AHBES’LERİ TOPRAK KABÛL ETMİYOR!...
“ kâtil, Mahlem bin Cüsâme, ( Medine-i Münevvere’de), Âmir bin el- Ezbat ile, mülaki oldu( karşılaştı) da, Ona Tahıyye-i İslâm ile selâm verdi. Mahlem ile, Âmir arasında Cahiliyye döneminden kalma, bir kin ve ihanet vardı. Bu sebeble, Mahlem Âmir’e ok atarak katletti. Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem, haber alınca, gadablandı ve “ Alah günahlarını mağfiret buyursun, “ dedi. Aradan yedi gün geçmişti ki, Mahlem bin Cüsâme vefat etti. Yakınları ve Ashab-ı Kirâm’dan ba’zıları kendisini defn’ettiler. Fakat, toprak kendisini kabul etmedi, dışarı attı, ikinci-üçüncü def’a tekrar defn’ettiler, yine dışarı attı. Bunuin üzerine Nebî salla’llâhu aleyhi ve selem, “ Şüphesiz, arz,( toprak), bundan daha şerlisini de kabul etti, ( ediyor), ne varki, Allah ındinde( yanında) bunun yaptığının ne kadar büyük bir günah olduğunu göstermeyi murad buyurdu da, toprak kendisini dışarı attı, kabûl etmedi,” buyurdu ve sonra toprağa iyice gömdükten sonra üzerine büyük bir taşın konulmasını emretti. ( Tefsir-i Kebîr/ Cild/ 3/ Sahife/ 432 )
“ Lût’a gelince, ona da hüküm( hakimlik, peygamber’lik, hükümdârlık) ve ilim verdik; onu habâis ( çirkin işler) yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar ( o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.” “ Onu ( Lût’u ) rahmetimizle kabul ettdik; çnkü o, sâlih’lerdendi.” ( Enbiya/ 17/74,75 )
Hubs, Fesad, kubuh, kabahat, çirkinlik, iğrençlik, çukurluk, sapıklık fıtrata muğayir âmâl-i sü’. Kur’ân-ı Kerim lisanıyla bütün bu fi’illerin toplamı, “ Habâis,”’dir. Bu habâis-i irtikâp edenlere de, “ Habîs,” veya “ Ahbes,” denilir.
Cenab-u Hakk’ın şirk ve küfürden başka, en ziyade buğz ettiği, amel-ü Kavmi Lût’dur. Şirk,küfür, şenâ’et ve mel’anetlerinden dolayı helâk edilen kavimler arasında, en şiddetli ve hazîn helâk Lût kavminin başına gelmiştir.Filistin’deki, İsrail ve Ürdün arasınhda bulunan Lût Gölü, bu habis kavmin kahredildiği helâk edildiği yerdir. Yeryüzünde, Harekât-i arz öve zelzeleler neticesi çok büyük değişiklikler olmasına rağmen, gelecek nesiler ibret alsınlar diye, Lût Gölü, Şanlıurfa’da Balıklıgöl gibi ba’zı yer aynen muhafaza buyrulmuştur. Ölüdeniz de denilen Lût Gölü’nün suyu zehirli olup, hiçbir canlı yaşamaz, Göl’ün dibi yoktur, cehenneme kadar uzandığı rivayet edilir.
Fıtarata muğâyir, bu şen’î habâseti irtikâp eyleyen 2 Ahbes,”ler için, “ Bunlar için dünya’da “ Hızy,”= rezillik, âhirettte de büyük azap vardır.” ( Bakara/2/ 114)
Âyette geçen, “ Hızy,” kelimesi lugatta, horluk, zillet,rezillik ve rusvaylık, ma’na’larına gelmektedir. Bu şen’i habâseti irtikâp eden Ahbes’ler, dünya’da rezil, rusvay olarak yaşarlar, iğrenç bir hayat sürdürürler, kolay ölmezler, iğrenç, alçak, rezilâne bir şekilde yakınlarını, etrafındakileri, utandıran haller içinde cehennemi boylarlar.
BİR AHBES’İN FECÎ AKİBETİ: Fetö,Terör Örgütü’nün elebaşısı, Habîs, âhirzaman decâcile’lerinin en şerîri, Deccal, Fethullah Gülen, (La’netü’llahİ aleyh) babası Ermeni,annesi Yahûdî oan bir aile’nin çocuğu olarak dünya’ya geldi.Fetö’nün bir zamanlar neşredilen, kısa bir müddet sonra piyasa’dan kitapçılardan toplattırılan, hatta, Devletimizin Resmî Kurumlarına verilmesi gereken nüshaları bile yok edildi. Fetö, bu kitabın satır aralarında, babası tarafından Ermeni, anne tarafından da Yahûdî olduğunu i’tiraf eder. Şöyleki, 1915 tehcirinde, Merhum, Kazım Karabekir Paşa henüz reşid olmamış, Ermenilerin erkek çocuklarını aileleriyle birlikte göndermemiş, herbirini, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Eşrafı’nın mai’yetine evladlık olarak emanet etmiş... Fethulah Gülen’in babasını da Erzurum, İspir’li İbrahim Ağa’nın yanına emanet etmiş, İbrahim Ağa,bu çocuğa kendi ismini vermiş, imkanlar dahilinde İslâm- Türk terbiyesi üzerinde büyütmüş, ne varki, bu çocuk, bir Ermeni Çocuğu olduğunu hiç unutmamış, içten içe, Müslüman- Türk’lere buğuz, kin ve adavet duymaya devam etmiş, Reşid olduktan sonra, Erzurum Pasinler’e taşınmış, Edirne Müdafi’i Avdetî Şükrü Paşa’nın yakınlarından YahûdÎ Asıllı, Refia( İsme bakarmısınız?) Hanımla evlenir, babası da, İspir’li İbrahim Ağa’nın kendisine verdiği İbrahim İsmini Ramiz olarak değiştirmişti. ( İbrahim, gibi Kur’ân’da geçen, Hanif Din’in, Millet-i İbrahim’in sembolü olan bir ismi, bir Ermeni’nin ebediyyen kabul edeceğini bekleyemezsiniz.) Pasinler’de, Ramiz- Refia çiftinin, 27 Nisan 1941 tarihinde doğan oğullarına, Fethullah İsmini verdiler, başka çocukları da doğdu, kardeşlerinden birisinin ismi, Kudbeddin, bir diğerinin adı ise, Mesîh. Bu isme dikkat, hem diğerlerinin vezin ölçülerine uygun değil, hem de hiçbir müslüman çocuğuna, asla Mesih ismini koymaz. Ermeni babanın batıl dinine, hıristiyanlığa ta’assubunun en büyük delili.. Baba Ramiz, ilk doğan çocucuğuma “ Fethullah,” ismini verdiğime aldanmayın, onu öyle bir yetiştireceğimki, müslümanları içlerinden tam da can evlerinden vuracağım,” demişti...
Gerçekten de Fetö, babasının bu iddiasını asla boşa çıkarmadı. İlk icraatı, Pasiniler’de sözde medrese eğitimi aldığı, müderrisi, hoca’sını, “ Atatürk Düşmanıdır, Atatürk için, kâfir’dir, diyor,” diye yaptığı iftira ve ihbardır. Sonra, kendisini, Edirne’de, İkişerefiyeli Cami’i’nde müezzin olarak buluyoruz. Erzurum, Pasinler nire, Edirne nire! Çok haklı bir sual... Bu sualin basit bir cevabı yok. Ancak, burada, Edirne’de yolları kesişen, Yaşar Tunagür ile müasebetleri anlatılırsa, belki, biraz cevabını buluruz. Feto, herhangi bir medrese’de, dinî eğitim veren hherhangi bir mektep’de ciddi bir dînî eğitim almamıştır. Ayrıca, Diyanetçe ve müftülüklerce açılmış, müftülük-vaizlik, imamlık,müezzin kayyımlık imtihanına girip kazanmadığı halde, Edirne’nin en büyük Cami’i’lerinden birisine, nasıl ve kimler tarafından müezzin olarak ta’yin edilmiştir? Edirne’de, Fetö ile yolları kesişen, Yaşar Tunagür, Herhangi bir dînî Yüksek Okul’dan me’zun olmadığı, husûsî, İslâmî , ilimleri tahsil etmediği,Sadece, Tapu Kadestro Meslek Okulundan terk olduğu, Diyanet İşleri Başkanlığınca açılmış, müftülük- vaizlik imtihanını kazanmadığı halde, nasıl ve kimler tarafından Edirne İl Müftülüğü’ne ta’yin edilmişti?!...