UKRAYNA VE PUTİN’İN HEDEFLERİ 

Türkiye’nin, iki ülkeyle de olan sıcak ilişkilerine güvenerek, iyi niyetle arabulucu olmaya çalıştığı bir dönemde, Putin’in, tarihi gerçekleri çarpıtarak ve kadim Türk tarihini atlayarak, Karadeniz’in kuzeyinin Dest-i Kıpçak olarak anıldığını, Altın Orda coğrafyası olduğunu gözardı ederek,  Osmanlı tarihi üzerinden yaptığı göndermelerle vermek istediği mesajı çok yönlü değerlendirmek durumundayız. 

Ukrayna krizinin, siyasi ekonomik boyutu kadar, gözden kaçırılmaması gereken bir de ruhani boyutu vardır. Ruslar, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Moskova Ortodoks Kilisesi’nden ayrılarak İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmasından büyük rahatsızlık duymuşlardı. Bu değişimden yalnızca Ruslar değil, Rus asıllılar başta olmak üzere, bazı Ukrayna vatandaşları da rahatsızlık duymuşlardı. 

Rusya’nın, Donetsk ve Lugansk’i işgalinin bir adım sonrasında, Ukrayna’yı kaosa sürükleyerek, kendisine yakın bir yönetimi işbaşına geçirme gibi planı varsa, bu kilise değişikliğinden memnun olmayan Ortodosksları tahrik etme olasılığının çok yüksek olduğu konuşuluyor. Bu olasılık da, hem Türkiye-Rusya hem de Türkiye- Ukrayna ilişkilerini, dolaylı yoldan da olsa, olumsuz yönde etkileyebilecektir. 

M. KEMAL SALLI

ABD Başkanı Biden, ocak ayı başlarında yaptığı ilk basın toplantısında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale hazırlandığını haber vermişti. Daha sonra bu konudaki duyurularını sık sık tekrarlamış, yeni nesil enformasyon savaşlarının bir örneği olarak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal tarihini de duyurmuştu. 

Putin, herhalde Biden’ı yalanlamış olmak amacıyla, 16 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “Tatbikat bitti, Donbas ve Belarus’taki askerlerimizi 20 Şubat’a kadar aşamalı olarak çekmeye başladık” açıklaması yapmıştı. 

NATO Genel Sekteri Jen Stoltenberg, sahada Putin’i doğrulayan bir uygulama göremediklerini belirterek, “Kremlin’in hedefi sınırlarında daha az NATO görmekse, daha fazla NATO görecektir. Tüm işaretler Rusya’nın Ukrayna’ya tam teşekküllü bir saldırı planladığını gösteriyor. Müttefiklerimizi korumak ve savunmak için gereken tüm önlemleri alacağız” diyordu. 

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in bu söyleminin Rusya için caydırıcı olması mümkün değildi; çünkü, Sovyetlerin dağılması sonrasında, Doğu Avrupa’da, Ukrayna ve Belarus dışındaki bütün eski Varşova Paktı üyesi ülkeler, grup grup NATO üyesi yapılmıştı.

 2008 yılında, Bükreş’te yapılan NATO liderler zirvesinde, dönemin ABD Başkanı George Bush’un bütün çabalarına rağmen, Almanya ve Fransa, “Şu aşamada Rusları gücendirmeyelim” kaygısıyla, Ukrayna’nın NATO’ya üyelik sürecinin başlatılmasına engel olmuşlardı. 

Ukrayna krizi, 3 Nisan 2008’de Romanya’nın Başkenti Bükreş’te yapılan NATO zirvesinde, Ukrayna ve Gürcistan’ın ittifaka üye yapılmalarının engellenmesiyle başlamıştı. Ukrayna NATO üyesi olduğunda Rusya, batı sınırları boyunca, Gürcistan NATO üyesi olduğunda da Kafkasya’da NATO ile sınırdaş olacaktı. 

Doğalgaz konusunda Rusya’ya bağımlı olan Avrupa ülkelerinin, özellikle Almanya ve Fransa’nın engellemeleriyle bu iki ülkenin üyelik süreçleri başlatılamamış, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak ve günümüzde de Donbas bölgesindeki Donetsk ve Lugansk özerk bölgelerini işgal etmesinin önü açılmıştı.  

Ukrayna krizinin zirve yaptığı günlerde, arabuluculuk rolüne soyunan Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un ve Almanya Başbakanı Shultz’un çabalarının sonucu, “Kremlin Sarayı’ndaki 5.70 metrelik beyaz meşe masanın bir ucuna ilişerek, Putin’e seslerini duyurmaya çalışan iki zavallı” görüntüsünün medyaya yansıması oldu. 10 Nisan’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday bile olmayan Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Şanşölye Merkel gibi güçlü bir kişiliğin koltuğuna oturan ve Putin ile özel ilişkileri dillerde dolaşan Shultz’un, 2008’deki NATO zirvesinde alınan “yapıcı muğlaklık” kararından kaynaklanan bir hatayı düzeltebilecek güçleri yoktu. 

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Rusya’nın uzu menzilli nükleer başlıklı füzelerle yaptığı gösterilerin ardından Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk bölgelerinin özerkliklerini tanıması, sonrasında “davetli” olarak buralara girmesi, “Bundan sonra ne olacak?” sorgulamasının başlamasına neden oldu. 

Bundan sonraki gelişmelerin ne yönde evrileceğini görebilmek için, öncelikle fotoğrafın bütününü ve Türkiye’ye olası yansımalarının neler olabileceğini görmek gerekir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Pazartesi geceki olağanüstü toplantısında ABD temsilcisinin de işaret ettiği gibi, eski Sovyetler Birliği’ni canlandırma, ‘Çarlık Rusyası’nın düşlerini hayata geçirme çabasında olan Kremlin şahinlerinin nerede frene basacakları önemlidir. 

Putin Rusyası’nın Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk özerk bölgelerini işgal ederek attığı adımın burada kalmayacağı, Avrupa’nın enerji bağımlılığı, Çin’in Yeni İpekyolu, Kafkasya, Afganistan, Türkistan, Suriye ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler bağlamında farklı bir boyuta evrileceği konuşuluyor. 

Rusya’nın, Ukrayna’nın Donbas bölgesini işgal etmesinin jeostratejik boyutunun yanı sıra, ekonomi-politik yönleri de vardır. Dünyanın ekonomik açıdan ciddi bir daralma yaşadığı, genişleme gereksiniminin zirve yaptığı bir dönemde, Rusya’nın bu hamlesi, önemli gelir kaynağı olan petrol ve doğalgaz fiyatlarını torpilleyerek gelirlerini artırma, cari açığını kapama çabası olarak da değerlendiriliyor. 

UKRAYNA’NIN ÖNEMİ ve PUTİN’İN OSMANLI ÜZERİNDEN GÖNDERMELERİ 

Anlaşılan o ki, Putin ve Kremlin şahinleri, hem Çarlık Rusyası’nı hem de Sovyetler Birliği’ni tarihi mirasıyla birlikte değerlendirerek, imparatorluk görünümlü yeni bir Rusya kurma çabasındalar. Ukrayna’nın Donbas bölgesini kontrol altına alarak, bu konuda çok önemli bir adım attıklarına inanıyorlar. Çünkü, Polonya aslıllı ABD’li ünlü siyaset bilimci ve stratejist Zbigniew Kazimierz Brzezinsski, “Ukrayna olmadan Rusya, Avrasya’da imparatorluk kuramaz” diyordu.

Putin, Donetks ve Lugansk’ın bağımsızlarını tanımalarının ardından buralara Rus askerlerinin barış gücü olarak girmelerini açıklarken, Osmanlı-Rus ilişkileri üzerinden bize de bazı mesajlar gönderiyordu: “Geçmişte,18. Yüzyıl’da Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı ile mücadele alanı olarak kullanılmıştı. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar. Ünlü komutanların çalışmalarını yok etmek istiyorlar. Karadeniz’e erişimimizi yok etmek istiyorlar.” 

Putin’in 18. Yüzyıl öncesini hatırlamaması, bilmemesi mümkün değildir. Karadeniz, tarihte hiçbir zaman Rus gölü olmamıştır. 1480’de Fatih Sultan Mehmet’in Azak Denizi’nin Karadeniz’e bağlayan Kerç Boğazı’na Yeni Kale’yi inşa etmesiyle Rus donanması Azak Denizi’ne hapsolmuştu. O dönemde Ruslar, Azak Denizi dışına çıkamıyorlardı. 

Osmanlı, uzun yıllar, bugünkü Ukraynalıların atası sayılan Kosaklarla çatışmıştı. Kosaklar 1670’lerden sonra Rusların egemenliği altına girdiler. Osmanlı bu tarihten sonra Ruslarla çatışmaya başladı. Daha önceleri, Ukraynalıların ataları olan Kosaklar, Osmanlı’ya karşı, ülkelerini kendileri savunmuşlardı. 

Ruslar 18. Yüzyıl’a kadar denizci millet olamadılar. Ancak, bizim Deli Petro olarak andığımız Büyük Petro’dan sonra Karadeniz’de bayrak göstermeye başladılar. Çarlık Rusyası’nın en büyük düşü sıcak denizlere inmekti. Putin ve Kremlin şahinleri Çarlık Rusyası’nın düşlerini hayata geçirmeye, Sovyetler Birliği coğrafyasında yeni bir Rusya Federasyonu oluşturmaya çalışıyorlar. 

Türkiye’nin, iki ülkeyle de olan sıcak ilişkilerine güvenerek, iyi niyetle arabulucu olmaya çalıştığı bir dönemde, Putin’in, tarihi gerçekleri çarpıtarak ve kadim Türk tarihini atlayarak, Karadeniz’in kuzeyinin Dest-i Kıpçak olarak anıldığını, Altın Orda coğrafyası olduğunu gözardı ederek,  Osmanlı tarihi üzerinden yaptığı göndermelerle vermek istediği mesajı çok yönlü değerlendirmek durumundayız. 

Ukrayna krizinin, siyasi ekonomik boyutu kadar, gözden kaçırılmaması gereken bir de ruhani boyutu vardır. Ruslar, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Moskova Ortodoks Kilisesi’nden ayrılarak İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmasından büyük rahatsızlık duymuşlardı. Bu değişimden yalnızca Ruslar değil, Rus asıllılar başta olmak üzere, bazı Ukrayna vatandaşları da rahatsızlık duymuşlardı. 

Rusya’nın, Donetsk ve Lugansk’i işgalinin bir adım sonrasında, Ukrayna’yı kaosa sürükleyerek, kendisine yakın bir yönetimi işbaşına geçirme gibi planı varsa, bu kilise değişikliğinden memnun olmayan Ortodosksları tahrik etme olasılığının çok yüksek olduğu konuşuluyor. Bu olasılık da, hem Türkiye-Rusya hem de Türkiye- Ukrayna ilişkilerini, dolaylı yoldan da olsa, olumsuz yönde etkileyebilecektir. 

SAVAŞI ENGELLEYEBİLECEK BİR ULUSLARARASI İRADENİN YOKLUĞU KÜRESEL BARIŞI TEHDİT EDİYOR. 

Rusya’nın Donbas’ı işgaliyle gelinen noktada, küresel barışı tehlikeye atacak adımların atılmasını engelleyebilecek ağırlıkta ve saygınlıkta uluslararası bir iradenin yokluğu, kaygıların artmasına neden oluyor. 

NATO ülkelerinin NATO üyesi olmayan Ukrayna’nın imdadına koşmaları beklenmiyor. Rus doğalgazı ve petrolüne bağımlı olan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de, Rusya’yı protesto etme dışında yapabilecekleri bir şey yoktur. Rus doğalgazına büyk ölçüde bağımlı olan Almanya’nın, Kuzey Akım-2 doğalgaz hattının ruhsatını ne kadar askıda tutabilecektir? 

Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulayacağını duyuran ABD’ye İngiltere dışında destek veren olmadı.

Gözler ABD Başkanı Biden’da, ama onun da, Nostradamus rolüne soyunarak,  Rusya’nın işgalini önceden haber verme dışında bir rolü olmadı. ABD’de Kasım ayında Kongre seçimleri yapılacak. Biden Kongre’de kontrolünü kaybederse, son iki yılında, karar almada, dolayısıyla ABD’yi yönetmede çok zorlanacaktır. Senato’da da başa baş bir denge var ve burada başkan yardımcısının desteği ile üstünlük sağlayabiliyor. Kasım’da beklediği sonucu alamaması durumunda Biden’ın Temsilciler Meclisi’nde de zorlanacağı değerlendiriliyor.

ABD’nin, nükleer bir güç olan Rusya ile sıcak bir çatışmayı göze alamayacağına göre, 2014’te olduğu gibi, Ukrayna halkını kendi ülkesinde Ruslara karşı vekalet savaşçıları olarak kullanmayı deneyecektir. Bu da, Ukrayna’nın kaosa, iç savaşa sürüklenmesine neden olabilir. Çünkü, Ukrayna’nın Moskova Ortodoks Kilisesi’nden ayrılarak Fener Rum Kilisesi’ne bağlanmasından hoşnut olmayan bazı Ukraynalıların hangi cepheye destek verecekleri bilinemiyor. 

Ukrayna krizi henüz noktalanmadı; küresel barışı zorlayacak tehlikeli gelişmeler olasılığı gözardı edilmemelidir.