TÜRKÇE  EZAN ZULMÜ!...

30  Ocak 1932’den i’tibaren Ezan-ı Muhammedî’yi isteyenlen Türkçe, isteyenler aslına uygun olarak okuyurdular,18 Temmuz 1932’den i’tibaren Diyanet İşleri Reisliğeine ve vakıflara bağlı, Hademe-i Hayrat, Türkçe Ezan’a mecbur edildiler. Bu arada, Ezan-ı Muhammedî’yi aslına uygun olarak okuyanlar, Tek Parti Mütegallibe’nin Emniyet Kuvetleri ve Jandarma tarafından, hakarete ma’ruz kalıyorlar, dayak yiyiyorlar, dipçik darbelerine ma’ruz kalıyorlardı. Fakat, Ezanı aslına uygun olarak okuyanlara uygulanacak herhangi bir Cezâî  Müeyyide yoktu. 1941 yılında, Tek Parti Mütegaellibe, İttihad ve Terakkî   bakiyesi, C.H.P.’nin iktidarında,Refik Saydam’ın Başvekil, halen, C.H.P, Sözcüsü, Faik Öztırak’ın dedesi, Faik Öztırak’ın Dahiliye Vekili olduğu, 1941 yılında,4055 Sayılı Türk Ceza Kanununun 526. Maddesine bir fıkra ilave edilerek, aslına uygun ezan okuyanlara,üç aya kadar hapis, 10 TL.’den, 200 TL,’ye kadar para cezasıyla cezalandırılmaları müeyyidesi getirildi.Bu CezâÎ Müeyyide’ye, bu Madde’ye istinaden nice insanlar, aslına uygun ezan okudukları, hatta camii’lerin içerisinde kamet getirdikleri halde, ezan okudu, diye şikayet edilen insanlar görülmemiş mezâlim’e ma’ruz kalmışlardı.Aslında, Minarelerde aslına uygun olarak okunan ezanlar ta’kibata tabi idi. Cami içinde getirilen kamet ta’kibata  tabi değildi. Fakat, öğretmenler, polisler,Jandarmalar, ezan ile kamet arasındaki farkı bilmedikleri için, kamet getirenleri de ezan okudu, diye şikayet ediyorlardı..Merhum, Emekli Hakim, Servet Sezgin Bey anlatmıştı; 1940’lı yılların sonlarında, Zonguldak- Karadeniz Ereğili’de Asliye Ceza Hakimi iken, Karadeniz’li   ilçe’de vazifeli bir imam, aslına uygun olarak ezan okumuş, bir öğretmen C. Savcılığına  şikayet etmiş, suç duyurusunda bulunmuş, iki öğretmen de şahidlik etmişler. Dosya C. Savcılığı  tarafından  hazırlanmış, maznunun  suçu sabit görüldüğünden  cezalandırılması için Mahkemeye sevk’edilmiş. Dosya Hakim Servet Sezgin Bey’in önüne geldiğinde, Dosya’yı tedkik etmiş, müştekî şikayetinde ısrar, müddeî Umûmî İddiasında devam ederse, şahidler de şahid’lik ederlerse, dosya tekemmül edeceğinden  ceza vermek mecburiyyetinde kalacaktım. Sicilime, Ezan okuyan bir hoca’ya ceza veren bir hakim olmayı ilave etmek istemedim, bböylesine bir ayıbla tarihe geçmek istemedim..Duruşma gününden bir gece evvel, tebdil-i Kıyafet ettim, Ezan okuyan imam’ın evine gittim. Vaziyeti, bütün teferruatıyla anlattım,” Hocam, müştekî  öğretmen, şahid öğretmenler, ezan ile kamet arasındaki farkı bilmezler. Ben sana, “ Ezan Okudun mu? Diye sorduğumda,Hayır, ezan okumadım, kamet getirdim, dersin, böylece ben de sana ceza vermekten kurtulurum,” dedim. Hoca,2 Ben  hapis veya para cezasına razıyım, yalan söyleyemem,ben ezan okudum,”derim,dedi.Ertesi gün,Adliye’de, Duruşma  Salonu  tıklım,tıklım, doluydu. Celseyi açtım, Maznun’a söz vermeden, müştekî  ve şahidlere sordum, “ Siz, Hoca’nın ezan okuduğundan eminmisiniz? Kamet getirmiş olabilir, Cami  içerisinde  kamet  getirmek  suç  değildir”, diyerek,  biraz da bilerek, iddia’nın cihetini değiştirmek istedim. Hoca ısrarla ben söz istiyorndu.zannederim, “ Hayır! Ben kamet getirmedim, ezan okudum,” diyecekti.Hoca’ya söz vermedim, müştekî   ve   şahid’lere bu kerre, bir yönlendirme yaparak, “ Ezan ile Kamet arasında bir fark var mıdır? Diye sordum. Hayır Efendim, hiçbir far8k yoktur,” diye cevap verdiler.Kürsü’den baktım, Duruşma  Salonundaki  kalabalığın  arasında devrin İlçe Müftüsü de vardı.” Müftü Efendi, Lütfen söylermisiniz, ezan ile kamet arasında bir fark var mıdır, varsa bu farklar nelerdir? Müftü Efendi ayağa kalktı ve “ Ezan, daha dik(yüksek sesle ve uzun soluklu okunur, Kamet ise  pes sesle ve nispeten hızlı okunur, ayrıca, “ Hayya’ale’l-Felah,” lardan sonra, iki tekbirden evvel,kamette,” Kad Kâmetü’s- Salât,” namazın başladığını   ifade eden bu cümle iki kerre söylenir. Halbuki, ezanda iki kerre tekrarlanan bu iki cümle yoktur.,”diye cevaplandırdı. Ben de C.Savcısına, müştekî  ve şahidlere herhangi bir şey sormadan,” Gereği düşünüldü,Hocaefendi aslında kamet getirmişken, müşteki ve şahidler, ezan ile kamet arasındaki farkları bilmediklerinden, kameti ezan olarak idrak etimişler, bu sebeble kendisine isnad edilen suç, sübut bulmadığından, Maznun’un berâetine karar verilmiştir,” dedim ve dosyayı kapattım. Böylece,” aslına uygun ezan okuduğu için, mer’iyyettdeki kanınlar gereği,bir mazlumun mahkimeyyetine karar veren buir hakim olarak tarihe geçmekten kurtum,” demişti...

14 Mayıs 1950 tarinide yapılan ilk tek dereceli seçimlerde, Büyük Türk Milleti, bütün dünyayı hayrete düşüren, beyaz bir devrimle, 27 yıllık, Tâgûtî, idare, İttihad ve Terakkî  bakiyesi, Tek Parti Mütegallibe, C.H.P.’yi iktidardan alaşağı etmiş, onun karşısında ve tam muhalifi zannettiği, Celal Bayar, Ali Adnan Menderes ve arkadaşlarının kurduğu, parti’ye tek başına Anayasa’yı ve tüm devrim kanunlarını ta’dil edecek, tersyüz edecek, kahir bir ekseriyyetle iktidara getirmişti, Bu seçimlerde, ekseriyyet sistemi uygulandığı için, C.H.P.,    ancak bir-kaç vilayette ekseriyyeti te’min ettiği için çok az sayıda milletvekili çıkarabilmiş, buna mukabil bütün vilayetlerin neredeyse tamamında ekseriyyeti te’min ettiği için, Meclise gönderilen milletvekillerinin % seksenini, Demokrat Parti kazanmıştı, T.B.M.M.’si toplandı,Dörtlü takrirde imzası bulunanlardan, Refik Koraltan, T.B.M.M.’si Başkanı, Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Ali Adnan Menderes Başbakan,Fuad Köprü Dışişleri Bakanı oldular. Meclis çalışmaya başlar başlamaz,Adnan Menderes ve arkadaşları,(  yerli  ve millî  olanlar) derhal, Ezan-ı Muhammedî’yi aslına uuygun olarak okuyanlara,( Tangır,tungur) Türkçe olarak okumayanlara verilen, hapis ve para cezalarını derpiş eden, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesindeki fırka nın kaldırılması için bir teklif hazırlayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundular.” Ezan yasağı kalkıyor,”haberleri gazetelerde manşet olunca, Anadolu’nun pekçok yerinde, imamlar ve müezzinler, hemen, Ezan-ı Muhammedî’yi aslına uygun olarak  okumaya başladılar ve tabi’Î ki, Emniyyet Kuvetleri ve Jandarma da harekete geçerek ta’kibata başlamışlardı. Bu durum, Hükûmetin de hiç istemediği bir kaosa sebeb olmuştu.Teklifi’n görüşülmesi komisyonlarda hızlandırıldı, Meclis görüşmeleri,12,13,14 ve 15  Haziran 1950 günlerinde tamamlandı, 16 Haziran tarihinde de Cumhurbaşkanı’nın tasdikinden geçip  Resmî  Gazete’de, neşredilerek yürürlüğe girmişti. Teklif’in, T.B.M.M.’ sinde görüşülmesi sırasında söz alan C.H.P., Grubu temsilcisi, teklife müsbet rey vereceklerini açıklamış, nihaî  oylamada da, az sayıda milletvekilinden müteşekkil, C.H.P., Grubu da teklife müsbet rey vermişti.

16 Haziran 1950 günü, İstanbul’da, bütün Büyük şehirlerde ve Anadolu’nun her yanında, minarelerden           sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar aralıksız ezanlar okundu, Aziz Milletimizin bütün ferd’leri  gözyaşlarını akıtarak camii’lere, meydanlara, sokaklara döküldüler tekbir,tesbih ve Salat-i Ümmiyeler okuyarak okunan ezenlere eşlik etmişlerdi.

Garip bir Tecelli! 1932 yılında yanına aldığı hafızlarla, Dolmabahce Sarayına gidip, Mustafa Kemal ile müzakere ederek, Ezanın Türkçe okunmasına önayak olan, Hafız Sadeddin Kaynak, artık, bu tarihte, Sultanahmed  Camii, Başimamıdır, Böylesine bir teşebbüste bulunduğu için derin bir nedamet içerisindedir. Hatta, bu pişmanlığını, talebesine, Hademe-i Hayrat Mensuplarına ve rastladığı herkese ifade etmektedir.16 Haziran 1950 gecesi, Sultanahmed Camii’nin altı minaresine, altı hafız çıkarmış, sabaha kadar, düet yaparak, münavebe ile ezan okumuşlar ve en son yine düet halinde sabah ezanını okuyarak minarelerden inmişlerdi...

Hafız.,Sadeddin Kaynak Hoca’nın  son yıllarında  yakınlarında bulunan ve son yıllarına, ahiri ömrüne   şahid’lik eden, Aksiseda Matbaasi Sahibi, Merhum, Ahmed Mısırlıoğlu’ndan bizzat dinlemiştim;” Hoca,

Türkçe Ezan’a sebeb olanlar arasında olduğu için o kadar  pişman ve nadim olmuştu ki, hergün 100 def’a tevbe ederdi, Bizlere derdi ki,Allah’ın Resûlü ki,” geçmişteki ve gelecekteki bütün günahları Allah’ın mağfiretine mazhar olmuşken, günde yüz def’a tevbe ederse, ben bunca vebalın altındayken günde kaç kerre tevbe etmem lazım, hiç değilse en azından Peygamber’in sünnetine uyarak 100 kerre tevbe etmeliyim,” derdi...