Salgının ilk günlerinde almıştım hele hele de sürekli alışveriş yaptığım eczaneden tanesinin 10 lira olması bayağı zoruma gide gide.
O günlerde her eczane kafasına göre satıyordu. 5 lira 10 lira seç vatandaş !!!
Ticari kafalar hemen maske üretmeye koyuldular.
Pandemimizin sağlıkçılar ve hastaneler açısından hemen yoluna giren kalemleri yanında maske için tam bir kaos ortamı oluştu.
İki aydır maske aşağı maske yukarı… kendi maskenizi kendiniz yapın sloganlarıyla sosyal medyada tarifler arttı.
Derken
Allah razı olsun, maske satışı yasak dediler. Nihayet maske geliyor dedim. Satış yasak ama maske yok.
E-Devlet sitesinden haftalık 5 adet maske talebi formunu doldurdum gelmedi.
Belediyeye ilettim gelmedi.
Vatandaşlık numaramı bozuk gibi veriyorum da veriyorum.
Anamın kızlık soyadının ikinci ve son harfini vermeye hazırım. Nanay maske yok.,
Eczaneler  ücretsiz maske verecek ama kodunu verene … dediler.
Kodun Kodunu Kodunun…
Yok aga bana kod mod gelmiyor. Elimdeki üç beş maske de tükenince, oturdum sütyenimi maskeye çevirdim. Biraz seksi oldu ama yapacak bir şey yok.
Maske Jim Carey’ in  tekelinde
Yok eridi sanki… yer yarıldı o, bol maskemiz var, cümlesi içine girdi.
2 aydır benim gibi tedarik edemeyenler bekleyip duruyoruz.
Derken Avrupa’ya yardım ettik. Maskeler ve sağlık yardımları,neler neler.
Güzel…PR ımız olsun ele güne karşı.
Oaa var da bize yooo mii???
Arkasından, pişkin, yüzünde zekadan başka her şey akan bir başkanın ülkesine de maske gönderdik hem de iki kargo uçağı dolusu- tabii diğer sağlık ekipmanlarıyla- yardım yaptık.
Asıl burası beni iyice irite etti; Onlar da teröristlere gönderiyorlarmış.
Dünya zincirlerle bağlı hep birlikte ‘Hepimiz kardeşiz’ şarkısını söylüyoruz.
***
Evet aylardır virüsün bize öngördüğü  yaşam şekline iyi kötü uymaya çalışıyoruz. Marketten başka bir şekilde dışarıya çıkmamaya özen göstererek. Sabah akşam dünyadaki ölümlere, Eurovision Şarkı Yarışması sonucu, şeklindeki tablolara merakla baka baka.
Bu hafta özellikle şu bizim İspanya ve İtalya da ki ölüm oranlarının düşüşü  sanki dibimizde yaşanıyormuş gibi bizi sevindirik etti.
Biz de dezenfekte olmayı mesafeli durmayı öğrenip de ilk şok dalgalarını geçirdikçe, hele hele de ölüm oranlarımız azaldıkça, güneşi gördüm deyip herkes sokakta buldu kendini.
Merak edip bir iki toplu taşıma aracına bindim.
E hak getire
65 yaş üstü bir kenara 75 yaş üstü bir sürü amca gördüm. Üstelik biri elinde mendili aksırıp duruyordu.
Maskesiz dolmuşa binen birini ikaz ettim.
‘Lütfen maskenizi takınız’
Yüzüme sanki bir kafa atacak gibi bakıp, kirlenmişti yeni attım dedi. Biz anadan doğma tiyatrocuyuz.
Adam inince şöföre kızdım.
’Niye maskesiz alıyorsunuz insanları, hepimizi tehlikeye atıyorsunuz’
Abla senin masken var zaten korunaklısın dedi.
Allahım ölür müsün öldürür müsün?
İnsanı nasıl yalana davet edilebildiğini deneyimliyorum. Haftalardır küçük karelerde konuşan doktorlardan etkilenmiş olmalıyım.
‘Ben doktorum. Hangi maskenin virüsü geçirip geçirmediğine nasıl bu kadar emin konuşursunuz?’
İçimdeki şeytan sırıtmakta.
O cengaver suratlı, siyah maskeli kara gözlü kara kaşlı şöför anında tornistan yapıp;
‘Haklısınız doktor hanım, boşluğuma geldi almamalıydım’ dedi.
Ah ya
Sürü, çoban, anne, baba, pandemi, entübe…
Kimim ben, yalan söyledim, ne zaman tıp okudum…
Tiyatro sahnesinde miyim?
Bir iki kişiyi dürterek sosyal projeye destek verdiğimi düşünmeye çalışıp, içimde ki iyi kötü savaşını kazanmaya çalışıyorum.

Nihayet;
Beyaz yalan dedikleri bu olsa gerek deyip yürüdüm yoluma.
Ah maske sen nelere kadirsin !