MENEMEN TERTİBİ BENZERİ TERTİP!...
Demokrat Parti’nin, zimamdarlarından, Avdetî ( dönme), Sebatayist, gayr-i Millî ve Yerli olmayan, “Suyun Öbür tarafından Gelenler”’ den, Vekkiller Hey’etinden ba’zılarıyla bunlara yakın miletvekileri, 1957 yılındaki seçimde uğradıkları büyük rey kaybından, Bilhassa, Kütahya, Afyon ve Konya’daki kayıplardan, Süleyman Efendi Hazret’lerini ve yakınlarını mes’ul tuttukları için, 1930’da, Serbest Fırka’nın Ege Bölgesinde, hususiyle, İzmir ve Manisa’da büyük rağbet görmesi üzerine, Manisa- Menemen tertibini gerçekleştirdikleri gibi 1957 Bursa Ulucami Tertibini plânladılar, aynı senaryoyu sahneye koydular.Tertip fikri, devrin Cumhurreisi, Mütegallibe’den, İsmet Paşa’dan ziyade Kemalist,” Seni Sevmek İbadettir,” diyecek kadar Ahbes’e, Tâgût’a ubudiyyete bulunan, Komitacı, Celal Bayar, Oyunu sahneye koyan, devrin Kütahya Milletvekili, aynı zamanda Celal Bayar’ın damadı, Kütahya- Simavlı, Ahmed İhsan Gürsoy idi.Senaryo hazır, sahne tesbit edilmiş, figüranlar aranıyordu. Eskişehir Devlet Demiryollarında bir müddet çalışmış, sözde Nakşî şeyh’i, ma’neviyyat ve tasavvuf kalpazanı, Kütahya- Tavşanlı’lı, Akif efendi tam da bu tertip için biçilmiş bir kaftandı. Tavşanlı’da kendisine bağlı mürid’leri vardı. Ahmed İhsan Gürsoy Akif efendiyle temasa geçti. Eğere bu tertibin içinde olurlarsa, Kütahya’da yeni açılmış Azot Sanayi’i’nde önemli bir mevki’ye getirileceğini, mürid’lerinin tamamının bu fabrika’da işe alınacağını va’a’d etti.Artık, figüranlar da hazır olduğuna göre, oyun, Tertip sahne’ye konulabilinirdi
1957 Yılıo’nın Haziran ayının son Cum’a günü, Tavşanlı’lı Akif ve sefih müridleri, Cum’a Nazanıdan sonra, ellerinde kılıç ve Yeşil bayrak olduğu, Bursa Ulu Cami’in kapısını kestiler,” Mehdî zuhur etmiştir, bu bayrağın altında olanlar, müslüman, olmayanlar kâfir kabul edilecek ve kılıç’tan geçirilecek,” diye nara atmaya başladılar, bu arada küçük bir nümayiş, kargaşa, fakat arkası gelmedi, Bursa’lı müslümanların basireti, Bursa’daki kolluk kuvvetlerinin devlet aklı sayesinde hadise büyümedi,Akif ve mürid’leri yaka-paça enterne edildiler. Hadise bitti.
Akıl maksad, mes’ele’yi Akif’in de memleketi olan Tavşanlı’ya o5radan da Vilâyet Merkezi Kütahya’ya intikal ettirip, Süleyman Efendi Hazret’lerinin, ma’nevî, rûhî ve öyle zannettikleri için siyâsî nüfuz mıntıkasını sindiurmek ve eğer hadise kanlı bir safhaya girecek olursa, Menemen Tertibi benzeri, Divan-ı Harb kurup Sülyman Efendi Hazret’leri ve yakınylarını idama götürmekti.
Bereket ki, hadise kansız bastırılıyor, tertipçiler kuklalarını adam öldürmeye kadar sevkedemiyor ve ortada:- Vay şerî’atçiler, vay ((teokratik) idare özlemleri, homurtusundan başka bir ses duyulmuyor. Böylece, Tertibin birinci safhası akim kalırken, Sefih sözde Nakşî şeyh’i Akif’in sözde mürid’lerinin mrkezi olması hasabiyle, Tavşanlı ve dolaysiyle Kütahya’ya intikal ettiriliyor, Nakşî değil, Akifî(!) diye anılan bir şahs’ın, zümrenin Süleyman Efendi Hazret’lerinin sevk ve idaresinde bulunduğu hayaliyle ta’kibat birden bire Süleyman Efendi Hazret’lerine tevcih ettiriliyor. Bunun için ilk iş olarak, Süleyman Efendi Hazret’lerinin ilk talebesinden, devrin Kütahya- Altıntaş Müftüsü, Merhum, Mustafa Özdemir( Gazioğlu) Demirci Hoca, Kütahya Emniyeti’ne celb’ediliyor, günler, geceler boyu dayanılmaz işkenceler tatbîk edilerek, ayaklarının altı jiletle çizilerek tuz basılarak işkence ile Süleyman Efendi Hazret’leri aleyhinde ifade vermesi için tazyîk edilir, Ağır işkence altında bayılmış bir vazi’yyette iken, kendi hazırladıkları, Süleyman Efendi Hazret’leri hakkında ba’zı ithamlar bulunan sözde bir ifade zaptını imzalatırlar. Bu arada, Süleyman Efendi Hazret’lerinin, müntesibi ve bağlı’larından, Kütahya Eşrafından, Merhum, Hacı Nuri Temizerler de, Kütahya Emniyeti’ne celb’edilir. Diğer taraftan, İstanbul’da, Süleyman Efendi Hazret’lerinin köşküne ve damadı, Merhum, Kemal Kacar’ın İstanbul- Eminönü, Bahçekapısındaki Yazıhanesine baskınlar yapılır, Süleyman Efendi Hazret’leri ve damadı, Merhum, Kemal Kacar, önce, İstanbul, Sansaryan’daki Müteferrika( Taputluğa) götürülürler, iki gün burada bekletildikten sonra, Kütahya’ya , mevcudlu, muhafızlar eşliğinde, sevk’edilirlr. Uzun meşakkatli bir yolculuk, Kütahya Emniyet Müdürlüğün’de bir gün ve bir gece bekletiliyorlar. 69 yaşında, diyabetten son derece muztarip ve binbir hakaret. Süleyman Efendi Hazret’leri bir ara kendinden geçiyor. Mübarek yüzlerine su serperek, Mübarek kollarını aşağı-yukarı, sağa-sola hareket ettirerek kendisine getiriyorlar. Sulh Ceza Mahkemesine sevk, burada bir bayan hâkime, gıyaben verilen, tevkîf kararını vicahiye çevirerek, Kütahya Hapishanesine sevk’edilirler. Süleyman Efendi Hazret’leri, damadı, Kemal Kacar, devrin,Altıntaş Müftüsü, Mustafa Özdemir,( Gazioğlu) Demirci Hoca ve Kütahya Eşrafından Merhum, Hacı Nuri Temizerler, Kütahya Hapishanesine tıkılıyorlar.Biribirleriyle görüşüp halleşmemeleri için herbiri, teker teker, ayrı ayrı koğuşlara ,hırsızların, kâtillerin, ırz düşmanlarının koğuşlarine konuluyorlar. 59 gün, mevkûfen Hapishane’de tutuldukdan sonra, teker, teker ve çifter çiufter kelepçenrek en azıı kâtillere, canî’lere mahsus bir mameleye tabi tutulup adaletten de aynı hükmü alacakları emniyeti içinde, Ağır Ceza Mahkemesine sürülen bu büyük mazlumlar, İlâhî Adaletin tecellisiyle daha bu ilk celsede, duruşma Savcısı’nın bi’hakkın tahliye talebi üzerine, Mahkeme Reisesi, Bayan Hâkim’e Kararı açıkladı. “ Maznunların bi’hakkın tahliyelerine, müteâkıp celse’lerden vâreste tutulmalarına, dosya’nın ikmali için bir ay sonrasına ta’lîk edilmesine...
Bir ay sonraki duruşmada,Oturum savcı’sının,” Dosya Münderecatı, toplanan deliller müvacehesinde, maznunlara isnad edilen iddiaların hiçbirisinin sübut bulmamış olmasından dolayı, bütün maznunların berâ’et’lerine karar verilmesi talebi üzerine, Ağır Ceza Mahkemesi Hey’eti ittifakla, Maznunların berâ’etlerine karar verdi. Böylece, dosya kapandı ve Burssa Ulucami Trtibi bütünüyle akamete uğradı.
Sahib-i zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’lerinin gayret-i Diniyyesi ve Tecdid aşkına bakarmısınız.Üç aydan fazla binbir ince ve zulme ma’ruz kalmış, diyabet rahatsızlığı oldukça artmış bir vaziyyete iken, tahliye edilir edilmez, İstanbul’a dönmesi ve Saâdet’hanesine istirahata çekilmesi ve tedavisi için gerekli tedbirlerini alınması beklenirken, Tahliye edilir edilmez, Kütahya’dan İzmir’e geçiyor. İzmir’de, ilk talebesinden, kendisi için, “ Çırpanlı, doğuştan valî’dir,” buyurduğu, Merhum, Mustafa Çırpanlı, Müftü Vekilidir, Refik Akçelioğlu, Manisa Müftüsü, Halid Başer, Maniza vaizi, İzmir’de hizmete ve hizmetlilere ensar olan Merhum, Nusret İzmit bulunuyordu.Onların ma’neviyyatını kuvvetlendirmek daha çok hiç-zmet etmeye teşvîk için İzmir’e gelmişti.
İstanbul’a döndükten sonra,İlim Yayma Cemiiyeti, muhtelif vakıf ve dernek mensuplarıyla, kendisinin müntesibi ve bağlılarından hey’etler akın akın, “geçmiş olsun,” ziyaretlerinde bulundular.” Nice Peygamberler, başta Sevgili Peygamber’imiz olmak üzere tebliği, irşad ve ihda yolunda nice nice eziyetlere ma’ruz kaldılar. Onlara yapılanların yanında bize reva görülen neki,” diye o kendisini teselli edenleri teselli ediyordu.Ba’zıları, “Efendim, bu müddet zarfında çok çile çektiniz, çok yoruldunuz, üstelik diyabet hastalığınız da çok ilerledi.Bir müddet istirahat buyursanız,” dediler. O,” Bize zaman kaybettirdiler. Bu zamanı telafi için istirahat değil, daha çok çalışmamız lazım. Nasıl bir yük götüren kamyonun lastiği patlasa, ta’mir için biraz zaman kaybetse,yükünü zamanında menziline ulaştırmak için kaybettiği zamanı telafi zımnında, çok daha hızlı gitmesi gibi, Bizim de kaybettiğimiz zamanı telafi zımnında eskisinden çok daha fazla çalışmamız lazımdır,” buyurmuştur.