın, çünkü anlamana gerek yoktur müziğin gerçekten kendi dili var. Sana anlatmak istediğini anlatır ve sen de usulca dinlersin.

Öyle bir ahengi var ki kendi içinde, tek bir notayı yerinden oynatsan, bir enstrüman geride kalsa sanki tahtayı tırnakla kazıyorlarmış gibi hissedersin. Yörüngedeki gezegenler gibi aynı.

En mutlu olduğun anda bile seni ağlatabilecek melodiler hep olur. Bir şekilde en derine gömülmüş hatırlarını çeker çıkarır ve önüne serer.

Hiç aklına gelmeyen şeyleri sorgulatır. Dünyaya bakışını değiştirir. Kısacası benim için gerçek bir açlık müzik. Yeni duyduğum her şahane şarkıda bir yandan sevindirirken bir yandan da daha böyle duymadığım varlığını bile bilmediğim ne güzel şeyler vardır kim bilir