Devran Kaya'nın ilk romanı olan "Annemin Kasetleri " Everest yayınları etiketi ile  ikinci kez yeniden raflarda yerini aldı. Herkesin merakla beklediği kitabı ve Yazarını sizler için kaleme aldık...

İlk romanınız "Annemin Kasetleri "geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları etiketiyle ikinci kez yeniden  okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkinizi, yazma serüveninizi ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?

Okumayı sevdiğim türlerin başında geliyor kurmaca metinler. Distopik, bilimkurgu yahut mitsel kurgu evrenlerde geçen hikâyeler dikkatimi hep daha çok çekmiştir. Bunun en önemli sebebi de sanırım yazarın kendi gerçekliğinde bir şekilde karşılaştığı şeyleri -kişileri, nesneleri, olayları- hayal gücüyle değiştirip dönüştürmesindeki o büyülü taraf. Bu metinlerde yaratıcılık ve orijinalliğin biraz daha öne çıktığını düşündüğümden okumalarım daha çok bu eksende yoğunlaşıyor. Annemin Kasetleri’nin de bu bahsettiğim ‘var olanı değiştirip dönüştürmek’ten aldığım keyif diyebilirim.

Kitabı geçen yıl ağustos ayında yazmaya başlasam da aslında kitap, bu yaşıma kadar bir şekilde aklımın ve yüreğimin bir yerlerinde farkında olmadan besleyip büyüttüğüm bir hikâyeymiş. Yazmak için içime biraz daha dikkatli bakmam gerekiyormuş sadece. Romanımdaki hikâyenin, esasen yaşamımda bizzat deneyimlediğim -okuduğum, izlediğim, gördüğüm ama en çok da dinleyip ve unutmadığım- şeylere dayandığını söyleyebilirim.

Kurmaca bir metin oluştururken okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da romanın bir de ilham boyutu var malum. İlham kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim; romanın taslağını nasıl oluşturdunuz?

Ögeler barındırıyor olsa da anlattığı hikâye, salt geçmişte yaşanan, geçmişe ait bir hikâye değil. Zamansız, tüm zamanlara ait bir coğrafyada kurgulanmasının sebebi de aslında karakterlerin- özellikle kadınların -karşılaştığı her şeyin, zaman ve mekân fark etmeksizin, adları sanları ne olursa olsun güncel ve çağdaş sorunlar olması. Her ne kadar hikâye geçmiş zamana aitmiş hissi verse de günümüze ait olduğunu okura düşündürmek için aile albümümden fotoğraflarla renklendirmeye çalıştım. Bundaki en büyük gayem, hikâyede, okurun günümüzde olmasına pek ihtimal vermediği bir olayı fotoğrafları gördükten sonra tekrar düşünmeye itmek; “Acaba?..” diye sormasını, gerçeklikle kurmaca arasında sürekli gidip gelmesini sağlamak.  Fotoğraflar hem hikâye sürerken merakın diri kalmasına hem de anlatılanın gerçeğe daha yakın, parodiden daha uzak olmasına yardım etti. Sonuçta kitabı bitiren okur, bunun yüz yıl önce yaşanmış bir hikâye olduğunu da düşünebilir, hâlâ Anadolu’nun bir mezrasında yaşanmaya devam ettiğini de.   

Roman karakterlerinin temel özellikleri hakkında neler söylemek istersiniz?  

Gerçeğin düşe, masalın hurafeye, iyiliğin kötülüğe, karanlığın aydınlığa karıştığı lanetli bir köyde, kendilerinden, geçmişlerinden ve günahlarından kaçan insanların, ne kadar derine gömseler de günün sonunda yüzleşmek zorunda kaldıkları kendi vicdanlarının hikâyesi Annemin Kasetleri

Peki sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu? 

Evet, elbette. Esasında bunun olmaması garip olur. Çünkü yazar yaşadığı döneme ve ülkeye, o dönemde ülkesinin ve dünyanın sosyoekonomik, psikolojik, siyasi ortamından bizzat yahut dolaylı olarak etkilendiği için ortaya çıkardığı eserde bunun etkilerini görmek mümkün. Millî Mücadele zamanındaki roman konuları, Büyük Buhran’daki roman konularından nasıl ki içerik olarak farklılık gösteriyorsa; günümüzde betonarme yapılar içerisine hapsolmuş, kalabalıklar arasında günden güne yalnızlığa itilen insanların olduğu bir toplumda yazar da muhakkak ki seçtiği konuları kendinin ve yaşadığı toplumun gerçekliğinden tamamen ayrı tutamaz. Annemin Kasetleri’ni yazarken içinde bulunduğum realiteden tamamen bağımı koparmadan kurmaca bir evren yaratmaya çalıştığımı söyleyebilirim.

Dosya gönderme ve kabul edilme sürecim de bir o kadar tılsımlı oldu.

Dosyamı yayınevine gönderme ve kitaplaşma süreci de en az kitabım kadar tılsımlı ve mucizevi oldu. Dosyamı bir pazar günü Everest Yayınları’na gönderdim. Annemin Kasetleri’ni ilk okuyan ve keşfeden, o esnada tesadüfen bilgisayarının başında gelen dosyalara göz gezdiren Genel Yayın Yönetmenim sevgili Saadet Özen oldu. Ertesi gün yayınevine davet edildim ve aynı gün sözleşme imzaladık. Tıpkı okuduğunuz kadar kısa sürede gerçekleşti tüm bunlar, mucizevi ve tılsımlı bir şekilde. Böyle düşünmemin en büyük sebebi, ekte hiçbir iletişim bilgisi bulunmayan dosyalara açılıp bakılmadığı ve geri dönüş sağlanmadığını sonradan öğrenmemiş olmam. Bunu öğrendiğimde ister istemez kitabımın hikayesinin tılsımlı olduğu izlenimim arttı.

Sonrasında yaklaşık iki üç ay kadar sürecek bir editoryal düzenleme süreci başladı. İlk romanım olduğundan bu süreç bir “workshop” gibi geçti diyebilirim. Bazen sancılı, stresli ancak daima iyi bir şeyin ortaya çıkacağı inancıyla devam etti. Sonuç olarak Annemin Kasetleri, zamansız ve mekânsız bir evrende geçse de kadınların karşılaştığı durumların her devirde ve her yerde aynı olduğu düşüncesi temelinde gelişip büyüdü. İyilik ve kötülüğün, masumiyet ve günahın kimde kalacağını bilemediğimiz, akıcı dili ve kurgusuyla son sayfasına kadar merakla okuyacağımız, bu toprakların hikayesi oldu. Yazımı kitabın temasını oluşturan şu sözlerle bitirmek istiyorum:

“Demek ki insan, bazen bin renkli bir ebru gibi karmaşık, bazen de içine envai çeşit baharatın atıldığı çeşnisi bol bir yemek gibi mayhoş olabiliyordu. Sümbül insanı, yüzyıllardan beri bin farklı elle yoğrulan fakat mayasının bir türlü tutturulamadığı bir hamura benzetirdi. İçinde iyilik ve kötülüğün, karanlık ve aydınlığın aynı anda yoğurulduğu bu hamur taban tabana zıt tüm duyguları barındırdığından, insanı tamamen iyi ya da tamamen kötü olmaktan alıkoyuyordu.”

Annemin Kasetleri: Varolmanın Sorumluluklarını Sonuna Kadar Yüklenen Kadınlar

Daha önce çok az değinilmiş ya da hiç anlatılmamış olanı anlatmanın, okurun da dikkatini çekeceğini düşündüm. Bu yüzden merak ve gizemi arttırmak için, erkeklerin ve çocukların canına kasteden bir lanetin gölgesinde, yalnızca kadınların yaşadığı bir köyde, mucizevi bir şekilde yaşama tutunan iki çocuğun gözünden, bu kurmaca evrende neler yaşanabileceğini anlattım.

Annemin Kasetleri, karanlık, tekinsiz, ürpertici ancak bir o kadar da gerçekliğinden şüphe duymayacağımız hikâyelere sahip kadınların yaşadığı bir Anadolu köyünde geçiyor. Efsunlu ve tılsımlı masalların birbirine karıştığı bu köyde yaşayan herkes, yaşamda varolmanın sorumluluklarını sonuna kadar yüklenen ve ne pahasına olursa olsun-bir lanete rağmen- yaşamı var edebileceklerini kendilerine kanıtlamaya çalışan inatçı kadınların mücadelesi.