HARF DEVRİMİ, DİL DEVRİMİ!...
01 Kasım 1928 tarhili Harf Devrimi, Türk Alfabesi’nin yerine Latin Alfabesi’nin ikame edilmesi, asla,”Okuma Yazma’nın yaygılaştrılması için değildi; okur-yazar oranı’nın düşük olmasının sebebi Alfabe’nin öğrenilmesinin zor olduğu, iddiası hiçbir zaman gerçeği ifade etmiyor.Yeni Rejm’in zimamdarları, 03 Mart 1924 tarihinde Şer’iyye ve Evkâf Vekaletini lağv’ederek, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Din Eğitimini yasaklayarak, Aziz Milletimizin din ve şerî’atle bütün bağlarını kopardılar.Yetmedi,İslamı, Kur’ân’ı hatırlatan, Türk Harflerinin yerinie Latin Harflerini ikame ettiler. Akıllarınca, Milletimizle İslam dini arasındaki bir bağı daha kopardılar. Latin harflerinin kabulü ile, dünyanın en zengin dili, Türkçe’miz kısırlaştırıldı. Türk Alfabe’sindeki, Z, dilin dişlerin arasına sıkıştırılarak çıkarılan peltek Z, daha keskin bir şekilde, çıkarılan sesle, Z,zı ve Dad, dört harf, Latince’de, sadece,tek bir harfle, ( Z) harfiyle karşılanmaya çalışılmıştır...
Sahte kahramanlar Serisinin İkinci Adamı, aynı zamanda, Rejmin de İkinci Adamı, İsmet Paşa, “Hatıralarında,” Harf, Devrimiyle alakalı olarak şunları söyliyor: “ Harf devriminin tek amacı ve hatta, en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur yazar oranının düşük oluşunun yeğâne sebebi, Alfabe’nin öğrenilmesinin zor olduğu değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere gçmişin kapılarını kapamak, Arap- İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dini’nin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik... Dinî eserler eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dini’n tkoplum üzerindeki etkisi azalacaktı...” ( İsmet İnönü’nün Hanf İnkılâbı hakkındaki tespitleri bunlardır. Doğru tespite ne denilebilinirki!...” ( Hatıralar , İsmet İnönü, Cild 2, Sahife, 223, Kaynak)
Şer’iyye ve Evkâf vekaleti lağvedilmiş, bütün şer’î hükümler kaldırılmış, din eğitimi ve öğretimi bütünüyle yasaklanmış,nikah dînî akid olmaktan çıkarılmış, nikah akdetme salahiyyeti Belediyelere verilmiş din, şer’î hükümler yanında, cemiyetin temelini teşkil eden aile yapısı da tahrip edilmiştir. Bir Milleti “ Millet,” olmaktan çıkarıp sürü ve güruh haline getirebilmek için yapılması gereken her şey yapılmış, önceleri unutulan Milletin değerlerinden geri kalan ne varsa eksiksiz tamalanmıştır.Bu cümleden olmak üzere,Şer’iyye ve Evkâf Vekaletinin lağvedilmesinden üç yıl sonra,1927 tarihinde, 1921 Teşkilat-ı Esasiye’sinden( Anayasa’sından) “ Devlitin dini din-i İslam’dır,” Maddesi çıkarılmıştır.Bilindiği üzere, 1921 Anayasa’sı’nın ikinci maddesi,” Devletin Dini, Din-i İblâm’dır,” tarzındaydı.Bundan bir yıl sonra, 01 Kasım 1928 tarihinde, Türk Alfabesi yerine bize Milletimize çok yabancı gelen Latin harfleri kabul edildi.Bu da kesmedi, Bir milleti “ Millet,” yapan, dinden sonra gelen en mühim umde Lisan’ın- Dil’in tahribine sıra gelmişti.
12 Temmuz 1932 tarihinde, “ Dilimizi, yabancı dillerin öge’lerin hakimiyyetinden kurtulması gerekce gösterilerek “ Türk Dili Tedkik Cem’iyeti,” kuruldu. Daha sonraki yıllarda “Türk Dil Kurumu,” haline getirildi.
“ Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu,”Türk’ün dilini tahrip için, “Türk Dil Kurumu”’nu, dört bin yıllık Türk’ ün tarih’ini, bin yıllık, Türk-İslâm tarihini tahrif ve tahrip için, “ Türk Tarih Kurumu”’nu kurdular.Kendileri iktidar’dan düştükten sonra da Lisanımızın tahribatının Tarihimizin tahrif ve tahribatının gelecek nesillere de sirayet etmesi için, Hindistan Müslümanlarının Hilafet Komiteleri tarafından, Osmanlı’nnın, Türk Milleti’nin Millî Mücadelesi için gönderdiği, külliyetli miktardaki paranın tek buir kuruşu bile, Millî Mücadele’ye harcanmamış. Gönderilen meblağın tamamı, sermaye yapılarak, İş Bankası kurulmuş, Bankanın Sermayesinin az bir miktarı yakınlarına, neredeyse, tamamı Mustafa Kemal Paşa’ya tahsis edilmişti. Mustafa Kemal Paşa, hisselerini, vefatından sonra, C.H.P.’ye verilmesini, bunların gelirlerinin de, Türk Dil Kurumu ile, Türk Tarih Kurumu’na verilmesini vasiyet etmişti.
Türk Dili Tedkik Cem’iyyeti, daha sonraki adıyla, Türk Dil Kurumu’nun başına, pekçok emsali gibi, hüvviyyetini, gizlemeyen, adını soayadını Türk ve Müslüman ismiyle değiştirmeyen, adıyla, sanıyla, Ermeni Vatandaşımız, Agop DiLaçar getirilmişti.Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Türk Dilini Temizleme Cem’iyyetinin başına getirilen Agop Martayan Atatürk’ün ta’limatıyla kendisine soaydı olarak Dilaçar ismi verilmiş 07 Mart 1933 tarihinde T.D.T.C. Genel Merkez Kurulu toplanır, Dilimize Arapça ve Farsça’dan kazandırılmış kelimelere savaş açılmış yerlerine yeni yeni tielcikler uydurulmuştur.Mesela, Valide yerine Doğurgaç, baba yerine Doğurtgaç, Aşevi yerine Otlangaç, Belediye, Uray, Meb’us – milletvekili, Saylav, San’at Dorut. Kakığnç, aldatı, Yontu, Söylev, Gömüt, İmge, Nesnel, Avunç, bağıt, kaydırgaç, erek, varsıll, açgı, bascık, alnaç, alışkı, İçerik, ansıma, Çavlan ardıl... Daha bunlara benzer pekçok ucube kelimeler. Milletimiz, fikir ve edebiyat insanlarımız,bunlara, “ Agopça;” derlerdi.
Agop Martayan( Dilaçar’ın başkanlığındaki Türk Dil Kurumu, binlerce kelimeden müteşekkil, zengin, Dilimizi, üçyüz kelimeye hapsetti. Papağanlar bile, öğretilir, alıştırılırlarsa daha fazla kelimelerle, konuşa bilirler. Dilimizin zarafet ve latafetine zarafet ve latafet katan. Arapça- Farsça kelimeler ve kelamlar yerine uydurulanların hiçbirisi, Türkçe değil, uydurukçadır.
“ Ruhsal, Parasal, Soyut, Boyut Yaşam, Eğilim, ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim. Oysa. Halis Türk Benim, bunlar işgalcilerim. Allah Türk’e acısın! Yalnız bunu dilerim.Öztürkçe, diye bize yutturulmaya çalışılan bu uydurukçalarıon karşılıkları, Türk Dilinin en zarif, en latif kelimeleri olarak halen yaşamaktadır.Ruhî, “Ruhum sığkılıyor, “Ruhî bir buhran içindeyim.Nesnel, muşahhas değil, Boyut, bütün şümulü ile, Yaşam, Hayat,hayatî bir tehlike mevcud değil, hayat dolu birisiydi.Eğilim, Temayül onlyara herhangi bir temayülü yoktu.
Anadolu’muzun, Kuş uçmaz, kervan geçmez, ücra bölgelerinde, Toros’ların zirvelerinde yaşayan insanımız, biraz Galat-ı Meşhur haline gelse de, hala, Dilimizea, Arapça-Farskça’dan kazanılan kelime ve terkipleri kullanmaktadırlar.” Keyfe Mayış,” Arapça,” Keyfe mâ yaşâ’”( dilediğign gibi yaşa, keyfiune göre takıl)ma’na’sındaki Arapça Terkibin Galat-ı Meşhur halidir.Türk Dili,Türk Diel Kurumu tarafından öylesine iğdiş edilmiş, kısırlaştırılmıştırki, Arapça- Farsça kelime ve terkipler unutturulmuş, yerlerine uydurulan uydurukçalar da tutmamıştır.Ba’zı uydurukçalar bugün dahi revçta ise,bunlar da kanun metinlerine girmiş, mecburen ifade edilen kelime ve terkiplerdir. Meb’us-milletvekili yerine uydurulan Saylav unutulmuş gitmiştir. T.B.M.M. yerine uydurulan Kamutay, unutulup gitmiştir.Buna mukabil, Mahkeme-i Temyiz yşerine, Yargıtay, Şurâ-i Devlet yerine, Danıştay, Muhasebat Umum Müdürlüğü yerine Sayıştay, Hüküm yerine Yargıo,hakim yerine Yargıç, Müddaî’umum yerine, Savcı kanun maddeleri haline getirildiği için kabul görmüş gibi olsalar da, Milletimiz, Yargı yerine, hükmü,Yargı yeri yerine Mahkemeyi, Yargıç yerinehaükiemi kullanmayı tercih etmektedirler. Duruşmalarda, hakimler, duruşmayı açarken, davalı taraf hazır, avukatı hazır demez de “Müdâfi,” hazır, diye takdim eder. T.B.M.M.’si çalışmalarında, ma’alesef, Güzelim, “İçtima’,” yerine Birleşim, “Celse,”yerine Oturum, diyorlar.” Muhterem,” yerine, ma’alesef, sabık Başbakanlardan Bülent Ecevit’in,” Muhterem,” yerine uydurduğu,” Sayın,” kelimesini kullanıyorlar. “ Sayın Başkan, Sayın Milletvekili,” giubi Merhum Başbatan , Prf.Dr. Necmeddin Erbakan Hoca, inadına,” Muhterem Başkan, Muhterem Milletvekilleri,” diye hitap etmeye devam etmişti...